Hüsnü Özyeğin Türkiye’nin en ünlü iş insanlarından biridir.
Arkasında müthiş bir başarı hikâyesi, önünde ise hep büyük bir
vizyon vardır.
Şimdi tuhaf bir soru soracağım…
Onun veya Türkiye’de herhangi bir insanının ömrüne kaç bayram
sığar?
Sorunun doğrusu şöyle; Bu kutuplaşmış ülkede kaç “ortak bayramımız”
vardır.
Kurban Bayramı'na çok az kala bu tuhaf soru nereden aklına geldi
diyebilirsiniz.
Anlatayım.
Geçen cumartesi eşim Tansu ve benim için çok özel bir gündü.
Çünkü kızım Gülümsün ile Ercan Saatçi’nin kızı, torunum Selin
Zeynep Saatçi, Özyeğin Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi
Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldu.
Üniversitenin diploma töreni vardı ve tabii ki biz de
oradaydık.
Bizim solcu neslimiz ne yazık ki diploma töreni keyfini
yaşayamadı.
“Burjuva kültürü” denilerek aşağılanan bir törendi çünkü kep giyme
geleneği.
Hatta “Amerikan emperyalizminin ürünü…”
Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde kızlarla oğlanların ele ele
dolaşmasını yasaklayan bir sol kültürünün kep giymeye sıcak bakması
beklenemezdi tabii…
Neyse, Türkiye’de hayatımda ilk defa bir diploma ve kep törenine
katıldım.
Size eski bir solcunun gözüyle bu töreni anlatmak istiyorum.
Önce Özyeğin Üniversitesi’nin kurucusu ve Mütevelli Heyete
Başkanı Hüsnü Özyeğin’in konuşması ile başlayayım.
Çünkü çok ilginç, çok samimi ve belki de hepimizin içinde kalmış
bazı sorulara cevap veren bir konuşmaydı.
Konuşmasına “Doğduğum günden bu yana benim 6 bayramım vardır” diye
başladı ve bu 6 bayramını tek tek saydı:
(1) Kurban Bayramı
(2) Ramazan Bayramı
(3) 23 Nisan
(4) 19 Mayıs
(5) 30 Ağustos
(6) 29 Ekim
Şimdi buna bir 7’ncisini de ekledim. Üniversitenin diploma
töreni.”
Şöyle bir düşündüm.
Galiba bu kutuplaşmış ülkede bizi birleştiren en büyük ortak
hissiyat ve anlarımız bunlar.
Bunun dışında, “Kutlu Doğam Haftası”gibi dini, “ Kût'ül-Amâre” gibi
milli, özellikte suni bayram yaratma girişimleri pek tutmadı.
Ama bu bayramlar konusunda da hepimiz aynı fikirde miyiz?
Mesela benim ailemde küçüklüğümden beri “Şeker Bayramı” denir.
Çok severim bu bayram adını.
Buna karşılık muhafazakâr kesimler buna çok kızıyor ve sadece
“Ramazan Bayramı” denmesini istiyor.
Mesela Kurban Bayramı.
Elbette çocukluğumdan beri ailemde kutlanıyor. Kurban da
kesiliyordu.
Ama bizim ailenin ikinci neslinde kurban kesme adeti azaldı, üçüncü
nesilde ise tamamen bitti.
Hiç kuşkusuz kurban kesen Müslümanlara söyleyecek hiçbir sözüm
olamaz, ama çocukluğumdan beri kafamda hep şu soru var:
Hayvan kesilen günler bayram olarak kutlanabilir mi?
Biliyorum, ülkenin çoğunluğu bu konuda benden farklı duyguya sahip,
ama ölünceye kadar bu soruyu sormaya devam edeceğim.
Bu tuhaf tartışmayı kesip törene dönüyorum.
Hüsnü Özyeğin geçmişte hayatını anlatan çok güzel bir kitap
yayınlamıştı.
Mesela üniversitede okurken yemeğe çıkardığı kız arkadaşlarına
yaptığı harcama için bir bilanço defteri tutarmış.
Bunu da mesela “Date for Wendy” diye yazarmış.
Aramızda kalsın yemeğe çıkardığı her kız için harcadığı parayı da
öğrendim.
(*) 27 Aralık günü yemeğe çıkardığı Wendy için 3 dolar
harcamış.
Şimdi dikkat.
(*) Hemen ertesi günü yani 28 Aralık’ta çıkardığı Sherry ve ertesi
gün 29 Aralık’ta çıkardığı Marianne isimli kız için de 4’er dolar
harcamış.
(*) Defterdeki rekor, adını vermediği bir kız için.
O akşam yemekte 5 dolar ödemiş.
Üniversitenin kurucusu ve Mütevelli Heyeti Başkanı Özyeğin,
cumartesi günü diploma töreninde yaptığı konuşmada hayatı ile
ilgili ilginç bilgiler de verdi:
“18 yaşımda Amerika’ya cebimde 1000 dolarla gittim. Okuyacağım
Oregon State Üniversitesi'ne vardığımda cebimde 100 dolar
kalmıştı.
Okul ücretimi karşılamak için her türlü işi yaptım. Çok yaratıcı
işler de yaptım. Hatta Food and Technologie departmanında öğlenleri
kanape tadımına denek olarak katılıp not veriyordum. Her tadımda 35
cent alıyorduk. Ama asıl önemlisi karnımı doyurmuş oluyordum.”
Konuşmasında bir de itirafta bulundu:
“İnşaat Mühendisliği bölümünden 4 üzerinden 2.18 notla mezun oldum.
