Önümde duran metin, tam anlamıyla “Resmi bir belge…”
Üzerinde şöyle bir ifade var:
“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Endonezya ziyareti sonunda gazetecilerle gerçekleştirdiği söyleşi…”
Onun üstünde de şöyle bir cümle yer alıyor:
“17 Kasım 2022 Perşembe saat 13’e kadar ambargolu.”
Anlamı açık.
Cumhurbaşkanının Bali’deki G 20 toplantısına giden gazetecilerle yaptığı görüşmenin, “İletişim başkanlığı tarafından” hazırlanıp, onaylanmış son hali.
Bu yazıyı yazmaya oturduğumda saat 13.15’di.
Yani “Ambargo” süresi dolmuştu ve muhtemelen siz bu yazıyı okurken internet siteleri ve televizyonlarda yayınlamaya başlamış olacaktı.
İlvetişim Başkanlığı tarafından onaylanmış bir metnin formatını halini ilk defa görüyorum.
Bugüne kadar kaç kere Başbakan veya Cumhurbaşkanı gezisine gazeteci olarak izledim bilmiyorum ama, böyle bir uygulamanın formatını o dönemde hiç görmemiştim.
Herbirimizin metni ve yorumu farklıydı.
Metin de hangi gazetecinin hangi soruyu sorduğu da belirtilmiş.
Bir çoğu, artık çok iyi bildiğimiz ve bizim aramızda “Abdülkadir Selvi tarzı” olarak adlandırılan ilginç bir gazetecilik tarzı ve formatında sorulmuş.:
“Efendim siz şöyle şöyle demiştiniz. Ama CHP lideri Kılıçdaroğlu halkın da tepkisini çeken şöyle bir cevap vermişti. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?”
Cumhurbaşkanı da artık bildiğimiz üslupla ve “Bay Kemal” diye başlayan cevabını veriyordu.
Ancak bu defa farklı ve hemen dikkati çeken bir soru var…
En sondaki soru…
Soruyu TRT Haber sunucusu Pelin Çift soruyor.
O bölümü resmi ve onaylanmış metinden aynen aktarıyorum.
SORU: (Pelin Çift) Bugün sizin de sevdiğiniz, şiirlerini çok da
duygulu, güzel seslendirdiğiniz Sezai Karakoç’un vefat yıl dönümü.
Aynı zamanda sizin özel bir bağınızın olduğunu bildiğimiz Ahmet
Kaya’nın da vefatının 22. yılı. Haklarında ne söylemek
istersiniz?
Soruda şair Sezai Karakoç da var ama ana temasının Ahmet Kaya
olduğu dikkatsiz bir gazetecinin bile gözünden kaçmaz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle cevap veriyor:
“Her ikisine de Allah rahmet eylesin. İki gün önce de Ahmet Kekeç kardeşimin vefat yıldönümüydü. Onu da rahmetle anıyorum. Tabii Sezai Karakoç zaten sürekli olarak şiirlerini okuduğumuz, terennüm ettiğimiz bir üstadımız. Ahmet Kaya da ben cezaevine girerken Yedikule’de Kazlıçeşme’de yapılan programa gelmişti. Bu anlamlı günümüzde onun orada yaptığı konuşma, söylediği parçalar hakikaten unutulmazdı. Ben tabii istedim ki nakli kubur yapmak suretiyle Fransa’dan alalım, burada defnini yapalım. Aile olumlu yaklaşmadı, onun için getiremedik. Yoksa o, bu toprakların insanı. Ona yapılanları, o geceyi unutmamız mümkün değil. Kusura bakmayın, bazıları kızıyor ‘niye öyle diyorsun’ diye ama bu beyaz Türkler var ya; neler yaptılar malum. Normal zamanda ‘Ahmet Kaya şöyle, Ahmet Kaya böyle…’ Peki o gece yaptığınız ne? Neler demediler ki? Biz bir kez daha rahmet diliyoruz. Ama bizim nakli kubur teklifimiz hala masadadır. Bu teklifin değerlendirilmesiyle buna göre bir adım atılabilir. Çünkü bu topraklar, onun toprağıdır. Yeter ki aile bu konuda kararını versin ve adımı da ona göre atarız. Çünkü bu ülkede sevenlerinin olduğu kadar herhalde Fransa’da seveni olmaz.”
