Ahmet Altan ‘odundan gelen elma’yı niçin yedi?

Ahmet Altan ‘odundan gelen elma’yı niçin yedi?

Levent Gültekin acikcenk@gmail.com

Ahmet Altan’ın Pazar günü  yayınlanan ‘Odundan meyve’ başlıklı yazısını okuyunca değişik bir hisse kapıldım.

Yazı nedense beni rahatsız etti. Halbuki o kadar güzel yazılmıştı ki normalde keyif almalıydım. Fakat Öyle olmadı.

Harekete geçtim, küçük bir araştırma yaptım. Elde ettiğim ilginç bilgileri birazdan sizinle paylaşacağım.

Bu bilgilere geçmeden önce bir hususun altını çizmek istiyorum.

Son dönemde sıkça Gülen cemaatini konu eden yazılar yazıyorum. Cemaatle alakalı o kadar sık yazıyorum ki bu durum beni fena halde rahatsız ediyor.

Beni bile rahatsız ettiğine göre, Gülen cemaatine mensup dostlarımı, arkadaşlarımı ve birçok cemaat mensubunu da rahatsız ediyordur. Ama ne yapayım, gördüğüm yanlışlara arkamı dönüp gidecek türden bir insan değilim.

Şunun bilinmesini istiyorum. Cemaat ile alakalı yazılarımı bir muarız psikolojisi veyahut tutumu ile yazmıyorum.

Yaptıkları ‘yanlışları’ yakıştıramıyorum, içime sindiremiyorum. Tüm bunlara dikkat çekmeyi, bu hatalardan dolayı eleştiride bulunmayı bir ahlaki görev kabul ediyorum.

Şimdi gelelim asıl meseleye.

Ahmet Altan’ın mezkur yazısını burada alıntılayacak değilim. Benim yazımdan sonra, Pazar günü Taraf’ta yayınlanan ‘Odundan meyve’ başlıklı yazıyı bulup okursanız ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız.

Ahmet Altan Pazar günkü yazısında  ‘Nur cemaati’nden büyük bir övgüyle bahsediyor. Normalde kendisini ziyaret eden misafirlerinden ‘iki dindar’ diye bahsetseydi belki de bu kadar dikkat çekmeyecekti. Fakat ‘iki Nurcu’ diye özellikle altını çizmesi dikkatimden kaçmadı.

İşte yazıda adresinin bu kadar açık verilmesi bende ilginç bir his oluşturdu.

Belki Ahmet Altan yazısını benim vardığım sonucu düşünerek yazmamış olabilir. Kim bilir? Ama  Zaman gazetesinden Taraf’a gelen ‘büyük kıyak’tan sonra, öyle bir yazının kaleme alınması sadece beni değil, birçok kimseyi aynı sonuca ulaştıracaktır.

Farkında mısınız bilmiyorum ama Taraf gazetesi son birkaç haftadır ‘abone olun, gazetenizi adresinize getirelim’ diye yoğun bir abone kampanyası başlattı.

Bu kampanya ilk önceleri fazla ilgimi çekmemişti.

Ahmet Altan’ın bu yazısından sonra yakından baktım.

Uzun yıllar muhafazakar medyada yöneticilik yaptığım için bu abone - dağıtım işinin nasıl  sorunlu, nasıl yorucu, nasıl başarılması zor bir iş olduğunu biliyorum.

Öyle her gazetenin altından kalkabileceği bir iş değil. Türkiye çapında dağıtım teşkilatı kurmak ve sürdürmek, çok maliyetli ve meşakkatli bir iş. Sadece para da yetmiyor. Bazen o işi sürdürecek insanlar bulmakta da zorlanıyorsunuz.

İşte, nasıl oluyor da bu kadar kıt kanaat durumda yayınını sürdürmeye çalışan Taraf gazetesi böyle zor bir işin altına giriyor diye bir merak aldı beni.

Bu merakla küçük bir araştırma sonunda öğrendim ki Taraf’ın abone dağıtım işini Zaman gazetesi üstlenmiş.

Bu işin ehemmiyetini bilenler Zaman’ın Taraf’a verdiğinin ne derece önemli bir ‘destek’ olduğunu bilirler.

Buraya kadar normal. ‘Bir gazetenin bir diğer gazeteyle ticari ittifakı’ deyip geçebilirsiniz.

Ne var bunda, bu destek seni niye rahatsız etti’ diye de sorabilirsiniz.

Fakat benim Zaman gazetesi ile ilginç  bir anım var.

Abone sistemi muhafazakar basının en sık kullandığı satış yöntemlerinden biridir. Gerçekten ama gerçekten meşakkatli bir iştir.

Bir gazetenin bunu tek başına başarması için ciddi bir sermayeye ve insan gücüne ihtiyacı var.

Muhafazakar gazetelerden birinde yöneticilik yaptığım sırada, yaklaşık 10 yıl önce, bu dağıtım yükünün zorluğu altında bocalarken Zaman gazetesini ziyarete gittim.

