Arada kaldım, yardım eder misiniz?

Arada kaldım, yardım eder misiniz?

Levent Gültekin acikcenk@gmail.com

Birkaç gündür içki yasağını yazmak istiyorum. Fakat nerede duracağımı, ne söyleyeceğimi bir türlü netleştiremiyorum.

Bir tarafta, yasak getiren hükümetin takındığı nobran, kaba, “ben yaptım oldu” üslubu ve bu üslubu dayandırdığı dindarlık algısı var. Diğer tarafta ise eğlenirken edepten, hayadan, başkasına saygıdan yoksun toplum yapımız var.

Elbette sorunların yasakla çözülmeyeceğinin farkındayım. Esas olanın toplumun bilinç ve kültür düzeyinin yükseltilmesi olduğunu da biliyorum.

Fakat meselenin bir de günümüz şartlarına göre yansıyan yüzü var.

Kendi evime giderken bir parkın yanından geçerken çektiğim sıkıntıları biliyorum. Evin yanındaki boş arazide geceleri içip taşkınlık yapanların çıkardığı olaylardan bunalan ve evini satmak zorunda kalan insanlar tanıyorum.

Eğlenmeyi bilmiyoruz. İçmeyi bilmiyoruz. Düğün yapmayı bilmiyoruz. Eğlenmek için izlediğimiz futbola bile ölüm bulaştırıyoruz.

Hükümetin koyduğu yasağa karşı çıkanlara bakıyorum, bu sorunları görmezden geliyorlar.

Her yeri Etiler, Nişantaşı, Bebek zannediyorlar.

Fakat bilmiyorlar ki gittiği piknik alanında içki içip sonra da taşkınlık yapacak kadar adap yoksunu insanlarla aynı ortamda olmak istemeyen milyonlar da yaşıyor bu ülkede.

Onların da devletten beklentisi var.

Bir tarafta 'yasak' gibi lanet bir tablo var. Diğer tarafta özgürlüğü, başkalarına yaşamı zehir etmeye vardıran bir topluluk.

Eğlenmek için gittiği futbol maçından sonra 20 yaşında gencecik insanların canını alan psikopatların bulunduğu bir toplumda yaşıyoruz.

Statların savaş alanına çevrildiğini hepimiz biliyoruz. Futbolda şiddet yasası istemekle parklarda bahçelerde içip sonra da taşkınlık yapanlara disiplin istemenin ne farkı var?

Bütün bunları gördüğümüzde devletin bir disiplin hakkının olduğunu kabul ediyorum. Kendi disiplinini sağlamayı bilmeyenleri başka kim kontrol altına alacak ki?

Ama hükumetin bu disiplin ihtiyacımızı istismar ederek koyduğu yasağa taraftar olmak istemiyorum. Çünkü: İktidar mensuplarının işe yaramaz, kaba, nobran, nezaketten uzak, içi boş dindarlıklarını topluma dayatmalarına gönlüm razı olmuyor.

Gelin görün adap yoksunluğundan doğan taşkınlıkları, zararları engellemek için yasak getiren hükumet kendi kontrolü altındaki cezaevlerinde çocukların tecavüze uğramasının önüne geçemiyor.

Geçemediği gibi, rezaletler ortaya çıktığında da bir bedel ödemiyor.

Cezaevindeki çocuğu sapıklardan koruyamayan bir hükümetin sokağı düzene koymaya öncelik vermesi ayrıca tuhaf. Dahası, bunun üzerinden bir dindarlık algısı yayması ise komik bile değil.

Adam kayırmanın, hırsızlığın, rüşvetin, haksızlığın normal sayıldığı bir dönemde; düzenleme yaparken dindarlık refleksiyle araya fazladan maddeler eklemeleri de beni fena halde rahatsız ediyor.

Ne yapmalıyız söyler misiniz? Bu iki sorumsuz ve ritüeller üzerinden birbirlerine güç gösterisinde bulunan kesim arasından kendimizi nasıl kurtaracağız?

Ne söyleyeceğiz ki hem yasakçı, ucuz bir dindarlık gösterisinde bulunanlara destek olmayacağız, hem de bu toplumun bir disipline, bir düzene ihtiyacı olduğunu anlatacağız?

Hangi yolu, hangi kelimeleri kullanalım ki taraflardan biri bizi 'öteki' pozisyonuna sokmasın?

Kısacası bu yasağı destekleyerek hükümetin gizliden gizliye yaymaya çalıştığı düşük profilli dindarlık gösterisine destek olmak istemiyorum.

Karşı çıkarak da toplumun büyük kesimini rahatsız eden adap yoksunu, düzeysiz insanların rahatça hareket etmelerine destek olmak istemiyorum.

Söyler misiniz Allah aşkına biz meselelerimizi gerçek anlamlarıyla ne zaman tartışıp efendice bir karara varmayı başaracağız?

Ne zaman ritüeller üzerinden değil, esas meseleler üzerinden konuşmayı öğreneceğiz?

Biz mahkum muyuz bu tür kamplaşmalarda iki sorunlu taraftan birinin yanında durmaya?

Hadi söyleyin ne yapalım? Twitter.com/acikcenk 

Bu yazıya Facebook'ta yorum yapmak için tıklayın