Bakın Madrid'de neler gördüm

Bakın Madrid'de neler gördüm

Levent Gültekin acikcenk@gmail.com

Akil insanlar meselesi var. Öcalan'ın yeni mektubu var. Barış süreci bütün hızıyla ilerliyor.

Ama ben kalkmışım Madrid'de neler gördüğümü anlatıyorum…

Daha bir kaç gün önce Başbakan Erdoğan ‘Kürdistan Eyaleti’nden bahsetmedi mi? Eyalet sisteminin Türkiye için çok faydalı olduğunu söylemedi mi? Muhafazakar toplumun çabuk benimsemesi için Kürdistan üzerine bir de Osmanlı sosu dökmedi mi?

Buna itiraz eden, sorgulayan, rahatsız olan kimse çıktı mı? Çıkmadı.

Durum böyleyken kalkıp 'Akil insanlar'ın kalitesini ve esas işlevini, barış sürecini, Öcalan'la bir pazarlık yapılıp yapılmadığını tartışmak biraz komik kaçmaz mı?

“Kürdistan Eyaleti'nin Türkiye için faydası” en yetkili ağızdan ilan edildikten sonra kimin Akil adam olduğunun bir kıymeti var mı Allah aşkına?

Başbakan "Eyalet sistemi çok faydalıdır Osmanlı’da da Kürdistan eyaleti de vardı" dedikten sonra PKK'nın 'silahlı mücadele'de ısrar etmesi için salak olması gerekmez mi?

Ee daha neyi tartışacağız? Bu tartışmalar alışma sürecini hızlandırmaktan başka neye yarar ki?

Neyse lafı daha fazla uzatmadan size Madrid'de gördüklerimi anlatayım.

GS-Real Madrid maçını izlemek üzere Madrid'e gittim.

Aslında futboldan anlamam. İlgi alanlarım içerisinde futbola  yer yok. Ama seyahate çıkmak için bu tür bahaneleri kaçırmam.

Bu yazı aslında sadece Madrid yazısı da değil. Bazılarının tabiriyle "Batı hayranlığı" kokan Avrupa şehirlerine bakarak kendi durumumuza hayıflanma yazısı.

Yurtdışına her çıktığımda ruhum ne kadar çok özgürleşirse bir o kadar da karamsar, mutsuz, huzursuz bir şekilde yurda dönüyorum.

"Ruhum çok özgürleşiyor dedim" çünkü Avrupa’nın birçok ülkesine gittiğinizde bir hapishaneden çıkmış gibi hissediyorsunuz. Ruhunuz sizden ayrılıp bütünüyle sizin için tasarlanmış bu şehirlerde dolaşmaya başlıyor.

Çünkü o şehre vardığınızda fark ediyorsunuz ki bu şehirler insanların mutluluğu ve huzuru için planlanmış. Geniş kaldırımlar, her bölgesinde asırlık ağaçların olduğu yüzlerce dönümlük parklar, şehirlerin en güzel yerlerine en görkemli binalarla kurulmuş kütüphaneler, müzeler ve sergi salonları, yüzyıllardır korunmuş ve devam ettirilmiş mimari bütünlük, sığınak gibi değil huzur bulacak yaşam alanı olarak inşa edilmiş evler, toplu taşıma araçları ve o araçlar için yapılan özel yollar…

Hepsindeki tek öncelik insan.

Üstelik sadece şehirleri değil.

İnsanların çalışma disiplini ve güleçliği, birbirlerine ve size olan nezaketleri,  kurallara uymadaki hassasiyetleri, medeni cesaretleri, özgüvenleri ve yaşam kültürleri... Bütün bunları gördüğünüzde ister istemiz canınız sıkılıyor: Türkiye’de neden böyle bir intizam yok?

Niçin kültüründe 'insana öncelik' vurgusu bu kadar belirgin bir ülkemiz, 'insan'ı bu kadar geri plana attı?

Kapitalizmin 'ötekisi' olarak görülen 'Müslüman bir ülkede rant nasıl bu kadar belirleyici rol üstlendi?

Bu ülkeyi kimler hangi niyetlerle artık düzeltilemez bir hale soktu? Allah korusun, ama işgal kuvvetleri bile yönetseydi şehirlerimiz bu kadar yaşanmaz hale gelir miydi? Düzeltmek için çabaladığını söyleyenlerin daha da berbat hale getirmesi bir tesadüf mü?

İşte Madrid'de, Londra'da, Prag'da, Berlin'de Paris'te, Roma'da dolaşırken bu sorular aklınızı, beyninizi, ruhunuzu yiyip bitiriyor.

Yıllarca "batının ilmini ve teknolojisini alın ahlakından uzak durun" dediler.

"İlim de, teknoloji de onların olsaydı da ahlaklarını alsaydık" demek geliyor içimden.

Bir bütünken yaşanmaya değer gibi bir ülke kuramadık. Bakalım Kürdistan ve Lazistan gibi dilimlere ayrıldıktan sonra bu ülke adam olabilecek mi?

Sanırım mesele adam etmekte değil adam olmakta. twitter.com/acikcenk

Bu yazıya Facebook'ta yorum yapmak için tıklayın