Akif Beki ne ki?

Akif Beki ne ki?

Nuran Yıldız nuran@nuranyildiz.com
Cumhurbaşkanı Erdoğan ne zaman uçağa binse, uçakta Akif Beki var.

Pilot. Yardımcı pilot. Kabin görevlileri. Ve Akif Beki. Bu kadro sabit.

Akif ortada yoksa uçağın da kalkacağı yok, o kadar. Cumhurbaşkanı uçakta kimlerin olduğunu soruyor mesela, Akif’in ismine sıra gelince “onu geç” diyor, “o zaten var.”

Akif Başbakanın sözcüsüyken. “Sözcülükten ayrılıp kendi mesleğime, gazetecileğe döneceğim” dediği ilk insanlardan biri bendim. (7 Ocak 2009’da habertürk.com’a yazmıştım bunu.)

Arkadaşım Akif, Hürriyet’te köşe yazıyor ve de uçak gazeteciliği yapıyor.

Cumhurbaşkanı uçağa biniyor. Akif de biniyor. ABD’ye uçuyorlar, Akif oradan bildiriyor. Paris’e gidiyorlar, olan biteni Akif anlatıyor.

Tam beş yıl önce bittiğini bildiğimiz Erdoğan’ın sözcülüğü görevi, sanki bitmemiş gibi.

Her uçak içi fotoğrafta aynı soru var ortada: Akif, Hürriyet’in Cumhurbaşkanlığı muhabirliğini mi yapıyor? Yoksa Erdoğan’ın Hürriyet’teki temsilciliğini mi?

İkisi aynı şey diyebilirsiniz ama değil. Gazetecilikte ikisi bambaşka şeyler.

Hürriyet’in muhabiriysen, seyahatte olup biten her şeye haber değeri üzerinden bakarsın. Haberse haberdir, elemezsin.

Gazeteyi temsil ediyorsan. Haber kaynağınla aranda mesafe olması gerekir.

Medyadaki yeni yetmelerden öncekiler, haber kaynağıyla mesafesi zedelendiği için işine son verilen gazetecileri hatırlarlar.

Yok eğer, Cumhurbaşkanlığının Hürriyet’teki temsilcisiysen. Bir tür arzuhalci gibisin, söylerler yazarsın. Sorgulamazsın. Zaten sorgulatmazlar.

Böyle yazarak Akif Beki’yi eleştirmiyorum. Onun durumu, bugünün medya ortamı için son derece normal.

Akif üzerinden altını çizmek istediğim şey, onca kargaşa, koşuşturma arasında medyanın geçirdiği dönüşüm.

Artık, sorguladığımız şeyler normalleşti.

Artık, taraflı gazeteci normalleşti.

Artık, propaganda haberin önüne geçti.

Artık, haber bulunan değil, servis edilen bir şeye dönüştü.

Akif Beki ne ki, sadece bir örnek.

TAVSİYE

Tam da Validebağ protestoları gündemdeyken. Ülkeyi genelde ve yerelde yönetenlere bir tavsiyede bulunmak şart.

Basit bir tavsiye.

Her tür büyük ya da küçük protestolara karşı;

Bir, “Bir şey yapamazlar” demeyin.

İki, “Bağırıp bağırıp giderler” demeyin.

Üç, “Onların amacı iş yaptırmamak” demeyin.

Dört, aman, sakın “Zor kullanarak çözeriz” hiç demeyin.

Yeni dünyada. Büyük yangınlar küçük çıngılardan çıkıyor. Zor kullandıkça kalabalıklar büyüyor.

Siz onları dinlemedikçe, her küçük itiraz, büyük korolara dönüşebiliyor.

Siz siz olun. Her itirazı anlamaya çalışın. Bastırmak yerine çözmeyi deneyin.

Kulak tıkamak yerine, kulaklarınızı iyi açın. O zaman göreceksiniz ki, insanlar “Ben yeni dünya yurttaşıyım. Beni anla. Beni farket. Duygularıma önem ver” diyorlar. Öyle yapın. İnatlaşmayın.