Bu cevapta iki ayrıntı dikkatimi çekti:
(*) BİR Ahmet Kaya’nı mezarının Paris’teki Pere Lachaise mezarlığından Türkiye’ye nakli…
Bu sayede “Nakli kubur” diye bir kavramı da öğrendik.
Türkiye’de özellikle genç Kürtlere sıkı bir mesaj…
Paris’te Doors grubunun artık efsaneleşmiş ve o dünyadada neredeyse “Aziz” mertebesine çıkarılmış solisti Jim Morrison’ın mezar komşusu Ahmet Kaya…
Aynı mezarlıkta bir komşusu da Fransa’nın efsane şarkıcısı Edith Piaf…
Yaşayanları bilmem ama, orada yatan insanın pek kolayca ayrılmak istemeyeceği mutena bir semt orası.
Ama nedense aynı mezarlıkta yatan Yılmaz Güney akıllara gelmemiş.
Ama asıl mesaj “Beyaz Türkler…”
İtiraf edeyim “O Beyaz Türkler var ya, neler yaptılar neler” cümlesi beni çok düşündürdü.
Ama işin en ilginç yanı soruyu soran gazeteci.
Pelin Çift, İzmir’li bir gazeteci.
Notre Dame de Sion Fransız Lisesinden mezun.
Galatasaray Üniversitesi’nde gazetecilik eğitim almış.
Eğer bir beyaz Türk profili çizseniz, şıp diye yerine oturacak bir özgeçimişi var yani…
Bu soruyu sorduğuna göre, Ahmet Kaya’ya sempati ile bakan bir İzmirli…
Pek çok İzmir’li gibi…
Merak ediyorum, Cumhurbaşkanı “Beyaz Türklerin” yakasına yapışırken
acaba o ne hissediyordu?
En azından içinden şu geçmemiş midir:
“Sayın Cumhurbaşkanım ben de bir Beyaz Türküm. Ama Ahmet Kaya hakkında hiç öyle düşünmüyorum…”
Eğer soruyu gerçekten kendisi sormuşsa mutlaka içindern bu soru
geçmiştir diye düşünüyorum.
Şurası gerçek ki, en azından kendisi Cumhurbaşkanının yaptığı
“Beyaz Türkler” genellemesine oturan bir profile sahip
değil.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “Beyaz Türk “ kavramını kullanırken ilk defa bu kadar keskin görüyorum.
Buradan da anlıyorum ki önümüzdeki seçimde hayali düşman “Beyaz Türkler” olacak.
Cumhurbaşkanı geçmişte mağduriyetini anlatırken, kendi tarafını “Zenciler” olarak ifade etmişti.
Ama nedense partisinin adını “Siyah Parti” değil “Ak Parti” koydu.
Eskiden beri bir sosyolog olarak hep şunu söylüyorum.
“Beyaz Türk” kavramı rahmetli arkadaşım Ufuk Güldemir’in icad ettiği bir, “Kendimizle dalga geçme” kavramdır.
“Cami cemaati” gibi o da sosyolojik olarak hiçbir karşılığı bulunmayan uydurma bir etiketten ibarettir.
Bu kavramlar siyasette ancak “Hayali dostlar” ve “Hayali düşmanlar” yaratmak ve onların yanında veya onlara karşı gerçek cepheler oluşturmak için kullanılırlar.
Şimdi isterseniz 1990’lı yıllara dönüp, “Beyaz Türklerin” Ahmet Kaya’ya yaptıklarına tekrar bakalım.
Bir düşünün bugün Hükümetin taş gibi sağlam ortağı MHP taraftarı acaba o yıllarda Ahmet Kaya için ne düşünüyordu?
Bilmek çok kolay.
Bugün Hükümeti destekleyen MHP yanlısı köşe yazarlarının o günlerde yazdığı yazılara bakın.
Ya bugün Ak Parti’ye” oy veren bir çok insan o günlerde Ahmet Kaya için ne düşünüyordu?
