Mario Puzo’nın ‘Baba’ romanını eminim hepiniz
okumuş veyahut filmini izlemişsinizdir.
Romanı okuyanlara “en çok ne dikkatinizi
çekti?” diye sorsak büyük çoğunluk “bir mafya
liderinin ince dürüstlüğü, sözün asaletine verilen önem ve hakkını
ararken haksızlık yapmamaya gösterdiği özen”
diyecektir.
Kitabın beni de etkileyen en önemli vurgusu burasıydı. Ağızdan
çıkan söze verilen önem ve değer.
Peki nereden aklıma geldi şimdi Baba karakteri.
Türkiye’de siyaset ve medyada her türden insan var.
İslamcılar, solcular, liberaller, Türkçüler, Kürtçüler ve daha
birçok farklı siyasi görüşe mensup insan.
Bu kadar renkli yelpazeye sahip olmasına rağmen bu iki sektörde
de en az bulunan şey dürüstlük ve sözünün eri olmak.
Lafı uzatmadan asıl meseleye geleyim.
‘Barış süreci’nin geldiği noktayı ve
medyanın buna takındığı tavrı görüyorsunuz değil mi?
Abdullah Öcalan hepimizin huzurunda Diyarbakır’da okunan o
konuşma metninde “hiçbir ön şartının olmadığını”
açıklamıştı.
Daha sonra yine hepimizin şahitliğinde süreçteki adımları
militanların sınır dışına çekilmesi, hükümetin atacağı
demokratikleşme adımı ve en sonunda da silahların tamamen
bırakılması olarak ilan etmişti.
Buydu değil mi? Milyonların şahitliğinde bu sözleri
verdiler.
Şimdi geldiğimiz noktada PKK ve Abdullah Öcalan sürecin
ilk şartı olan çekilme işlemini tamamlamadan, büyük bir
sihirbazlıkla ikinci adımı birincinin önüne geçirmeye
çalışıyorlar.
Ve bizden de medya olarak bu karakter fukaralığına ortak
olmamızı bekliyorlar.
“Hükümet PKK’yı muhatap almadan bütün adımları
atmalıydı” diyorsanız bu görüşünüze sonuna kadar
katılırım.
Fakat ortada bir müzakere süreci, karşılıklı verilmiş sözler,
sonuca bağlanılmak istenen bir savaş var.
Ve bu savaşı bitirmek için de belirlenmiş yol haritası,
karşılıklı atılması gereken adımlar var.
PKK ve Kürt siyasi hareketinin birinci adımı tamamlamadan
hükümetten ikici adımı beklemesi tek kelimeyle şark
kurnazlığıdır.
PKK, barış taraftarı Kürt halkına ve bütün Türkiye’ye bir kazık
atmaya çalışıyor.
Sadece PKK değil, 15 yıllık İmralı sürecinde “tek
istediğim ciddi bir muhatap, silahları şartsız bırakmaya
hazırız” diyen Öcalan’ın daha hiçbir adım atmadan
“yeni format ve derinlikli müzakere gerekli”
demesi de aynı numaranın farklı bir versiyonu.
Hiç birimiz sormayacak mıyız: “Sen milyonların
önünde ilk adım militanların ülke dışına çekilmesidir “
demedin mi? “Hiçbir şartım yok, dönem helalleşme
dönemidir” demedin mi?
Şimdi çekilmeyi tamamlamadan hükümete şart sunmak verilen
sözlere uyar mı? Devrimciliğe yakışır mı? Hani nerede sözün eri
olmak? Bunu sormak gerekmez mi?
Devrimci hareketlerin bir ahlakı, bir karakteri, sözlerinin bir
ağırlığı olur. Çünkü her dava önce dürüstlük gerektirir.
Peki ya medyaya ne demeli? Medyamızda PKK’nın ve Öcalan’ın bu
şark kurnazlığına ses çıkmamasına ne diyeceğiz?
Bugün PKK’yı ve Öcalan’ı üzerine düşeni yapmadığı için
eleştirmeyenler, yarın hükümet üzerine düşeni yapmadığında nasıl
eleştirecekler?
Dürüstlük, şimdi PKK’ya “niçin verdiğin sözü
tutmuyorsun?” demeyi gerektirir.
Tek bir tane eleştiri yazısı çıkmamasını nasıl
yorumlayacağız?
Elbette hükümetin iş tutuşu da arızalı. Barış sürecine
yakışmayacak bir tarzı, üslubu var.
Ama adım sıralamasına göre şu anda hükümete bir şey diyebilir
miyiz? Bu ülkede herkesten oy alacak bir siyasi parti, bizim
beklediğimiz kadar rahat hareket edebilir mi?
Buna rağmen eksik de olsa, noksan da olsa kimsenin cesaret
edemediği bir adımı atmış.
Bize düşen burada tarafsız ve dürüst bir şekilde her iki tarafı
da bu barışa zorlamak değil midir?
Demek istediğim, yüce amaçlara böyle aşağılık yollarla
ulaşamayız.
Barış için önce yüksek bir kültür, yüksek bir ahlak, yüksek bir
şahsiyete ihtiyaç var.
Ne yazık ki bizde pek olmayan özellikler…
Anadilde eğitim hakkı için hükumeti zorlamak amacıyla Kürtlere
“çocuklarınızı okula göndermeyin” kampanyası
başlatan BDP’lilere de bir çift sözüm var.
Hayatım boyunca bu kadar sığ, bu kadar zekadan uzak, bu kadar
düşünülmemiş eylem görmedim.
Kendi vatandaşını ‘eğitimi boykota’ çağıran bir
zekadan o halka nasıl bir iyilik dokunacak, doğrusu çok merak
ediyorum.
Zaten eğitim sisteminin adaletsiz yapısıyla, okulla sorunlu olan
bölge halkına “daha çok okuyun, aman eğitimden geri
kalmayın, açığı kapatmak için daha fazla gayret edin, bizim
kurtuluşumuz iyi okulları bitirmekte, esaslı işlere imza
atmaktadır” diyeceğine, “okula gitme”
çağrısı yapıyorlar.
Kimse de çıkıp “sen ne yapıyorsun arkadaş, okula
gitmeyin diye bir eylem çağrısı olabilir mi?” demiyor.
Twitter.com/acikcenk
Bu yazıya Facebook'ta yorum yapmak
için tıklayın