‘Ahmet Altan neydi ki ne oldu?’ dediğinizi
duyar gibiyim ama ben yine de yazacağım.
Ahmet Altan’ın Salı günü Taraf’ta yayınlanan “Kürtlerden
ne istiyorsunuz” başlıklı yazısı bana göre tam bir
saçmalıktı.
Sorumlu bir aydının kaleme alacağı türden bir yazı değildi.
Son dönemde Ahmet Altan’ın içine girdiği tutum beni fena halde
şaşırtıyor.
Şaşırtıyor, çünkü Ahmet Altan’ın Taraf gazetesinde zaman zaman
iyi işler çıkardığını düşünenlerdenim.
Fakat son zamanlarda Altan’ın ‘iyi iş çıkarma’
çabası, yazdıklarının bazı çevrelerde artık etki göstermiyor
olmasının ve kendini tekrarın verdiği bezginliğin de etkisiyle
sorumsuz ve kışkırtıcı bir hal aldı.
Fazla uzatmadan meseleye geleyim.
Ahmet Altan’a göre İstanbul’da yılbaşı gecesi kutlama yapanlar,
havai fişek patlatanlar Türk. İstanbul’daki bu Türklerin yaptığı
ise ‘Biz Kürtlerin ölümlerine hiç aldırmıyoruz’
anlamına geliyormuş.
Ahmet Altan soruyor: Nasıl olur da yılbaşı kutlamalarında göbek
atan ‘Türk’ler Uludere’de ölen 35 Kürt’ün yasını tutmaz.
Devam ediyor: Bu kutlamayı yapanlar Kürtlere dağa çıkmaktan
başka seçenek bırakıyor mu?
Görüyorsunuz değil mi? Ne kadar çocukça, ne kadar bayağı, ne
kadar sığ, entelektüel açıdan ne kadar sefil bir yorum.
Böyle bir yorum, böyle bir değerlendirme, böyle bir fikir, aklı
başında, okumuş-yazmış, düşünen bir aydının kaleme alacağı türden
bir şey midir Allah aşkına?
İstanbul’da yılbaşı kutlaması yapanların ne kadarı
‘Türk’, ne kadarı ‘Kürt’,
Ahmet Altan bunu nereden biliyor?
İstanbul’da yaşayanların hepsini ne zamandan beridir Ahmet
Altan’ın tanımlamasına göre ‘Türk’ kabul
ediyoruz?
Peki ‘İstanbul’daki “Türkler yas tutmayıp göbek
attılar” da ‘Kürt’ler ne yaptı? Ahmet
Altan bu sorunun cevabını nereden biliyor? Nasıl bir araştırma
sonunda kesin kanaat sahibi oldu?
Hadi İstanbul’u geçelim. Ya Van’daki depremzedelerin onca acıya
rağmen göbek atmasını nereye koyacağız? Çadırların ortasında davul
zurna eşliğinde çekilen halaylara ne diyeceğiz?
Peki ya Diyarbakır’da yılbaşı kutlayanları kimin düşmanı ilan
edeceğiz?
Diyarbakırlıların Uludere’de olan facianın yasını tutmamış
olmalarını neye yorumlayacağız?
Diğer taraftan Genelkurmay’ın yılbaşı kutlamalarını iptal
etmedeki hassasiyetini nasıl değerlendireceğiz? Ahmet Altan’ın
mezkur yazısında Genelkurmay’ın bu tutumundan bahsetmemiş olması
delikanlılığa sığar mı?
Ahmet Altan, Türk –Kürt demeden toplumun geneline sinen
bayağılıktan, kofluktan, bilinçsizlikten duyduğu rahatsızlığı,
ayrılıkları körükleyerek dile getiriyor olması en hafifinden
aymazlıktır.
Toplumun bir kesimindeki acıyı herkesin paylaşması için belli
bir bilinç düzeyine çıkılması gerek.
Farkındayım, bizim toplumda böyle bir sorumluluk duygusunun
geliştiğinden bahsetmek neredeyse imkansız.
Ama toplumlarda böyle bir bilinç düzeyinin oluşması için
ayrılıkları bir tarafa bırakıp önce millet olmak gerekmiyor mu?
Hem toplumun farklılığını büyütüp ayrışmayı körüklemek, hem de o
toplumdan ortak bir tutum beklemek zavallılık değilse nedir ki?
Ne yazık ki millet olarak meselelere duyarlılığımız başkalarının
kontrolünde. Ancak artistler, sanatçılar, TV’ler, gazeteler o
meseleye ilgi duyduklarında biz de ilgi duymaya başlayıp onlara
göre tutum belirliyoruz.
Milletin geneline hakim olan bu duyarsızlıktan, bu cahillikten,
bu bilinçsizlikten, bu bayağılıktan bir ‘Kürt
düşmanlığı’ çıkarmak ancak bizim sorumsuz aydınlarımızın
başaracağı bir maskaralıktır.
Ahmet Altan ‘Kürtlere’ ve
‘Türklere’ ağabeylik taslayacak diye bu
kışkırtıcı, ayrılıkları körükleyici tutumunu hoş mu göreceğiz?
Ya da Ahmet Altan hepimize ağabeylik yapacak diye çocuksu,
mantıktan uzak, derinliği olmayan, bir hesaba matuf yorumlarına ses
çıkarmayacak mıyız?
Yazıyı nereden ele alırsanız alın “Bu sefer de
Türklere çaktım. Görün bakın ne kadar
tarafsızım” şovmenliğinden ileri gitmiyor.
Türk aydınları toplumun farklılıklarını kaşıyarak, var olan
yaraya tuz basarak, toplumdaki öfkeyi körükleyerek ‘barış
mücadelesi’ vermekten vazgeçsin.
Türk aydınının namuslu bir dil tutturamamasının nedeni zeka
eksikliği mi, ahlak eksikliği
mi? Hangisi?
www.twitter.com/acikcenk