Barış sürecinin karakter fukaralığı

Barış sürecinin karakter fukaralığı

Levent Gültekin acikcenk@gmail.com

Mario Puzo’nın ‘Baba’ romanını eminim hepiniz okumuş veyahut filmini izlemişsinizdir.

Romanı okuyanlara “en çok ne dikkatinizi çekti?” diye sorsak büyük çoğunluk “bir mafya liderinin ince dürüstlüğü, sözün asaletine verilen önem ve hakkını ararken haksızlık yapmamaya gösterdiği özen” diyecektir.

Kitabın beni de etkileyen en önemli vurgusu burasıydı. Ağızdan çıkan söze verilen önem ve değer.

Peki nereden aklıma geldi şimdi Baba karakteri.

Türkiye’de siyaset ve medyada her türden insan var.  İslamcılar, solcular, liberaller, Türkçüler, Kürtçüler ve daha birçok farklı siyasi görüşe mensup insan.

Bu kadar renkli yelpazeye sahip olmasına rağmen bu iki sektörde de en az bulunan şey dürüstlük ve sözünün eri olmak.

Lafı uzatmadan asıl meseleye geleyim.

 ‘Barış süreci’nin geldiği noktayı ve medyanın buna takındığı tavrı görüyorsunuz değil mi?

Abdullah Öcalan hepimizin huzurunda Diyarbakır’da okunan o konuşma metninde “hiçbir ön şartının olmadığını” açıklamıştı.

Daha sonra yine hepimizin şahitliğinde süreçteki adımları militanların sınır dışına çekilmesi, hükümetin atacağı demokratikleşme adımı ve en sonunda da silahların tamamen bırakılması olarak ilan etmişti.

Buydu değil mi? Milyonların şahitliğinde bu sözleri verdiler.

Şimdi geldiğimiz noktada PKK ve Abdullah Öcalan sürecin ilk şartı olan çekilme işlemini tamamlamadan, büyük bir sihirbazlıkla ikinci adımı birincinin önüne geçirmeye çalışıyorlar.

Ve bizden de medya olarak bu karakter fukaralığına ortak olmamızı bekliyorlar.

“Hükümet PKK’yı muhatap almadan bütün adımları atmalıydı” diyorsanız bu görüşünüze sonuna kadar katılırım.

Fakat ortada bir müzakere süreci, karşılıklı verilmiş sözler, sonuca bağlanılmak istenen bir savaş var.

Ve bu savaşı bitirmek için de belirlenmiş yol haritası, karşılıklı atılması gereken adımlar var.

PKK ve Kürt siyasi hareketinin birinci adımı tamamlamadan hükümetten ikici adımı beklemesi tek kelimeyle şark kurnazlığıdır.

PKK, barış taraftarı Kürt halkına ve bütün Türkiye’ye bir kazık atmaya çalışıyor.

Sadece PKK değil, 15 yıllık İmralı sürecinde “tek istediğim ciddi bir muhatap, silahları şartsız bırakmaya hazırız” diyen Öcalan’ın daha hiçbir adım atmadan “yeni format ve derinlikli müzakere gerekli” demesi de aynı numaranın farklı bir versiyonu. 

Hiç birimiz sormayacak mıyız: “Sen milyonların  önünde ilk adım militanların ülke dışına çekilmesidir “ demedin mi? “Hiçbir şartım yok, dönem helalleşme dönemidir” demedin mi?

Şimdi çekilmeyi tamamlamadan hükümete şart sunmak verilen sözlere uyar mı? Devrimciliğe yakışır mı? Hani nerede sözün eri olmak? Bunu sormak gerekmez mi?

Devrimci hareketlerin bir ahlakı, bir karakteri, sözlerinin bir ağırlığı olur. Çünkü her dava önce dürüstlük gerektirir.

Peki ya medyaya ne demeli? Medyamızda PKK’nın ve Öcalan’ın bu şark kurnazlığına ses çıkmamasına ne diyeceğiz?

Bugün PKK’yı ve Öcalan’ı üzerine düşeni yapmadığı için eleştirmeyenler, yarın hükümet üzerine düşeni yapmadığında nasıl eleştirecekler?

Dürüstlük, şimdi PKK’ya “niçin verdiğin sözü tutmuyorsun?” demeyi gerektirir.

Tek bir tane eleştiri yazısı çıkmamasını nasıl yorumlayacağız?

Elbette hükümetin iş tutuşu da arızalı. Barış sürecine yakışmayacak bir tarzı, üslubu var.

Ama adım sıralamasına göre şu anda hükümete bir şey diyebilir miyiz? Bu ülkede herkesten oy alacak bir siyasi parti, bizim beklediğimiz kadar rahat hareket edebilir mi?

Buna rağmen eksik de olsa, noksan da olsa kimsenin cesaret edemediği bir adımı atmış.

Bize düşen burada tarafsız ve dürüst bir şekilde her iki tarafı da bu barışa zorlamak değil midir?

Demek istediğim, yüce amaçlara böyle aşağılık yollarla ulaşamayız.

Barış için önce yüksek bir kültür, yüksek bir ahlak, yüksek bir şahsiyete ihtiyaç var.

Ne yazık ki bizde pek olmayan özellikler…

Anadilde eğitim hakkı için hükumeti zorlamak amacıyla Kürtlere “çocuklarınızı okula göndermeyin” kampanyası başlatan BDP’lilere de bir çift sözüm var.

Hayatım boyunca bu kadar sığ, bu kadar zekadan uzak, bu kadar düşünülmemiş  eylem görmedim.

Kendi vatandaşını ‘eğitimi boykota’ çağıran bir zekadan o halka nasıl bir iyilik dokunacak, doğrusu çok merak ediyorum.

Zaten eğitim sisteminin adaletsiz yapısıyla, okulla sorunlu olan bölge halkına “daha çok okuyun, aman eğitimden geri kalmayın, açığı kapatmak için daha fazla gayret edin, bizim kurtuluşumuz iyi okulları bitirmekte, esaslı işlere imza atmaktadır” diyeceğine, “okula gitme” çağrısı yapıyorlar.

Kimse de çıkıp “sen ne yapıyorsun arkadaş, okula gitmeyin diye bir eylem çağrısı olabilir mi?” demiyor.

Twitter.com/acikcenk 

Bu yazıya Facebook'ta yorum yapmak için tıklayın