Türkiye'ye yıllarca deliler gibi hizmet etmiş,
Tayyip Erdoğan'ın "dava" ve "yol" arkadaşı
Abdullah Gül, şu sıralar azgınlık
derecesinde saldırı altında.
Kafasında anlam veremediğim bir şaşkınlık yeşeren, ufak bir
kesim var ki, beyinsiz goril soğukluğu içinde, kör olası
yalanlarıyla Abdullah Bey'e FETÖ'nün
kirini sıçratmaya çalışıyor.
Ayıptır!
Türkiye'ye hizmetin kutsiyetti içinde, bu ülke
için çırpınmış, didinmiş, azı çok etmek yolunda durmadan koşmuş ve
koşturmuş olan Abdullah Gül'e karşı duvar diplerinde yapılan
saygısızlıklar, fazlasıyla yaralayıcı.
Atılan iftiralar, yapılan alçaklıklar, ucuz ve adi yalanlar,
herkesin vicdanını kanatıyor. FETÖ'ye beynini ve
bedenini kiralayan kirli kişilerin (Emre Uslu, Bülent Keneş,
Ahmet Memiş) yaptıklarının bir benzeri yapılıyor çünkü.
Haksızlığın böylesi karşısında isyan ile dolup taşmamak mümkün
değil. Fazilet yoksunu bu kişilerin yaptıkları
karşısındaki sessizlik âdeta delirtiyor. Yapılanları,
yazılanları, söylenenleri, duyan, okuyan ne kadar tanıdığım eş
dost, arkadaşım varsa, hepsinin kalbi buruk, vicdanlar
paramparça.
Büyük çatlaklar açılmak üzere.
Dost olanlar düşman olmak üzere.
Ülkemizin üzeri kara bulutlarla kaplı.
Dışlamanın, ayrıştırmanın, uzaklaştırmanın vakti mi şimdi?
Bu kadar iltimas niye?
Madem bir olmak istiyoruz, madem birlikte Türkiye olmak
istiyoruz, bu azgınlığın birliğimizi, birlikteliğimizi
bozmasına neden hâlâ izin veriliyor?
Niçin kimsenin sesi çıkmıyor, (birkaç kişi hariç) onca
kepazeliğe bir tek kelime edilmeyişinin sebebi nedir?
Dışlayan ve ayrıştıran bu saldırıların zararı, bilinmeli
ki AK Parti'nin hanesine
yazılıyor. Kayba tahammül edilecekse, buyurun herkes
sussun!
"Hep birlikte Türkiye" ise gaye, o zaman
birileri bu azgınlığı sustursun!
Yetti artık!
ÇİLLER'İN KOLTUĞUNA AĞAR
OTURDU
3 Kasım 2002 seçimlerinden önce, Tansu
Çiller'in DYP'sinde, bugünAbdullah Gül'e
yapılanların aynısı Mehmet Ağar'a
yapılıyordu.
Tayyip Erdoğan geliyordu,
yanındaki Abdullah Gül'le,
Bülent Arınç'la, Binali Yıldırım'la...
beraber. Bir fikrin, bir iddianın, bir gayenin sahibi
olanTayyip Erdoğan, bir olduğu, birlikte olduğu
arkadaşlarıyla milletin teveccühüne mazhar
olmak için yola çıkmıştı.
DYP'deki tereddütlü havayı o
günlerde ne Çiller gördü ne de etrafındakiler.
Ağar'a yapılan saldırılara seyirci kalmakla
yetinmediler, seçim vakti gelip çattığında, listelere
Mehmet Bey'in adını
yazmadılar.
Ağar'ı, Bucak'ı,
Duyan'ı (Mahmut) Cevheri'yi
(Necmettin Cevheri ve oğlu) ve kendi bölgesinde etkili bir çok
ismi, dışlayıp, DYP'den kopardılar. Bu isimlerin
dışlanması yüzünden 3 Kasım 2002 seçimleri Çiller için
hezimet oldu. Ağar ise Elazığ'dan bağımsız milletvekili seçildi ve
Çiller'in bırakmak zorunda kaldığı koltuğuna
kuruldu...
Ağır oldu, dışlama ve ayrıştırmanın bedeli!
Benimkisi...
Kıssadan hisse.
BAYKAL CHP'NİN BAŞKAN ADAYI OLABİLECEK
Mİ?
"Maç bitmedi" demekle, şimdiden 2019'un
provasını yapıyor Deniz Bey... İlerleyen yaşına rağmen,
CHP'deki herkesten daha çok koşan ve çalışan Deniz
Baykal, maçın ikinci yarısında ipi göğüsleme
niyetinde.
Peki bu mümkün mü?
I ıh...
Baykal'a umut bağlayan arkadaşlar, ne yazık ki
beyhude bir bekleyiş içinde. Zira, kabul etmek gerekir ki, bir iki
gafı ve "kontrollü darbe"saçmalığı dışında
Kemal Kılıçdaroğlu iyi bir kampanya yürüttü.
"Hayır"ın lideri olarak Kemal Bey iyi sükse yaptı 16 Nisan
referandumunda...
Kemal Bey'in "hayır" pastasını
Deniz Baykal'a yedirmesi gördüğüm
kadarıyla pek mümkün görünmüyor. CHP lideri, 2019'a doğru
yol alırken, eskisi gibi sertleşecek mi, yoksa 16 Nisan'daki
yumuşak üslubunu sürdürecek mi?
Bu sorunun karşılığını aldığımızda, Kemal Bey'in "hayır"
pastasını kime yedireceğini daha net bir şekilde görmüş
olacağız.
Kendi yer belki de...
Kim bilir!