Ardahan milletvekili Başbakan’a ne söyledi?

Ardahan milletvekili Başbakan’a ne söyledi?

Levent Gültekin acikcenk@gmail.com

AK Parti’nin Kızılcahamam kampında Başbakan Erdoğan ile Ardahan milletvekili Orhan Atalay arasında bir tartışma yaşanmış.

Gazeteler böyle yazıyordu.

Başbakan ile milletvekilinin arasında geçen diyaloga değineyim, sonra söylemek istediklerime geçeceğim.

Orhan Atalay AK Parti’nin son dönemde ‘milliyetçiliği’ esas alan üslubunun bölgede büyük sıkıntı oluşturduğunu ve tamiri zor yaralar açtığını söyleyince, Başbakan Erdoğan soruyor: “Kimin üslubu?”

Atalay cevap veriyor: "Özellikle sizin vurgularınız ve son dönemde benimsediğiniz üslup"

Bu cevap üzerine Başbakan “Neyi kastediyorsun?” diye üsteleyince Orhan Atalay da her konuşmada meseleyi tek bayrak, tek devlet, tek millet söylemine taşıyıp buradan varılan milliyetçilik temasının bölgede oluşturduğu olumsuzluklara dikkat çekmiş.

Bunun üzerine de Başbakan Erdoğan “Eğer şikayetçi oldukların bunlarsa, bu vurgulara devam edeceğim. Milliyetçiliğin ne demek olduğunu biliyorum” mealinde bir şeyler söylemiş.

Sanırım bu tartışma, 15 dakika kadar karşılıklı soru cevap şeklinde devam etmiş.

Belirtmeden geçmeyeyim. Orhan Atalay’ı yakından tanırım. Esaslı adamdır.

Bu tartışmadan sonra Orhan Atalay ile konuştum. Yazılmasını istemediği için ayrıntıya girmeyeceğim. Geçtiğimiz hafta Ardahan’daydım. Ne demek istediğini, esasında neye itiraz ettiğini, hangi sıkıntılara dikkat çektiğini de yakından gördüm.

Şimdi gelelim bu tartışma üzerinden benim söyleyeceklerime.

Başbakan Erdoğan’ın son dönemde batıdaki ‘milliyetçi’ reflekslere sahip seçmenin sempatisini kazanmak için benimsediği üslup, konuşmalarındaki vurgular bana Kürtlerin hassasiyetlerini gözetmekten vazgeçtiğini düşündürtüyor.

Milliyetçiliğin Kürtler tarafından nasıl algılandığı ortadayken, Türkiye’nin bütünlüğü için çabaladığını söyleyen birinin ‘milliyetçiliğe’ vurgu yapmasının akılla mantıkla alakası olmadığı kanaatindeyim.

Esasında vurgulama ihtiyacı duymak da sorunlu.

Başbakan Erdoğan “tek bayrak”, “tek millet”, “tek devlet” diyerek bu değerleri koruduğunu, bu konuda tavizsiz olduğunu bunları tartışmaya açarak göstermeye çalışıyor.
Bazı değerler hiçbir şekilde masaya getirilmez, tartışma konusu yapılmaz. Bunların vazgeçilmezliğine vurgu yapmak, onları bizatihi tartışma masasına getirmekten başka bir işe yaramaz.

İtiraz edilen bu değerlerin kendisine ve içeriğine değil, bizatihi bu değerlerin sloganik hale getirilerek siyasete malzeme edilmesinedir.

Geçmiş yıllarda “devletin birliği”,bayrağın yüceliği”, “milletin bütünlüğü” denilerek Kürtlere yapılan baskı ve zulümler ortada. Hiçbir hassasiyet gözetmeden, içi boş, sığ, anlamsız ve yüksek bir ses tonu ile bu kirletilmiş sembolleri yeniden ön plana çıkarmak bu yarayı deşmekten başka bir işe yaramayacaktır.

Başbakan Erdoğan Kürtlerden ne istedi?

Başbakan Erdoğan geçtiğimiz hafta grup toplantısında “artık sıra sizde, bir şeyler yapın” diyerek Kürt halkını PKK’ya karşı ayağa kalkmaya çağırdı.

Ne yapacak halk? PKK ile devletin yerine kendisi mi savaşacak? PKK’ya boyun eğmemek, isteklerine karşı çıkmak bu kadar kolay mı?

Kaldı ki bu halk 2002’de, 2007’de, 2011’de AK Parti’ye verdiği oylarla zaten ayağa kalkmadı mı?

2007’de AK Parti’ye Batman’da yüzde 47, Bingöl’de yüzde 71, Bitlis’te yüzde 58, Diyarbakır’da yüzde 40, Malatya’da yüzde 66, Urfa’da yüzde 60, Van’da yüzde 53 gibi yüksek bir oy vermiş

AK Parti’nin Türkiye genelinde oy ortalamasının yüzde 47 olduğu bir seçimde ortalama yüzde 55 oy veren Kürtler, bu destekle PKK’ya başkaldırıp Başbakan Erdoğan’a “biz senin yanındayız” demiş olmuyor mu? Daha ne yapsınlar?

Tablo böyleyken, hala halktan PKK’ya direnmesini istemenin mantıklı bir tarafı var mı?

Batıda konfor içinde yaşayanların doğudaki halktan silahlı örgüte karşı daha cesur olmasını istemesi komik kaçıyor.

Öğretmen, kaymakam, asker, siyasetçi onlarca insan PKK tarafından kaçırılmış ve devlet olarak hiçbir şey yapmıyorsun.

Durum bu, buna rağmen “Kürtler PKK’ya başkaldırmalı” demenin neresi gerçekçi?

PKK ile bölge halkının arasına çizgi çekmeyi başarmak hassasiyet ve toplumun hassasiyetini iyi yönetmeyi gerektirir.

Sanırım Başbakan Erdoğan yaptığı yol, köprü, havaalanı, hastane ve maddi durumu iyileştiren icraatların yeterli olduğunu ve bundan dolayı da Kürtlerin kendisine minnettar kalacağını düşünüyor.

Haksızlık etmeyeyim. Doğu gerçekten bir şantiye gibi. Gerçekten de 50 yıldır yapılandan daha fazla yatırım yapılmış. Fakat bu icraatların ‘hamasi’ bir söyleme feda edilmesi gerçekten üzüntü verici

Başbakan'ın Kızılcahamam’da söylediği “Bu kadar yatırım yaptığımız halde bölge halkını yanımıza çekemedik, demek eksik kalan şeyler var” cümlesindeki gibi bütün bunlar yetmiyor.

Başbakanın göremediği bir olgu var. Yol, köprü, hastane gibi maddi icraatlar onur, kişilik gibi manevi yaraları ne yazık ki tedavi etmiyor.

Vicdanlarda, yüreklerde oluşan acıyı ve buna bağlı meydana gelen öfkeyi otoyol yaparak dindiremeyeceğini görmesi gerekiyor.

Başbakan Türkiye’nin birliğini, bütünlüğünü gerçekten dert ediyorsa, etrafındaki yalaka takımına değil, cesaretle gerçekleri yüzüne karşı söyleyen çalışma arkadaşlarına kulak vermeli.

Başkanlık hayali için hem idam isteyenleri hem de müzakere diyenleri memnun etme hayaliyle Türkiye’nin bütünlüğünü bu amacına kurban etmekten vazgeçmelidir.  twitter.com/acikcenk

Bu yazıya Facebook'ta yorum yapmak için tıklayın