Başbakan Aydın Doğan'dan özür dileyecek mi?

Başbakan Aydın Doğan'dan özür dileyecek mi?

Adnan Berk Okan adnanberkokan@gmail.com

Sabah'ı okudukça Aydın Doğan için daha çok yanıyorum...

 Meğer ne büyük haksızlıklar etmişiz Aydın Doğan'a...

Nasıl da günahına girmişiz...

Neden mi?..

Anlatacağım...

Anlatacağım ama...

Önce çok gecikmiş özrümü dileyeyim, ondan sonra...

Neden mi özür diliyorum?..

Anlatayım...

 

Ey güzel insanlar!..
 

Her şey (Aydın Doğan'a yapılan devlet zulmü)  Ak Parti Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş'ın bir açıklaması ile başlamıştı.

Ak Parti Milletvekili Göktaş şöyle demişti:

"Partimizi gazetelerinde ağır şekilde eleştirip karalayan Doğan Medya'nın sahibi Aydın Doğan, bir sabah evinden saat 6.00'da polisler tarafından gözaltına alınıp elleri kelepçeli olarak karakola götürülürse buna hiç şaşırmam"...

 

"Vaaauuuvvv!"..

Alenen bir tehditti bu!..

Aydın Doğan’ın sahibi olduğu gazete ve televizyonların ileri demokrasilerde nasıl habercilik yapılıyorsa aynısını yapıyor oluşu Ak Parti Meclis Gurubu'nun öfkesini çekmişti...

İleri demokrasilerdeki medya ölçeğinde özgür ve bağımsız medyayı belli ki kabul edemiyorlardı...

Kimiler, "İyi de kardeşim; Başbakan değil sıradan bir milletvekili söylemiş bunu" diyebilirsiniz.

Ancak…

Erdoğan'ı tanıyanlar, ondan habersiz parti içinde sinek bile uçamayacağını bilir...

Kendisi söylemek yerine "vekil ağızlar" kullandığı sır değildir...

"Milli ordumuza kumpas kuruldu" lâfının Erdoğan'dan izin alınmadan yazıldığını söyleyenin aklından şüphe ederim...

 

Neyse...

Asıl konuma döneyim...

Göktaş'ın açıklamasından bir süre sonra Erdoğan, Aydın Doğan ve medyasını hedef gösteren açıklamalarına başladı...

Meselâ şöyle dedi:

" Aydın Doğan'ın hakkında bildiklerimi açıklamaya beni mecbur etmesin"...

Ya da şöyle:

"Hortumları kesildiği için muhalefet ediyor..."

 

Peki…

Başbakan’ın söyledikleri doğru muydu?..

Hükümet Aydın Doğan’ın hortumunu kesmişti de ondan mı Doğan Gurubu Medyası Deniz Feneri hırsızlığını haber yapıyordu?..

Tabii ki öyle değildi…

En sıkı muhalifleri ve hatta düşmanları bile kabul ederdi ki; Aydın Doğan sahibi olduğu medya organlarının haberlerine asla karışmazdı…

O günlerde Doğan Medya dışında kalan bütün basın kurumları Erdoğan'a biat etmişlerdi...

Hiçbiri Erdoğan’a yönelik “eleştiri” sayılabilecek bir köşe yazısını yayımlamıyor, “yolsuzluk” sayılabilecek bir haberi yapmıyorlardı…

Sadece ve sadece Aydın Doğan'ın sahibi olduğu medya; iktidarın işine mi yaradığına, yoksa zarar mı vereceğine bakmadan haberi veriyordu…

 

Tam da o günlerde…

Almanya’da "Deniz Feneri" yolsuzluğu patlak vermesin mi?..

Meğer yolsuzluğun kahramanları(!) "dini bütün" sandığımız ve hepsi de Başbakan Erdoğan'ın kadim dostu, beraber yürüdüğü, beraber ıslandığı arkadaşları değil mi?..

Bir kere daha "vaaauuuvvv!" yani...

Bakındı hele...

