Türkiye’de hiçbir meseleyi dinden, Müslümanlığa uygunluğundan,
"kitaptaki yerinden" bağımsız olarak
tartışamayacağız, görünen o.
Türkiye’nin gündemine mesele getirenlerin dayandıkları şey
din.
Ne yaparsak yapalım, ne söylersek söyleyelim, konuşmalar,
yazılar dönüp dolaşıp buraya geliyor.
İşte asıl mesele bundan sonra başlıyor.
Gerçekten dayanak alınan, referans verilen, otorite kabul
edildiği söylenen din ile bildiğimiz gerçek Müslümanlık aynı şey
mi?
Gerçek din ne? Gerçek Müslümanlık hangisi? Kuran’da gerçekte
neler yazıyor? Müslümanlık en fazla neyi önemsiyor? Müslümanlıkta
önemli olan söylem mi, eylem mi?
Hz. peygamberin “Din güzel ahlaktır” sözünü mü
temel alacağız, yoksa ibadeti, söylemi esas tutan bir dini anlayışı
mı? İnsani ilişkileri ibadet, dine hizmet mi belirleyecek şahsiyet,
kişilik, karakter mi?
Hangisi daha önemli? Artık bunun vuzuha kavuşması lazım.
Bunlar göz ardı edildiğinde tartışmaların içerisinde sağlam bir
yol bulup meseleleri çözüme kavuşturmak mümkün olmayacak.
Toplumun dine verdiği değer ortada. Bundan dolayı tartışmalarda
dini referans olarak kullanan biriyle baş etmek neredeyse
imkansız.
Uzun zamandan beri düşünüyorum: Müslümanlıkta veyahut Müslümanım
diyenin hayatında ateist olduğu bilinen Ahmet
Altan’ın sık sık vurgu yaptığı kişilikten kaynaklanan ahlak,
vicdan, hassasiyet, dürüstlük, cesaret mi daha önemli, yoksa
Hayrettin Karaman hocanın vurgu yaptığı, öne çıkardığı, dert ettiği
ibadetler mi?
İstanbul’un her tarafından görülecek olması övünç kaynağı
olan, Çamlıca’ya cami yapılmasını savunmak mı daha Müslümanca
bir tutum, yoksa “arkadaşlar her taraf cami doldu, kimse
gitmiyor, esas olan camii yapmak değil” diyen birininki
mi?
Ali Akel’in bir yazısından dolayı Yeni Şafak’tan gönderilmesi mi
Müslümanlığa uyan bir tutum, yoksa hakaret olmadığı müddetçe herkes
istediğini yazmalı, konuşmalı diyenlerin tutumu mu? 24 TV’nin
başına Yiğit Bulut’un tercih edilmesi mi daha Müslümanca bir tutum,
yoksa tercihlerimizde ahlaka, şahsiyete ve ehliyete öncelik vermeyi
tembih etmek mi? Müslümanlık önceliği özgürlüğe mi verir, yoksa
ibadete mi?
Her ağzını açtığında merhametten, hoşgörüden bahsetmek mi daha
Müslümanca bir tutum, yoksa muarızın bile olsa o kişiye haksızlık
yapmamak veyahut yapılan haksızlığın önüne geçmek mi?
“Sırplar bize ne yaptıysa aynısını onlara
yapalım” diyen Boşnak askere “Onlar bizim
öğretmenimiz değil, yeryüzünün öğretmeni olmak için önce gökyüzünün
öğrencisi olmak gerek” diyen bilge Kral Aliya
İzzetbegoviç’in tutumu mu daha İslami ,yoksa bugünlerde misliyle
karşılık vermek gerek diyenlerin tutumu mu?
Kürtaj haramdır diyerek konuyu kestirip atan birinin tutumu mu
daha insani ve daha islami, yoksa “Bu işler yasakla olmaz,
esas olan bilinçtir” diyen birininki mi?
“Tecavüz sonrası doğacak çocuğu aldırmak haramdır, devlet
bakar” demek mi daha İslami, yoksa “Durun Allah
aşkına, binlerce çocuk sokaklarda sefil, perişan, devlet bunlara
bile bakamıyorken onlara nasıl bakacak?” diyen birininki
mi? Uludere’de ölen o insanların acısını duyup sorumluların
cezalandırılmasını istemek mi daha İslami, yoksa “O
kaçakçılar da az kusurlu değildi” demek mi?
Mesela Hz Ömer dediğimizde niçin aklımıza sadece adalet geliyor?
Hz Ebubekir dediğimizde niçin aklımıza sadece cömertlik, dostluk,
merhamet geliyor? Niçin Hz Ali dediğimizde ilk aklımıza gelen ilim
ve cesaret oluyor? Niçin Hz Osman dediğimizde aklımıza ilk
müşfiklik, yumuşak huyluluk, efendilik geliyor?
Niçin bu insanların kıldıkları namazları, yaptıkları camileri,
dini söylemleri ile değil de kişiliklerinden kaynaklanan
özellikleri ile hatırlar, onlarla gurur duyarız?
Bütün bunlar orta yerde duruyorken bugünlerde alınan tutumların
tüm bunlardan farklı olması neyin göstergesidir? Hangisi İslam?
Ortada belirgin bir tezat yok mu?
Tüm bu sorulara kim cevap verecek Türkiye’de?
Kim bize ortalıkta olan din ile gerçek İslam arasındaki farkı
anlatacak?
Kim halkın dine verdiği değerin tuhaf tuhaf işlere dayanak
yapılmasının önüne geçecek?
Hangi aydın, hangi alim, hangi akademisyen, hangi kanaat önderi
korkmadan, cesurca gerçeği haykıracak?
Kim bu toplumun Ebu Hanife’si olacak?
Bu tezat belirgin bir şekilde orta yerde duruyorken olup bitene
eleştirel yaklaşmak mı daha Müslümanca bir tutum, yoksa
“Olur böyle ufak tefek hatalar, vardır bir bildikleri
deyip” suskun kalmak veya yapılanları onaylamak mı?
Hangisi? Buyurun siz karar verin. twitter.com/acikcenk