İki yıl önce sıklıkla Cemaat-AK Parti tartışmasını
yazıyordum. Aldığım en yoğun tepki “sende cemaat
takıntısı var” şeklindeydi.
Şimdi en çok konuşulan, tartışılan konu bu.
Sonra Libya’ya yapılan müdahaleyle beraber sıklıkla Ahmet
Davutoğlu’nun politik ve kişisel duruşunu eleştiren yazılar yazdım.
Yine benzer tepkiler geldi: “Nedir senin Davutoğlu’ndan
alıp veremediğin, aranızda bir sorun mu var?”
şeklindeydi.
Dış politikamızın geldiği tablo ortada.
Ardından iktidarın son yıllarda ‘kazanımlara’ zarar verici
bulduğum benimsediği ‘üslup’ sorunlarına dikkat
çekmeye başladım.
Ve yaklaşık 1,5 yıl önce “Vakit gazetesinin tarzı
siyaseti rehin alacak mı?” başlıklı bir yazı yazdım.
Muhafazakar camiadaki “Vakitleşme temayyülü”ne
dikkat çektim.
Geldiğimiz noktada ne yazık ki Vakit gazetesinin tarzı sadece
siyaseti değil, ticareti de, medyayı da, neredeyse iktidar
eksenindeki hayatın bütününü etkisi altına aldı.
Son zamanlarda sıklıkla Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün üslubuna,
vurgularına, dikkat çeken yazılar yazıyorum.
Şimdi yine birileri bunun altında bir bit yeniği arıyor.
Ama eminim ki önümüzdeki yıl sadece bu konuyu, yani Abdullah Gül
ile muhafazakar siyaset ve medya arasındaki üslup ve tarz
farklılığınının neden olduğu siyasi sonuçları
konuşacağız.
Gezi olayları bana göre en çok da Abdullah Gül’ü zor sokacak
sonuçlara yol açtı.
Bir önceki “Bülent Arınç niçin değişti?”
başlıklı yazımda dikkat çekmiştim: ‘yenlikçi’
önemli isimler, giderek eski ‘gelenekçi’ çizgiye
kaydı. Sadece Abdullah Gül bundan uzak durmaya çalışıyor.
Bugün bu farklılığın doğuracağı sonuçlara dikkatinizi çekmek
istiyorum.
Tayyip Erdoğan sonrası AK Parti liderliği için en kuvvetli aday
Gül'dü.
Gül siyasete dönmeye karar verirse, Tayyip bey sonrası AK
Parti’nin başına geçmesinin önünde hiç bir engel yoktu. Bunu herkes
kabul ediyordu.
Teşkilat istediğinde buna Tayyip beyin bile
“hayır” demeyeceği, hatta
‘diyemeyeceği’ ileri sürülüyordu.
Ama artık öyle değil
Muhafazakar medyadaki Vakitleşme temayülünün, siyasi arenada en
çok etkileyeceği isim kuşkusuz Abdullah Gül olacaktır.
Çünkü Gezi olaylarının tırmandığı günlerde
“Demokrasilerde sandık herşey değildir” çıkışıyla
meselelere hala "yenilikçi" çizgiden baktığını ve
diğerleriyle farklı noktalarda durduğunu gösterdi.
Sonra Suriye ve ardından Mısır meselesinde aldığı sakinleştirici
tutumu da bu farklılığını pekiştirdi.
Lafı uzatmadan asıl söylemek istediğimi söyleyeyim.
Abdullah Gül’ün ‘yenilikçi’ çizgisi dalga dalga
büyüyen bir havayla aleyhine bir kampanyaya dönüştürülüyor.
“Asılnda o kadar da sağlam durmadığı", "karşı tarafa
taviz vererek şirin görünmeye çalıştığı” gibi bir hava
estiriliyor.
Bu havanın bilinçli olarak AK Parti’deki liderlik yarışına matuf
olarak sürdürüldüğünü düşünüyorum.
Amaç hem AK Parti teşkilatlarında, hem de mahallede,
"Tayyip bey sonrası doğal genel başkan" inancına
yönelik desteğe darbe indirmek. Tayyip Erdoğan’ın bile
"hayır" diyemeyeceği o desteği dağıtmak.
İİT genel sekreti Ekmeleddin İhsanoğlu’na da uygulanan linç
kampanyası bahsettiğim temayyülün bir göatergesiydi.
Tarzını, ve iş tutma biçimini beğenmesem de, İİT genel sekreteri
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun “Mısır’daki darbeyi
kınamadı” denilerek bir lince tabi tutulması muhafazakar
camianın psikolojik ve düşünsel olarak geldiği vahim durumun
göstergelerinden biridir.
İhsanoğlu resmen linç edildi.
Aynı odak benzer bir psikolojik harekatı Gül’ün Tayyip Erdoğan
sonrası muhtemel AK Parti liderliği için de yürütüyor.
Mahalleyi Vakit gazetesi çizgisine çekerek hem kendilerine bir
zemin oluşturuyorlar, hem de kişiliği, karakteri, üslubu, düşünce
biçimi bu çizgiye uymayan herkesi tasfiye etmeyi amaçlıyorlar.
Bundan da en büyük payı; konumu, etkisi, gücü oranında Abdullah
Gül alıyor.
Doğrusu Abdullah Gül’ün bu süreçle baş edip edemeyeceği
konusunda bir fikrim yok.
Ama işinin gerçekten zor olduğunu düşünüyorum.
Umarım, Vakitleştirici odağın sadece sesi çok çıkıyor da, gücü o
kadar yoktur.
Mahallenin sessiz ve efendi insanlarının sesi çıkmadığı için bu
gürüh daha etkin gözüküyor olabilir.
Diyeceğim odur ki 2014’de yeniden, bu sefer daha kalabalık ve
güçlü olan "gelenekçilik" ile yalnız kalan Gül’ün temsil ettiği
"yenilikçilik" tartışmasına şahit olacağız.
Bu yazıyı bir yere not edin. Benden
söylemesi. Twitter.com/acikcenk
Bu yazıya Facebook'ta yorum yapmak
için tıklayın