Amacım muhafazakar gazeteler arasında ortak bir abone dağıtım yapılanmasının zeminini oluşturmaktı.

Bu abone dağıtım işini en iyi Zaman gazetesi yapıyordu. Çünkü elemanları gazetenin dağıtımını görev aşkıyla yürütüyordu, bizim para vererek yaptıramadığımızı Zaman kolayca yaptırabiliyordu.

Evet, biz de Zaman’ın kapısını çaldık. Dedik ki “Bu dağıtım işi bizi fena halde yoruyor. Ulaştığımız tiraj böyle bir yapılanmayı sürdürmemize imkan vermiyor. Öyle bölgeler var ki 5 tane abone var. O bölgelerde eleman istihdam etmek mümkün değil. Böyle olunca da büyümemiz imkansızlaşıyor. Bize dağıtım desteği verir misiniz? Ortak bir strateji kurabilir miyiz? Bizim elemanımız olmadığı  bölgelerde bizim gazetemizi dağıtım komisyonu karşılığında  siz dağıtır mısınız?”

Zaman gazetesi o dönemde “Kusura bakmayın, biz dağıtım teşkilatımızın Zaman’dan başka gazetelerle ilgilenmesini istemiyoruz” diyerek teklifimizi geri çevirdi.

İşte Zaman’ın Taraf’ı dağıttığını duyduğumda aklıma ilk olarak bu görüşme geldi.

Sonra kendi kendime "Din kardeşliği Zaman’ın muhafazakar gazetelerle satış ittifakı kurmasına yetmedi. Peki Taraf’la kurulan bu ittifakın temeli ne? Nasıl bir amaç, nasıl bir ideal, nasıl bir yol arkadaşlığı var burada?  Ne tür bir ‘kardeşlik’ oluşturuyor?" diye sordum.

Öyle değil mi? Muhafazakar gazetelerden esirgenen bu büyük destek Taraf’a hangi gerekçeyle verildi? Hangi ortak hedef Zaman’ı Taraf konusunda bu kadar ‘duygusal’ yaptı?

Bunu sormaya hakkımız var, değil mi?

Son zamanlarda sık duyuyorum: Sabah gazetesi de Star gazetesi de abone teşkilatı kurmaya çalışıyor. Bu uğraşlarında bir arpa boyu yol kat ettiklerini sanmıyorum. Çünkü gerçekten zor bir iş. Öyle akşamdan sabaha olacak bir iş değil. Para ile de olacak gibi değil.

Şimdi Zaman Taraf’a verdiği ‘desteğin’ benzerini Sabah’a veyahut Star’a da verir mi?

Hatta Zaman bütün muhafazakar gazetelerin içinde olacağı ortak bir abone şirketine yanaşır mı?

Bu soruma cevabı, bana olmasa bile bu iki gazetenin yöneticilerine verirler mi?

Bu sorularımla işaret etmeye çalıştığım ikili tutum beni rahatsız ediyor.

Başka meseleler olduğunda Zaman grubu ‘din kardeşliği’ni ileri sürmekten imtina etmiyor. Değil mi? Peki o din kardeşliği bu tip işlerde niye işlerlik kazanmıyor?

Zaman’ın durumu böyle de, Taraf’ınki farklı mı?

Taraf’ın son dönemde hükümete dönük muhalif tutumunun samimiyetine nasıl inanacağız?

Biz bundan sonra Ahmet Altan’ın yazdığı ‘büyük cesaret’ içeren o yazılarını namuslu bir yazarın ahlaki çabası olarak nasıl  göreceğiz?

Ahmet Altan yazdığı bütün yazılarının üzerine düşecek olan ‘Gülen cemaati ile AK Parti’nin arası açılıyor. Cemaat Taraf üzerinden hükümete çakıyor’ gölgesini nasıl kaldıracak?

Biz bundan sonra Ahmet Altan’ın yaptığı muhalefete nasıl namuslu bir muhalefet gözüyle bakacağız?

Gerçekten şaşırıp kalıyorum. Ben bu insanları anlamıyorum.

Taraf gazetesi ‘Türkiye’yi düzeltmek’ üzere yola çıkmıştı, öyle değil mi? Görünen o ki şimdi amaç Taraf gazetesini kurtarmak oldu.

İşte böyle bir durum. Bir şey yapmak için değil, bir şey olmak için yola çıktığınızda bir süre sonra yaptığınız iş asıl amacımız olup çıkıyor.

Bizler bir şey yapmak üzere yola çıkanların elde ettikleri ‘büyük kazanımları’ korumak için ‘asıl amaç’larından nasıl saptığını izleyerek büyüdük. 

Zaman- Taraf ittifakının bilmediğimiz bir amacı mı var?

Sanırım Zaman da Taraf da bu ittifakla kazanımlarını muhafaza edecekler, bize de odundan çıkan elmaları yemek kalıyor. 




www.twitter.com/acikcenk