AK Parti-Cemaat tartışmasına mütevazı bir katkı

AK Parti-Cemaat tartışmasına mütevazı bir katkı

Levent Gültekin acikcenk@gmail.com

Medyada son günlerde ilginç  bir tartışma yaşanıyor. AK Parti ile Gülen cemaatinin arasının giderek açıldığı ileri sürülüyor.

Hatta bir kısım gazeteciler ‘genç  subaylar rahatsız’ tadında 'Gülen cemaati rahatsız’ yazıları ile uyarıda bulunuyorlar.

Bazı arkadaşlara bakılırsa cemaat yakında AK Parti’yi terk edecek.

İlginç olansa, cemaatten kimsenin bu tür yazılara ses çıkarmaması.

Bu ayrılığın yaklaştığını  ileri süren arkadaşlara göre ‘çatlak’ şike yasasındaki düzenlemenin gündeme gelmesiyle daha da alevlendi.

Anladığımız kadarı ile cemaat mensupları bu yasanın çıkarılmasından fena halde rahatsızlar. Bu konuda taviz vermeye yanaşmıyorlar.

Üstelik hükümetle aralarının açıldığına dikkat çekilmesinden de rahatsız değiller.

Bence şike yasası ile alakalı söylediklerinde haklılar. Çünkü o konuda ben de aynen onlar gibi düşünüyorum.

Peki AK Parti ile cemaatin yolu ayrılır mı?

Ya da gerçekten bu iki yapı arasında bir ittifak var mı?

Bu soruların cevaplarına geçmeden önce, aklıma takılan başka bir soruya sizinle beraber cevap aramak niyetindeyim.

Şike yasası konusunda AK Parti mafyaya büyük taviz veriyor. Futbolda kirliliğin önünü yeniden açıyor. Daha 6 ay önce hazırladığı yasayı değiştirmeye kalkarak büyük bir çelişkiye imza atıyor. Suçu değil, cezayı ortadan kaldırmaya çalışarak tuhaf bir duruma düşüyor.

Hepsi doğru. Bu nedenle bence de AK Parti sert bir eleştiriyi hak ediyor.

Peki cemaat şike meselesinde niçin bu kadar radikal?

Niçin büyük bir hassasiyetle bu meselede görüş belirtmekten çekinmiyorlar?

Nedir onları bu kadar motive eden asıl gerekçe?

Siz de merak etmiyor musunuz?

Adil, hakkı- hukuku gözeten bir yapıları var da o nedenle mi böyle bir tutum takınıyorlar? Bunu o kadar söyleyemeyiz, değil mi? En azından ben diyemem. Çünkü son yıllarda cemaatin yapıp ettiklerine bakınca, buna inanmakta güçlük çekiyorum.

Mesela şike konusunda bu kadar duyarlılar da, Suriye meselesinde niçin suskunlar? Niçin hükümetle bu konuda bir ihtilafa düşmüyorlar? 

Veyahut uzun süren tutuklulukluklar konusunda niçin bu kadar rahatlar?

Haksız yere içeride yatan insanların mağduriyetiyle alakalı cemaate yakın gazetelerde veyahut TV’lerde tek satır haber niçin göremiyoruz?

Niçin dürüstlük, adalet, temizlik özlemi bu konularda devreye girmiyor?

Haksız mıyım?

Eğer adil, dürüst, pislikten arındırılmış bir Türkiye refleksiyle şike yasasındaki düzeltmeye karşı  çıkıyorlarsa,  bu meseleler karşısındaki suskunluklarına ne diyeceğiz?

Peki nedir asıl gerekçe? Ben çok merak ediyorum. Ya siz?

Öyle ki bazen bu yasanın değiştirilmesine karşı aldığım sert tutumdan şüphe eder hale geliyorum. Acaba, diyorum, bilmediğimiz bir şeyler mi dönüyor…

Neyse, gelelim asıl konuya. Yani son dönemde herkesin birbirine sorduğu sorulara. AK Parti ile cemaatin arası açılır mı? Cemaat bir gün AK Parti iktidarını desteklemekten vazgeçer mi?

