Bilim insanlarının kendilerini özel sektöre teslim
ettiği günden itibaren sağlığımız borsa haberlerine endeksli
yaşıyoruz.
Bilim dünyası, özel sektör ve medya şeytan üçgeni "dön
baba dönelim" oynayıp duruyor.
Geçen yıllarda. Bu şeytan üçgeni, yumurtaya
takmıştı kafayı. Bir gün bakıyorsun yumurta kolesterole
yararlı. Ertesi gün zararlıydı.
Şimdi kafayı yağa taktılar. "Yararlı" diyenler
var. "Zararlı" diyenler var. Bu iki grup da kendi
içlerinde "doymuş yağcılar" ve "doymamış
yağcılar" olarak ayrılıyorlar.
Ben mi ne yapıyorum? Şeytan üçgeni oluşmadan önce nasıl
besleniyorsam öyle besleniyorum.
ABD'de yeni bir akım var: Anneannen ne yemiş, nasıl
yemişse sen de öyle ye! Kafayı yorma.
O akımdanım. Anneannemi taklit ediyorum. Obez falan da
değildi. Bildiğin dalyan gibi kadındı.
Mesela sabahları. Kızarmış ekmeğe bolca tereyağı sürüyorum.
Üzerine bal gezdirip atıyorum ağzıma. Öyle bir dilim falan da
değil, canım ne kadar istiyorsa...
Çıkarın medyayı aradan. Gidip anneanne elini öpmenizin
vaktidir.
FİDAN KONUSUNDA GÖZDEN KAÇAN BİR ŞEY
VAR
Hakan Fidan konusu medyada iki şekilde
tartışılıyor;
Bir, Erdoğan istemediği halde istifa ettiği
için cumhurbaşkanının tutumu.
İki, Erdoğan'la Davutoğlu arasında sorun olup
olmadığı.
İkincisinin çok geçerli olduğunu sanmam. Aralarında
sorun varsa bile bu kadar kısa sürede, seçime şunca zaman kalmışken
bu kadar görünür kılmazlar.
Birincisi de pek mümkün görünmüyor. Cumhurbaşkanına hem
yakın olup hem de ona rağmen istifa edecek bir bürokrat henüz bu
ülkede doğmadı.
İletişimci olarak gerekçelerden çok, sonuçlara bakıyorum.
Gördüğüm şu: Erdoğan'ın "onayım yok" ifadesinin
iletişimsel önemi var.
Her sözü emir telakki edilen bir siyasi güç. Sözü dinlenmeyen
bir adam görüntüsü verirse. Karizma da, imaj da bir fiske
yemiş olur.
Elbette Erdoğan, badirelerden sıyrılabilen bir reflekse sahip.
Sıyrılamazsa, Türkiye'yi ilginç günler
bekleyecek.
KILIÇDAROĞLU'DAN CEM UZAN ÇIKAR
MI?
Baştan söyleyeyim, çıkmaz.
CHP, Cem Uzan'ın reklamcısıyla anlaşacakmış.
Şaka değil. Ciddi ciddi.
Anlaşırlarsa seyreyleyin şenliği.
Çünkü Cem Uzan'ın reklamcısı için;
Siyasal iletişim, ne kadar ekmek o kadar
köftedir.
Parti lideri soytarı ile şovmen arasında bir
şeydir.
Siyasi parti dediğin bir tür temiz yıkayan
deterjandır.
Öyle olunca seçmen de, kafayı beyaz çamaşırlara takmış
hastalıklı kişidir.
Siyasal iletişim, dikkat çekmek için kullanılan janjanlı bir
iştir.
Ve. Fakat. CHP bunların hiç birisi değildir.
BEN SAVCI OLSAM ÖNCE DEMİRÖREN'DEN
BAŞLARIM
Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Demirören. En son.
"Bizim verdiğimiz ceza yetmiyor" demiş, savcıları
göreve çağırmış!
Sanki savcıların iş yükü yetmiyormuş gibi!
Türkiye liglerinde hakkaniyetten herkes şüphe eder
oldu.
En büyük takımın taraftarıyla en küçük takımın taraftarı aynı
ruh halinde.
Hakemler zavallı şamar oğlanı muamelesi
görüyor.
Kazanan takım kazandığına sevinemiyor, kaybeden takım
kaybettiğine razı değil.
Başkanların her biri racon kesiyor, bildiğin külhanbeyi
sanki.
Statlarda taraftar yok. Taraftarda güven
yok.
Herkes bu pespayeliği seyretsin, bundan sorumlu adam da çıkıp
savcıları göreve çağırsın.
O savcıların yerinde olsam, önce Demirören'den sorguya
başlarım.
AKLIMDA KALAN
İki öneri: Birincisi
Kılıçdaroğlu'na: Seçim vaatlerini sıralarken "Müslüman
kanının akmasına engel olacağız" demek yerine,
"İnancı ne olursa olsun kimsenin kanının akmasına izin
vermeyeceğiz" deseniz daha iyi olmaz mı? İkincisi,
"iç güvenlik paketi" ya da "başkanlık
sistemi" diye ısrar edenlere: Yaptığınız her yasayı sizden
sonra yerinize sizden hiç hoşlanmayanların geleceğini düşünerek
yapın. Belli mi olur, sizin yaptığınız yasayı kimin
uygulayacağı? Bir de buradan bakın.