Geçtiğimiz günlerde Ahmet Altan bir yazısında “köşe
yazarlığının çok kolay bir meslek olduğunu” ileri
sürdü.
Köşe yazarlığı gerçekten de Ahmet Altan’ın dediği kadar çok
kolay mı? Veyahut derdini, düşüncelerini yazıya dökmekte
zorlanmayan herkesin rahatça yapabileceği bir meslek mi?
Eğer meseleye salt düşünceleri bir kağıda dökme olarak bakarsak
bu soruya “evet” cevabını verebiliriz.
Çünkü günümüzde herhangi bir konuda herhangi biri internet
üzerinde yapacağı küçük bir araştırma sonunda esaslı bir yazı
çıkarabilir.
Günceli yorumlayan yazılar için zaten bir araştırmaya, bilgiye
de gerek yok.
Fakat mesele sadece yazmak mıdır? Köşe yazarlığı demek
kelimeleri güzel şekilde yan yana dizip herkesin “vay
be” diyeceği cümleler ortaya çıkarmak mıdır? Yazıyı
yazınca, köşe yazarının sorumluluğu da bitiyor mu?
Eskiden köşe yazarları aynı zamanda birer kanaat önderiydiler.
Hatırlıyorsunuz değil mi?
İnsanlar köşe yazarlarını okuyarak kendilerine bir istikamet,
bir düşünce sistematiği belirliyorlardı.
Son dönemde kanaat önderliği niteliği taşıyan bir köşe yazarlığı
kaldı mı Türkiye’de?
Köşe yazarlığının içinden ‘kanaat önderliği’ni
çekip aldığınızda geriye kahvehane muhabbetinden başka ne kalıyor
ki?
Bence mesele burada. Köşe yazarlığının zor veya kolay olması
insanlara istikamet vermesiyle bir anlam kazanıyor. Yoksa birkaç
cümleyi alt alta sıralamak iş değil.
Kabul etmek gerekir ki köşe yazarları artık bir kanaat önderi
olarak kabul edilmiyor. Çünkü artık 'herkes her
şeyi' biliyor. Okurların da görüşlerini değiştirmeye
niyeti yok. Hal böyle olunca da herkes kendi inandığı doğruları
onaylayan, meselelere kendi baktığı pencereden bakan köşe
yazarlarını okuyor. Yeni bir yön bulmak, bir mesele hakkında ufuk
açıcı sözler duymak, o meselenin farklı bir boyutunu öğrenmek için
köşe yazısı okuyan neredeyse yok denecek kadar az. Okuduğu
yazılarda kendi düşüncelerini, kendi doğrularını bulmak insanlara
yetiyor.
Böyle olduğu için mesela AK Parti’yi övdüğü dönemlerde bütün AK
Partililerin gözdesi, AK Parti muhaliflerinin hedefi olan Ahmet
Altan; bugün AK Parti’nin politikalarını eleştirdiği için bütün AK
Partililerin öfkesini, AK Parti muhaliflerinin de takdirini
topluyor.
Bu durum sadece Ahmet Altan için geçerli değil. Köşe yazarlarını
büyük çoğunluğu benzer bir açmaz içerisinde.
Mesela Yılmaz Özdil çok okunan bir yazar öyle değil mi? Yılmaz
Özdil’i kimlerin okuduğunu hepimiz az çok tahmin
edebiliyoruz. Yılmaz Özdil’i okuyanlar o yazılarda kendi
doğrularını bulduğu için ve o doğruları en şık şekliyle Özdil’in
dile getirdiğini düşündüğü için büyük bir heyecanla okuyorlar. Bir
düşünün bakalım etrafınızda “Yılmaz Özdil şu meselede
haklı” diyen bir AK Parti’li görüyor musunuz?
Bu listeye bugün köşe yazarlığı yapan birçok kişiyi dahil
edebiliriz.
Mesela Mehmet Barlas’ın, Engin Ardıç’ın Fehmi Koru’nun, Bekir
Coşkun’unun, Ali Bulaç’ın, Ahmet Taşgetiren’in, Hasan Cemal’in,
Hüseyin Gülerce’nin, Cengiz Çandar’ın, bir kanaat önderliği
yaptığını söyleyebilir miyiz? Sizce bu yazarları okuyanlar bir
kanaat edinmek için mi yoksa kendi kanaatlerini onaylatmak için mi
okuyorlar?
Toplum giderek daha çok kamplaşıyor. Giderek
‘karşı’ tarafın dertlerine, sorunlarına,
düşüncelerine daha da ilgisiz hale geliyor. Kendi doğrularını
herkesin duyması, okuması için büyük bir çaba sarfediyor.
Bunu sosyal medyada da rahatça görebiliyoruz. Her düşünceden
insan kendi doğrusunu bulduğu yazarın yazısını takipçileri ile
paylaşıyor.
Peki bu niçin böyle? Niçin köşe yazarlığı kanaat önderliği gibi
önemli bir misyondan uzaklaşıp, kanaat tasdik eden bir pozisyona
geriledi? Üstelik düştüğü durumdan şikayetçi görünen köşe yazarı da
neredeyse yok.
Sanırım köşe yazarları ahlaki hassasiyeti, dürüstlüğü, cesareti,
aydın sorumluluğunu köşelerini korumak için feda ettiler.
Sanki köşe yazarları da yazılarını sadece o okurlar için
yazıyorlar. Onların da derdi insanların düşüncelerinde az da olsa
bir değişiklik yapmak değil, mevcut okurlarının doğrularını
onaylamak.
Tabloya buradan baktığınızda Türkiye’de gerçek bir köşe
yazarlığı yapılıyor diyebilir miyiz?
Köşe yazarlığı zor olduğu için, sağlam bir ahlaki yeterliliğe,
cesarete ve bağımsızlığa ihtiyaç duyduğu için öldü. Bugün yapılan
köşe yazarlığı değil, kahvehane muhabbeti.
Ahmet Altan’ın “Kolay” dediği köşe yazarlığı
değil, gazetecilerin müdavimi olduğu kahvehanede laf
yarıştırmaktır.
O kahvehaneye girmek için çok okumaya, çok bilmeye gerek yok.
Ağzın birazcık laf yapsın yeter. twitter.com/acikcenk
Bu yazıya Facebook'ta yorum yapmak
için tıklayın