Sağ elleri kalplerinin üzerinde, ağızlarından Allah'ın temiz adını düşürmeyenler meğer birer "Hırsız, soyguncu" çıkmasınlar mı?..

 

Ne yapacaktı Aydın Doğan medyası?..

Biat eden diğerleri (En başta da bugün feryat figan giden Zaman ve Sabah) gibi, öylesine büyük bir soygunu görmezden mi gelecekti?..

Başta Ertuğrul Özkök'ün yönettiği Hürriyet olmak üzere bütün Doğan Gurubu Medyası yolsuzluğu haber yaptığı gibi en ince ayrıntısına kadar da bilgilendirdi kamuoyunu...

Yani...

Yapması gerekeni yaptı...

Aynı günlerde (Başta zaman ve Sabah olmak üzere) iktidar medyası, gözlerini kapayınca kimseyi göremediği için kendisinin de görünmediğini zanneden çocuk pozuna büründü...

"Deniz Feneri" isimli o büyük soygunu ve soyguncuları görmezden geldiler...

O günlerde Sabah "Darbe medyasında karartma günleri!" diye manşet atmadı meselâ...

Çünkü...

Asıl karartma günleri Sabah'taydı...

 

Ve sevgili dostlar!..

Aradan birkaç gün daha geçince...

Başbakan, Doğan Gurubu gazeteleri işaret edip seçmenlerine talimat verdi:

"Almayın bu adamın gazetelerini"...

Doğan Holding'e gelen ilk vergi cezası işte o günlere rastlar...

Ak Parti Gurup Başkanvekili Nurettin Canikli'nin; Doğan Holding'e kesilen vergi cezasını savunması da o günlere rastlar...

"Tesadüf"(!) işte...

 

Ve 2009 yılı Eylül sabahlarından birinde...

Duyduk ki...

Gecikme faiziyle birlikte 4 milyar 823 milyon lirayı bulan yeni bir vergi cezası ve teminat talebi Doğan Holding’e bağlı şirketlere ilgili vergi daireleri tarafından ayrı ayrı tebliğ edilmiş...

Peki…

O; delicesine, öldüresiye, batırma amaçlı vergi cezasının tebliği üzerine Başbakan Erdoğan ne yaptı?..

Meselâ:

"İstanbul-İzmir otoyolu yapılacaksa, İzmit geçişinde asma köprüler yapılacaksa, yüksek hızlı trenler yapılacaksa bu girişimcilerin eğer siz önünü keserseniz bu girişimciler bunları nasıl yapacak. Bunların bütün kredibilitesini şu anda yok ediyorsunuz. Bu kredibiliteyi yok etmeye kimsenin hak ve salahiyeti yok. Burada art niyetten başka hiçbir şey aranamaz" dedi mi?..

Hayır, demedi…

Aksine; kesilen vergi cezasının “haklı” olduğunu bile söyledi…

Peki az önce okuduğunuz açıklamayı ne zaman yaptı?..

Birkaç gün önce…

Neden yaptı?..

Sabah’
ın yeni patronunun ihaleye fesat karıştırdığı iddiasıyla mallarına ve bankalardaki paralarına el konulunca söyledi…


Peki…

Başbakan "haksız" mı?..

Tabii ki haklı...

Ama…

Aynı şeyleri Aydın Doğan'a o vergi zulmünü yaparken düşünmediği için "Kusurlu"...

Çünkü O bir "başbakan"...

Sıradan biri değil...

Sıradan biri işadamları arasında "ayrım" yapabilir...

Ama...

Başbakan'ın hiç kimse için "ayrım" yapmaya hakkı yoktur, olamaz...

 

Ve ey güzel insanlar!..

Aydın Doğan'dan kuyruk acısı olan ben ve benim gibiler o günlerde her söylenene inandık...

Neden inandık?..

Çünkü...

İnanmaya hazırdık...

İnanmak istiyorduk...

"Masumiyet karinesi mi?"

O da neydi ki öyle?..

Aydın Doğan "masum" olabilir miydi?..