Başka türlü ayakta ve hayatta kalmanın mümkün olmadığı ince bir buz tabakasıdır üzerinde yürüdüğünüz.

EMİNE ÜLKER TARHAN’IN İSTİFASI    

CHP’den istifa etti. CHP’nin akmaz kokmaz muhalefetine daha fazla dayanamadı.

Arkadaşım. Yüksek iradeli. Kararlı. Cesur. İnatçı. İnandığı şeyler için gemileri yakmaktan, karşı durmaktan asla geri durmaz.

Yürüdü mü, arkasından gelen var mı, yok mu asla bakmaz. Demir gibidir, bükülmez.

Güçlünün karşısında eğilmez, güçsüzün önünde diz çöker.

Bildiğim bir şey var: Emine Ülker’in bir sözü kurultay toplamaya yetti. Bir istifası da CHP’yi ciddi muhalefet yapmaya itecektir.

CAVCAV YA TFF BAŞKANI YA DA SPOR BAKANI OLSUN

Fenerbahçe’nin başkanı Aziz Yıldırım herkesin gözleri önünde bağıra bağıra. “Gücünüz yetiyorsa siz de inin soyunma odasına” dedi.

Hakemleri tehdit etti.

Spor bakanından ses yok. Futbol Federasyonu başkanından ses yok. Merkez Hakem Kurulu başkanından ses yok.

Bir tek Gençlerbirliği Başkanı Cavcav çıkıyor ve “Bu adam futbolun kalitesini düşürüyor” diyor. Bitti.

ÇOK KONUŞAN ERKEK

Demir Demirkan dediğimiz ve zihnimizde Sertap’ın sevgilisi olmaktan öteye gidememiş adam. Mahkeme kararıyla susturuldu.

“Bir daha konuşmayacağım” dediği halde. Konuştu, konuştu. Çene ishali gibi. Midemiz bulandı.

Yeri gelmişken hatırlatayım;

Bir, erkeğin çok konuşanı kadar itici bir durum yoktur.

İki, kadınların aşık olduğu adamlar az konuşanlardan çıkar.

Üç, geveze adam “kesse de gitsek” hissi uyandırır.

Dört, ağzını her açtığında içindeki boşluk görünür.

AKLIMDA KALAN

Muzalar (Esin perileri) Evi: Gaziantep adına söz söyleyen biri olsam, o güzel kenti dünyanın en önemli turizm noktalarından biri yapardım. Bu cümleyi kurarken abartmadığımı Antep’e gidip mozaikleri görmüş herkes anlar. Şimdi de orada “esin perileri” mozaikleri bulunmuş. İnternette arayıp bulun görsellerini. Minicik renkli taşlarla yapılmış resimlere bakın. Milattan sonra ikinci yüzyıldaki estetik anlayışıyla dönüp bugünkü beton yığınlarına, mesela “Ak Saray”a bakın. İlerledik mi, geriledik mi yanıt o kadar ortada ki… “Esin perileri”ni ortaya çıkaran arkeoloji ekibini çok kıskandım. Arkeoloji tutkum, üniversitemizin DTCF öğretim üyesi Prof. Dr. Aliye Öztan hocaya her fırsatta, kazı çalışmalarına beni de götürün sızlanması düzeyinde duruyor. Kendimi, iletişimin ayrıntılarında gezinmenin de bir tür arkeoloji olduğunu söyleyerek teselli ediyorum.
Not1:
Mozaiklerin bulundukları yerde korunmaları gerektiğine inanıyorum ama bizimkiler yerlerinden söküp oradan oraya taşımıyorlar mı, deli oluyorum. Tarihi öldürmek bu.
Not2: İş Bankası’nı da kazının sponsoru oldukları için kutluyorum. En anlamlı toplumsal destek bu.