Söyleyeyim…AKP’nin övünerek “Bugün mirasını biz taşıyoruz” dediği Demokrat Partililerin çoğu ,1950’li, yıllarda “Hain” gözüyle baktıkları Nazım Hikmet için ne düşünüyorlardıysa onu…
Ama “Zamanın Ruhu” hem Hazım hem Ahmet Kaya konusunda görüşleri tamamen değiştirdi.
Bugün “Beyaz Türkler” diye yaratılan o hayali profile giren insanların çoğunun Spotify listelerinde en az üç beş Ahmet Kaya şarkısı vardır.
Madem “Zamanın 25 yıl önceki ruhuna” daldık gelin biraz da “Ak Türklerin” 5-6 yıllık mazisine bakalım Beyaz Türkler karşıtı
Mesela, “AK Partili” Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’la da biraz helalleşelim.
Bugünlerde ortalıkta onun geçmişte yaptığı çok ateşli bir konuşmanın videosu dolaşıyor.
Fethullah Gülen’e öyle bir övgü., öyle bir kol kanat germe, öyle bir savunma ve öyle bir “Ben bütün kalbimle senin yanındayım” deme ki…
Eminim bir çok insanı etkilemiştir.
Ama aynı Bekir Bozdağ o kaset kendisine hatırlatılınca dün şunu söylemiş:
“Keşke o konuşmayı yapmasaydım…”
Ne kadar basit ve kolay telaffuz edilen bir kelime değil mi…
Şimdi kendinizi 15 Temmuz’dan sonra işinden atılmış bir polis memuru, bir öğretmen, bir memur…
Veya her şeyini kaybetmiş bir esnaf, bir vatandaş yerine
koyun…
Bu ülkenin en tepesinden en alttaki yoksuluna kadar milyonlarca insan gibi bir “Vaizin” peşine takılıp gitmişsiniz.
Kim olduğunu bile bilmediğiniz birisi sizi Zaman gazetesine abone yapmış.
Ne bileyim kenara koyduğunuz üç beş kuruşunuzu ^Bank Asya’ya” yatırmışsınız…
Ve hayatınız bir gecede yıkılıp gitmiş…
Ne düşünürdünüz Adalet Bakanının bu “Keşke’sini” işitince…
Eminim onların içinden pek çoğu da “Keşke yapmasaydım” demiştir.,
Ama bu nasıl bir “Keşke’dir ” ki AKP’li bir siyasetçiye ikbal yollarını, bakanlık makamlarını açıyor…
Garibana ise mapusane yollarını…
Ona ikbalin yolları…
Garibana kurşunlar, cezaevi maltaları…
Sonuç…
Cumhurbaşkanının, böyle bir “Beyaz Türk” kavramı üzerinden ülkeyi bir kere daha bölecek bir seçim kampanyası yapmayı planlıyorsa eğer, bu konuda bir daha düşünmesinde yarar var.
Bakın son Taksim saldırısında yakalanan veya tesbit edilen 6 sanığın altısı da Arap ismi taşıyor.
Altısı da şu an “Türk Ordusu’nun kontrolunda” olduğu söylenen Suriye’den gelmiş…
Yani Türkiye’nin şu anki sorunu hayali bir “Beyaz Türk” değil…
AK Parti iktidarının getirdiği 10 milyon “Siyah Arap…”
Bir gün bir bakarsınız, sorumsuz bir siyasetçi de çıkmış ve şunu söylemeye başlamış:
“Şu Ak Parti iktidarı, ‘Siyah Araplarla’ el ele Türklere neler yaptı neler…”
Ne kadar sorumsuz, ne kadar tehlikeli bir laf değil mi…
O nedenle sayın Cumhurbaşkanı, siz “Cumhur’un başı olarak” siyasette ve günlük hayatta insanların başına eklenen “Ak”, “Beyaz”, “Kara”, Siyah” gibi kavramlara itibar etmeyin lütfen…
Çünkü dünya, 20’inci Yüzyılın başından beri insanın derisine yapıştırılan renk sıfatlarından çok çekti.
Çünkü hem renklere yazık oluyor hem bizlere…