Medyanın son dönem özetini Yeni Şafak'tan ayrılan köşe yazarı
yapmıştı, "Bana ayrılan sürenin sonuna geldik"
ifadesiyle.
Yazarın cümlesindeki küçük ayrıntıyı atlamasaydık medya bundan
daha güzel anlatılamazdı. Küçük ayrıntı, cümledeki "Yeni
Şafak'ta bana ayrılan sürenin" vurgusuydu. Zekiceydi.
Çünkü Sabah gazetesinde kendisine ayrılan süre başlıyordu.
Tam da bu sırada. Köşe komşum Levent Gültekin
ceketini omuzuna atıp "hadi eyvallah" dedi ve
gitti.
Kimseye neden gittiğini söylemese de. Herkes neden gittiğini
bildi.
Son yıllarda gazeteciler öyle "bizden olanlar"
ve "olmayanlar" şeklinde ikiye ayrılmış değil.
Tam dörde ayrıldılar. "Kendilerine ayrılan süreyi
kullananlar", "alıp başını gidenler", "zamansızlar" ve
"kovulanlar".
Birinci grup biraz bürokratlara benzer.
İktidarla gelirler ve iktidarla giderler. Birbirlerine
mecburdurlar.
Görünürlükleri ve konuşulurlukları iktidarların varlığıyla ve
gücüyle orantılıdır.
Tıpkı bürokrasi gibi. Bürokrasi gücünü abartırsa iktidar zarar
görmeye başlar.
İktidarın tepe noktasında. "Okuyacak yazar
kalmadığından" şikâyet edenler var. Şaka gibi.
Aldığınız kararların doğruluğunu ya da yanlışlığını yanınızda
olanların tavırlarına bakarak değil, karşınızda duranların
tutumundan anlarsınız. Bunu biliyorlar.
Bilseler de mevcut duruma aynen devam diyorlar. İktidarı
"hükmetmek" olarak tanımlıyorlar.
Bir ay kadar önce. İktidar çevresinde. Kendi getirdikleri
gazeteciler için "Dün yoktular, yarın da
olmayacaklar" cümlesini kullananlar vardı.
Sıraladıkları isimler arasında kendileri lehine en çok bağıran
isimleri de sayıyorlardı.
"Bu isimlerin içinde, milletvekili olacaklar arasında
adı geçenler var. Meclis'te odalarını bile ayırmışlar"
dediğimde. "Ciddiye bile alma" demişlerdi, haklı
çıktılar. O isimlerin hemen hiç biri adaylar arasına giremedi.
"Alıp başını gidenler" ise. Ya geri dönecekleri
günü beklerler. Ya da direnmekten yorulmuşlardır. Sızıntı şeklinde
kan kaybına benzerler.
"Zamansızlar"a gelince. Onlar hep vardır.
İktidarlar gelir geçer onlar durur. Çok azı iyi
gazetecilerdir.
Bir kısmı her devrin adamıdır. Oldukları yerde öyle bir dönüş
yaparlar ki, aklınız şaşar. Herkesin yüzü kızarır onlarınki
kızarmaz. Bir bakanın ağzından "Bu bize küfretmiyor muydu
eskiden?" şaşkınlığını duymuşluğum vardır.
"Zamansızlar"ın bir kısmının ise gerçek işi
gazetecilik bile değildir.
"Kovulanlar", herhangi bir güce
tutunamayanlardır. "Bedel" muamelesi görürler.
Kötü medya patronları tarafından iktidarların çıkardığı faturaya
karşı ödenirler.
KALİTE SORUNU
İyi iletişimciler, çalıştıkları kişi ve kurumların ne
kadar çok haber olduklarına değil, haberin kalitesine önem
verirler.
İçeriğinde olumsuz konumlanmışsanız, hakkınızda bin haber
çıkması iletişimsel enkaz sayılır.
Trabzonspor'un teknik direktörü Ersun
Yanal, 2015'in ilk iki ayında hakkında en çok
haber yapılan spor adamı olmuş.
Kariyerini önemseyen hiç kimse onun gördüğü medya ilgisini
görmek istemezdi. Kesin.
Ersun Hoca, Kasımpaşa maçı sonrası "Hayal kırıklığı
yaşıyoruz" açıklamasını yapınca. Bir grup arkadaş gülmeye
başladık. "Sen asıl hayal kırıklığını Hacıosmanoğlu'nda
gör" dedik.
Trabzon cephesinden gelen habere göre, Hacıosmanoğlu hayal
kırıklığında son dakikalara girmiş. Birkaç puan kaybına Ersun
Hocaya elveda. Umarız öyle olmaz.
AŞKLAR VE KÖPEKLER
Yıllar önce. "Aşklar ve Köpekler"i izleyince.
Ağzımdan çıkan cümle şöyleydi: "Eğer bu bir filmse, bugüne
kadar film niyetine izlediklerimiz neydi?"
Öyle etkilenmiştim, "Amores Perros"dan. İç içe
geçmiş öyküler ve kesişen hayatların sinema diline hayran
olmuştum.
İyi film için iyi senaryonun yetmediğinin, o filmle tam ayrımına
varmıştım. Dil, söyleme biçimi bazen senaryodan bile
önemliydi.
O filmle yönetmen Inarrutu'nun müptelası oldum. Ve Oscar
Inarrutu'ya gitti...
AKLIMDA KALAN
Hem dünü, hem bugünü hem de yarını
içinde taşıyan "eski kitaplar": Çocukluğumun
kitabını bir sahafta görünce sahip olduğum malı mülkü vermeye
hazırdım. Sahaf sadece 9 Tl istemişti! Sevinçten tepinmekle
yetinmemiş, eve de çocuklar gibi dans ederek gitmiştim. Şimdi. O
kitap. Salonumda. Gözümün önünde duruyor. Gidip gelirken kapağını
okşuyorum. Geçen yıl. Ankara Kitap Fuarı'nın açılışını Türkan Şoray
yapınca içim acımıştı. Başkentin kitap fuarını bir sinema
sanatçısının açışını çok zavallıca bulmuştum. Bu yıl 1 Mart'a kadar
açık olan fuarın özel konukları sahaflar! "Sahafını koru kitap
aşkına" sloganıyla. Gidin, kitapların kapağını okşayın.