Hem koskoca Başbakan söylüyordu "suçlu" olduğunu

 

Şimdiiii… Yani bugün…

Sabah Gazetesi'ni okudukça...

Başbakan'ın Sabah'ın yeni patronunun malına mülküne mahkeme tedbir alınmasını eleştirdiğini gördükçe Aydın Doğan'a Hükümet'in; ille de Erdoğan'ın yaptığı "Zulmü" hatırlıyorum...

Ve...

O zulme ortak olduğum günler geliyor aklıma...

Aydın Doğan aleyhinde yazdıklarım bir film şeridi gibi gelip geçiyor gözlerimin önünden...

Henüz suçu sabit olmadığı halde...

Evrensel hukuk kurallarına göre "masum" sayılması gerekirken, Başbakan'a o zamanlar duyduğum güven nedeniyle "Vergi Kaçakçısı" diye infaz ettiğim o edepsizliklerimi anımsıyorum...

Yani…

Doğan Gurubu’na 5 milyar Liraya yakın vergi cezası kesildiğinde…

Teminat gösteremezse malına mülküne tedbir konulacağın açıklandığında Aydın Bey’in yanında duramadım…

Neden?..


Çünkü…

Yapılan operasyonun "yasal dayanakları" olduğuna inandırıldım...

Önüme öyle belgeler koydular ki bazı meslektaşlarım...

"Gerçek gibi" idi...

İlerleyen günlerde her şeyin "düzmece"...

Her şeyin "uyduruk"...

Her şeyin, "Aydın Doğan'ı yok etme planının bir parçası" olduğunu gördüm...

Ama...

İş işten geçmişti...

Aydın Doğan'ın adı (Bilhassa Sabah, Zaman ve diğer iktidar medyasının abartılı yayınlarıyla) "Vergi Kaçakçısı"na çıkarılmıştı...

Ne Başbakan ne de bakanları; Aydın Doğan üzerine kurulan "Devlet Zulmü" konusunda ondan yana tavır almışlardı...

Başbakan; geçtiğimiz hafta "ihaleye fesat karıştırdığı, yolsuzluk yapmak için çete oluşturduğu" iddiasıyla bütün mal varlığına el konulan Sabah'ın yeni patronu için yaptığı savunmayı yapmamıştı...

 

Dedim ya…

Başbakan'ın, "Yolsuzluk yaptığı, ihaleye fesat karıştırdığı, çete kurduğu" iddiasıyla Sabah'ın yeni patronajının malına mülküne el konulmasını eleştiriyor oluşuna değil itirazım...

Aynı zulmü kendisinin bizzat emrederek Aydın Doğan'ın üzerine vergi denetim elemanlarını saldırtmasına...

Demek ki o günlerde kendisi de "Art Niyetli" imiş...

Yok, eğer; o zaman da o "Art Niyet"in sahibi paralel devletse Erdoğan çıkıp bunu da açıklamalı...

Aydın Doğan'dan özür dilemeli...

Bunu yapmadığı sürece...

Aydın Doğan'dan özür dilemediği...

Bugün sadece yandaşlarını koruduğu sürece...

Kendisine "Biat etmeyen" herkese, bütün işadamlarına, medya patronlarına "zulüm ettiği" gerçeği arşiv isimli tabloda asılı duracaktır...

Not:
Biliyor musunuz?..
Aydın Doğan'ın sahibi olduğu şirketlere kesilen vergi cezalarının hepsi mahkemeler tarafından iptal edildi...
Neden mi?..
Çünkü...
Kesilen cezaların hiçbir dayanağı yoktu... 
Yani...
Hükümet (Başbakan) istediği için kesilmişti... 
O gün keyfi olarak, medyası "gazetecilik" yaptığı için bir işadamına ait şirketleri toplam 5 milyar lira cezaya çarptıran Başbakan, bugün;  kendisine yakın bir işadamının malına mülküne tedbir konulunca, tedbiri koyan yargıya hakaretler savuruyor...
Başka da söyleyeceğim sözüm yok...