Başbakan Erdoğan ve bazı AK Partililer Abdullah Gül’e kızıyorlar
ama Gül’ün Ankara Valisine verdiği talimatın gerekçesini tahmin
etmek zor değil.
Belli ki Gül, siyasi bir rol kapmak için değil, alınan
kararlarla toplumun göreceği zararı fark ettiği için bir adım atma
ihtiyacı hissetti.
Buna rağmen Başbakanın öfkesine maruz kaldı.
Fakat Gül’e yönelik öfkenin farklı bir sebebi olduğunu
düşünüyorum.
Bu öfkenin kaynağının sorgulanması gerek.
Ben bugün Abdullah Gül’ün herkesin gözünden kaçan bir başarısına
dikkat çekmek istiyorum.
Fakat önce küçük bir açıklamada bulunacağım.
Biliyorsunuz, ben kimsenin adamı değilim. Bu yazıyı Abdullah
Gül’e, şu anda olduğunda daha yakın olmak için filan
yazmıyorum.
Türkiye’de siyaset kavgalarla ilerliyor. Tamda bu nedenle benim
yazılarım da eleştiri yüklü.
Fakat hayretle gördüm ki Abdullah Gül bu kavgaların
eleştirilerin, gerilimlerin uzağında bir siyasi rota izliyor.
Bu yazıyı siyaset sahnemizde örnek bir aktör olan Gül’ün
kıymetini fark ettiğimi beyan etmek için yazıyorum.
Hepsi bu.
Evet, Abdullah Gül, hakkındaki önyargılara rağmen geldiği
cumhurbaşkanlığı makamında önemli bir başarıya imza atıyor.
Gül, istikrar, özen ve nezakete dayalı bir üslupla toplumun
bütününe güven verdi.
Bunun Türkiye için çok önemli olduğu ve altının çizilmesi
gerektiği kanaatindeyim.
Önce Abdullah Gül neleri başardı, hep beraber bakalım.
Abdullah Gül cumhurbaşkanlığında kendi değerlerinden
vazgeçmeden, içinden çıktığı çevrenin idealleri ile cumhuriyet
kazanımlarını buluşturdu, uzlaştırdı.
Bu değerler arasında zaten mevcut bir bağ olduğunu kırmadan,
dökmeden herkese gösterdi. Öyle ki bu konuda Kenan Evren’i de,
Süleyman Demirel’i de, Ahmet Necdet Sezer’i de geride bırakacak bir
yol kat etti. Gerektiğinde hem nezaketle tavır koydu, hem de
kimseyi incitmedi.
Türkiye’nin meselelerini ele alırken çözüm odaklı bir üslubu
benimsedi. Kavgaya, hamasete başvurmadan konuşulabileceğini
gösterdi.
Coşmadı, bağırmadı ve asla kendini kaybetmedi.
Sivil tutumu sayesinde devleti temsil etmek ile halkın yanında
olmayı büyük bir başarı ve dengeyle sürdürebildi.
Dirayete, centilmenliğe ve farklı düşüncelere saygıya dayalı bir
politik çizgi oluşturdu.
Mesela BDP ile temaslarında hem devletin tavrını açığa vurdu,
hem de barışçı bir yaklaşım sergiledi.
İdeolojik bir geçmişe sahip olmasına rağmen bir kampın, bir
mahallenin, değil tüm Türkiye’nin lideri olarak hareket etmeyi
başardı.
Siyasi çalkantılara kapılmadan toplumun bütünü ile bağını
korudu.
Kendi değerleri doğrultusunda her adımı attığında,
‘karşı taraf’a bunun bir intikam, bir rövanş
olmadığını hissettirmek için özel gayret gösterdi.
Hem atması gereken adımları attı, hem de tedirginlik
duyacak çevreleri teskin etti.
Cumhuriyet boyunca süregelen toplumsal, psikolojik gerilimleri
yatıştıracak bir siyasetçi portresi oluşturdu.
Gül’ün ılımlılığı, serinkanlılığı, üslubundaki yumuşaklık onu
anlamamızı ve doğru konumlamamızı yazık ki geciktiriyor.
Öfkeli olmadığı, çatışmalara girmediği için gündemin hararetini
beslemiyor.
Gül, belki de cumhuriyet tarihinde toplumun en geniş şekilde
üzerinde ittifak edilen devlet adamı olma özelliği kazandı.
Kamplaşmaya neden olmadığı gibi, kamplaşmanın önüne geçen bir
siyasi aktör haline geldi.
İçinden çıktığı kesime kavga etmeden de değerlerin muhafaza
edilebileceğini ve siyasi varlığın sürdürülebileceğini
gösterdi.
Kibarlığın, ‘karşı taraf’ın hislerine ve
düşüncelerine hassasiyetin ve saygının zor olmadığını gösterdi.
Diyeceğim odur ki Abdullah Gül farklılıkların anlamlı bir temele
dayanmadığını ve siyasi çatışmaların üslup sorunundan
kaynaklandığını gösterdi.
Abdullah Gül’ün bu süreçte ortaya koyduğu yüksek performans ile
yakın çevresindeki Fehmi Koru gibi dostlarını bile aştığını
düşünüyorum.
Kamplaşmanın en yoğun olduğu bu dönemde bile sokakta kimse
sorarsanız Abdullah Gül hakkında keskin bir negatif duygu
beslemediğini görebilirsiniz.
Bu tablo Türkiye açısından önemli.
Abdullah Gül’ün bütün bunları siyasi hesapla yaptığını
ileri sürenlerin toplumda karşılığı olan bu tarzın niçin başka
siyasetçiler tarafından da benimsenmediğinin cevabını da
vermeleri gerekir. Öyle değil mi?
Abdullah Gül’ün sağlık sorunlarının siyasette gelecek hesapları
yapmasına müsaade etmediğini sanırım AK Partililer de
biliyorlar.
Peki bunu bildikleri halde, Abdullah Gül’e öfkelerinin nedeni ne
olabilir ki?
Siyasi kazanç beklentisi ile oluşturulmaya çalışılan kamplaşmaya
engel olduğu için mi acaba?
Kim bilir... twitter.com/acikcenk
Bu yazıya Facebook'ta yorum yapmak
için tıklayın