Bence, evet. Hem arası açılır, hem de cemaat AK Parti’yi zamanı geldiğinde terk eder.

Peki o zaman ne zaman?

Böyle bir ayrılığın olması için, yani cemaatin AK Parti’ye verdiği desteği çekmesi için, dünya sisteminin patronlarının AK Parti’ye verdikleri desteği çekmeleri gerek.

Bu olmadığı sürece, cemaat AK Parti ile arasını belirgin bir şekilde açmaz. Açamaz. Çünkü dünya sistemiyle ters düşecek bir tutum alamaz.

Bunu nereden mi biliyoruz?

28 Şubat döneminde Fethullah Gülen hocanın Erbakan hakkında yaptığı konuşmayı hatırlıyor musunuz? Erbakan’a son darbeyi indiren o konuşmayı?

28 Şubat’ın arkasında kimlerin olduğunu artık tartışmayacağız, çünkü hepimiz biliyoruz.

Dünya sistemi Erbakan’ı tasfiyeye karar verdiğinde, ne tür bir kampanya başlattığı artık herkes tarafından biliniyor. O dönemin kahramanlarının bile sonrada kabul ve itiraf ettikleri bir gerçek bu.

İşte tam da o dönemde Erbakan’a son darbeyi kim indirmişti biliyor musunuz?

Elbette Gülen cemaati.

Bakın o dönemde bir TV programında Fethullah hoca hangi argümanlarla Erbakan’ı eleştiriyordu:

‘Laiklik tehlikede diyenler tamamen haksız değil’,  ‘Demirel haklı, Erbakan hatalı’ ‘Ordu sivillerden daha demokrat, Erbakan bu işi beceremedi, yüzüne gözüne bulaştırdı, görevi bırakmalı.’ 'MGK’nın yaptığı istişaredir, istişare de sevaptır, MGK doğru olanı yapmıştır.’ ‘Bazı kesimlerin imam hatiplerden endişe duyması normaldir, çünkü artık imam hatipler ihtiyaçtan fazladır.’ Fethullah Gülen o dönemde bunları söyleyerek Erbakan’ın köşeye sıkıştırılmasına ‘mütevazı’ bir katkı sunmuştu.

Peki Fethullah hoca niçin bu kadar sert eleştiriler getirdi Erbakan hocaya?

Çünkü o dönemde ABD, Batı ve yerel Ergenekon Türkiye’de ‘dindar’ bir hükümet istemiyordu.

Mavi Marmara meselesinde Fethullah hocanın ‘İsrail ile uzlaşmamaları otoriteye başkaldırıdır’  diyerek otorite olarak gördüğü dünya sistemiyle  ters düşmenin yanlışlığına dikkat çektiğini biliyoruz.

Bu konuda da hükümet ile  ters düşmekten hiç çekinilmemişti.

Bu dönemde de benzer bir durum olacağından kimsenin kuşkusu olmasın. Bu nedenle AK Parti ile cemaat ile arasındaki ittifak bir işaret fişeği gelene kadar birbirlerine küçük çaplı el ense çekmelerle devam edecektir.

Kafama takılan bir diğer soru ise 28 Şubat sürecinin soruşturmaya tabi tutulmasıyla alakalı.

Malum, medyada son dönemde yapılan tartışmalardan biri de  28 Şubat döneminin soruşturulması.

Yeni dönemin ‘ucuz kahramanları’ 28 Şubat’ın da mahkemeye taşınmasını istiyorlar. Anlayacağınız büyük bir cesaret (!) şöleni izliyoruz.

Peki sürece bu kadar açıkça destek veren, 'refleksleri anladığını söyleyip 28 Şubat’ı yapanların tereddütlerinde haklı olduklarını’ söyleyen  Fethullah hocayı da soruşturmaya  dahil edecekler mi? 
Yok canım daha neler