Akşam gazetesi çalışanlarının maaşlarını geç alıyor olmaları sektörde başlıca bir tartışma konusu oldu.
Bu durum başbakan yardımcısı Bülent Arınç’ın da bir hayli ilgisini çekmiş.
Doğrusu Bülent Arınç’ın Akşam ve Show TV’nin patronunu kastederek “ihaleye girerken 1 milyar doları buluyor ama çalışanlarının maaşını veremiyor” demesini bir hayli yakışıksız buldum.
Çünkü bu mesele Bülent Arınç’ın meselesi değil. Olayın iç yüzünü bildiğini de sanmıyorum.
Bu maaş tartışmasında Akşam’ın patronu Mehmet Emin Karamehmet’e haksızlık yapıldığını düşünüyorum.
Geçtiğimiz günlerde Karamehmet ile uzun uzun sohbet eden bir arkadaşımdan konuşulanları dinleyince bu görüşüm iyice pekişti.
Arkadaşımın anlattıklarına bakılırsa Mehmet Emin Karamehmet cidden zor durumda. Bürokratik ve hukuki bir kıskacın içinde.
Davalardan, el koymalardan, blokelerden bunalmış durumda.
Bu sıkışıklık en büyük etkiyi zarar eden kurumların çalışanları üzerinde yapıyor.
Bülent Arınç’a düşen ortadaki problemi siyasi konuşma malzemesi yapmak değil. Bir işadamını dinleyip onu bürokrasinin kıskacından kurtaracak desteği sağlamaktır.
Neyse, maaş tartışmasında üzerinde durmak istediğim nokta başka.
Benim en çok dikkatimi çeken husus, medya kurumlarının ettiği zarardan ve personele yansıyan sıkıntılarından birinci derecede patronajın sorumlu tutulması.
Eskiden medya patronları ellerindeki gazete ve TV’lerle siyaset üzerinde ciddi etkiye sahipti ve bu onlara başka alanlarda kazanç sağlıyordu, zarar eden gazete ve TV’leri sübvanse edebiliyorlardı.
Ticaret yapmadan “bir koyup on almanın” en mümkün olduğu sektör medyaydı.
AK Parti iktidarı ile beraber bu formül artık işlemez hale geldi.
Zarar eden medya kurumları patronları için ciddi bir yük olmaya başladı.
Aydın Doğan’ın Milliyet’i, Vatan’ı, Star TV’yi satması da medyanın siyaset üzerindeki etkisini kaybetmesinin bir sonucudur.
Aydın Doğan şimdi birçoğu ciddi kar eden gazete ve TV’lerle yoluna devam ediyor.
Aynı şey Akşam’ın patronu Mehmet Emin Karamehmet için de geçerli. O da zarar eden yayın organlarını yük olarak görüyor.
Farkında mısınız, medya sektöründe ticari başarısızlık genel bir kural halini aldı. Sanki Türkiye’de sübvanse edilmeden gazete ve TV sürdürülemezmiş gibi bir hava oluşturuldu. Öyle ki kimse gazetelerin ve TV’lerin niçin zarar ettiğini, niçin her zaman patrona ihtiyaç duyduğunu sorgulamıyor bile.
Medya sektöründen başka bir sektörde yıllarca zarar ettiği halde devam etmesi beklenen müessese var mı?
Ya da medyadan başka herhangi bir sektörde zarar eden işletmelerde “Olsun, ben zarar ediyorum ama yine de bu işi devam ettiriyorum” diyen kimse gördünüz mü?
Ben görmedim. Niçin zarar etmek Türkiye’de medyanın kuralı gibi algılanıyor?
Gerçekten medya sektörü ticari başarı sağlanacak bir alan değil mi?
Ben buna inanmıyorum. Reklam pastasının her geçen gün büyüdüğü Türkiye’de gazete ve TV’lerin zarara mahkum edilmesinin nedeni beceriksizlik olduğunu düşünüyorum.
Ortadaki başarısızlığın bedelini de genelde patronlar ödüyor.
Peki medya sektöründeki kurumların kar ve zararlarından patronlar mı sorumlu?
O gazeteleri TV’leri yöneten arkadaşlar bu kurumların ticari başarısından da sorumlu değiller mi? Niçin bir aksama olduğunda herkesin yüzü patrona dönüyor?
Mesela Akşam gazetesi veyahut Show TV’nin maaş ödeyememesinin tek sorumlusu şirketlerin patronu Mehmet Emin Karamehmet mi?
Ne yapsın adam? Her ay milyonlarca doları hangi gerekçeyle bu sektöre aktarsın?
Bu gazeteleri ve TV’leri yöneten arkadaşların yapabilecekleri hiçbir şey yok mu?
Ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar da buna rağmen o kuruluşlar kara geçmiyor, öyle mi?
Gazete yönetmek, iyi manşet atmak ve birkaç iyi haber patlatmak mıdır? Her ay patronun sübvanse ettiği bir kurumda gazeteciliği çocuklar bile yapar, çok iyi gazeteci olmaya ne gerek var ki?
Üstelik zarar ederek bağımsızlığını patronun iki dudağı arasına bırakan gazetecilikten bu ülkeye ne fayda gelir ki?
Tamam, sektör ciddi anlamda sıkıntıda. Handikaplar büyük, milletin eğitim düzeyi ortada, gazete okuma alışkanlığı yok.
Peki bu kurumların başındaki arkadaşlar tüm bu şartları göz önüne alarak var olan sıkıntıları aşmak için ne tür işler yapıyorlar? Neye kafa yoruyorlar? Ne tür bir yenilik peşindeler?
Gazete tirajlarının her gün biraz daha eriyor olması gazeteleri yönetenlerin derdi değilse kimin derdi?
Gelişen teknolojinin tehdidini hangi yöntemle aşacaklar?
Bir gazete, bir TV yıllarca sübvanse edilerek ayakta kalabilir mi?
Bunu kim onlara garanti edecek?
Bu sorun bugün Akşam’ın başında, yarın da zarar eden bir başka gazetenin başına gelecek.
Bu duruma köklü ve kalıcı bir çözüm bulmak için sektör yöneticilerinin kafa yorması gerekmiyor mu?
Siz hem bunları düşünmeyin, bir çıkış aramayın, bir çare peşinde koşmayın, hem de patrondan para alamadığınız için başarısızlığın faturasını patrona çıkarın veyahut çıkarılmasına göz yumun. Biraz ayıp olmuyor mu?
Gerçekte Akşam gazetesinde ne olduğunu bilmiyorum. Benim bilmediğim dengeler, patron haksızlıkları da olabilir. Kaldı ki sektörde işini iyi yapan, kara geçenler de yok değil.
Her şeye rağmen Akşam gazetesindeki tabloda patronun tek sorumlu ilan edilmesini ve bunun üzerinden bir iş adamının itibarı ile oynanmasını vicdansızlık olarak görüyorum.
Maaş sorunu yaşayan gazete çalışanlarının feveranlarını anlayamıyorum. Zarar eden bir kurumda her ay maaş beklemek tuhaf değil mi?
Kendi bulundukları cepheden gidişatı değiştirecek hiçbir şey yapamıyorlarsa, bari başlarını önlerine eğip otursunlar. Öyle değil mi? twitter.com/acikcenk