Bu notla Harvard’a kabul edilmem mümkün değildi ama edildim. Bunun
tek nedeni de Orgeon Üniversitesi tarihinde ilk defa 14 bin öğrenci
içinden oyla Talebe Birliği Başkanı seçilmemdi. Bana sorarsanız
Harvard beni o puanla kabul etmemeliydi. Tesadüfen inşaat mühendisi
iken bankacı oldum.”
Özyeğin konuşmasının sonunda öğrencilere tavsiyelerde
bulundu:
(*) “Sakın hata yapmaktan korkmayın, çünkü ‘no action no fault’,
yani ‘iş yapmazsanız hata da yapmazsınız.’
(*) “Hata yaparsanız, tekrar tekrar denemekten asla
vazgeçmeyin.”
(*) Apple’ın kurucusu Steve Jobs’un şu sözünü aklınızın bir
kenarına yazın: “You have to love your job.’ Yani mutlaka size
heyecan veren ve sevdiğiniz bir işi yapın. İş yaşamında başarının
ilk adımı sevdiğiniz işi yapmaktan geçiyor.”
(*) “Şunu unutmayın; hayatta hiçbir başarı çok çalışmadan elde
edilemez.”
(*) “Hangi meslek dalında olursanız olun, dünyanın hangi ülkesinde
olursanız olun, ülkeniz ve insanlık için fayda sağlayacak adımlar
atın.”
(*) “Fark yaratın. Bilgi ve becerilerinizi sadece kendiniz için
değil, çevreniz için de kullanın.”
(*) “Geleceği her zaman kendiniz tayin edemeyebilirsiniz. Ama bugün
sizin kendinizin yapabileceği bir seçim var. O da iyi insan olmak.
Bundan daha güzel ve onurlu bir unvan olamaz.”
(*) “Hayal kurun ve hayal kurmaktan asla vazgeçmeyin. Ben Özyeğin
Üniversitesi’nin kuruluşuna 62 yaşımda başladım. Bu kampuse
taşındığımızda 65 yaşımdaydım. Ama bugün de hayallerim
bitmedi.(Bugün 78 yaşında)
Törende bazı “İlk’ler” de vardı.
Üniversitenin rektörü Prof. Esra Gençtürk’ün konuşması çok sıcak ve
ilginçti.
Rektör konuşmasının başında ilginç bir şey yaptı.
Mezun olacak öğrencileri ayağa kaldırdı ve sonra arkada oturmakta
olan velilere dönmelerini istedi.
Bütün öğrenciler bize doğru dönünce, “Önce sizi yetiştiren
ailelerinize teşekkür edin” dedi.
Sonra da onları eğiten hocalarına ve üniversitenin bütün
çalışanlarına teşekkür etmelerini istedi.
Rektörün konuşmasında öğrencilerin AI (Yapay Zeka) ve ChatGBT ile
ilişkilerine da değindi.
Özyeğin Üniversitesi’nde bu yıl okul birinci olan öğrenci
çok
İlgimi çekti.
Sosyal Bilimler Fakültesi’nden Egemen Doğdu…
Bir kere 4 tam puan ortalaması ile mezun olmuş.
İkincisi psikoloji bölümü öğrencisi olması.
Bu yılın konuşmasını da o yaptı.
Son derece sade, sakin ve temiz bir konuşmaydı.
Konuşması çok kişilikliydi. Çok beğendim…
Dikkatimi çeken bir başka şey de, bu yıl Havacılık bölümünden
mezun olan çocuklardı.
160’a yakın genç mezun olmuştu.
Aralarında çok sayıda kız öğrenci de vardı.
Hepsi, cüppelerinin altına pilot elbisesi giymiş, pilot kravatı
takmıştı.
Bu arada Özyeğin Üniversitesi marşını Havacılık Bölümü öğretim
üyesi bir pilot yazmış.
Çok da güzel bir marş olmuş.
Törene girerken ebeveynler arasında çok sayıda başörtülü kadının
bulunduğunu gözlemledim.
Kız öğrenciler arasında başörtülü sayısı az denilecek kadardı.
Acaba muhafazakâr ailelerinin kızları başörtüsü takmıyor mu?
Veya o velilerin çoğunun çocukları erkek mi…
Hiç önemli bir şey değil. Hoşuma giden şey, diploma alan başı açık
kızlar ile başörtülü kızlar ve erkekler arasındaki arkadaşça
yakınlık çok etkileyiciydi.
Bir kere daha anladım ki, genç nesiller geçmişin bu büyük kavgasını
çok ama çok aşmışlar.
Onlar için artık başı açık veya örtülü ayırımı diye bir şey
yok.
Ayrıca kep başı örtülü kızlara çok yakışıyor.
Tören, Hukuk Fakültesi'ni bitiren öğrencilerin diplomalarını
alması ile tamamlandı.
Final müthiş oldu.
Çünkü mezun öğrencilere Anayasaya, adalete, laikliğe, sosyal
devlete ve insan haklarına bağlılık yemini ettirildi.
Adalet…
Bu yıllarda en çok ihtiyacımız olan şey…
İlgilenenlere bu yeminin tam metnini de veriyorum.
‘’Aldığım bu hukuk diplomasının bana kazandırdığı tüm hak ve yetkileri. sadece adalet ve doğruluktan yana kullanacağıma, insan haklarını korumak için elimden geleni yapacağıma, insanlık onurunu her şeyin üstünde tutacağıma, yargı etiğine uygun olarak, mesleğimi doğruluk, dürüstlük ve eşitlik ilkelerine bağlı kalarak icra edeceğime, mesleğimin toplum içindeki saygınlığına gölge düşürmeyeceğime, ayrımcılık yapmayacağıma, hukuk dışında bir otorite tanımayacağıma ve hiçbir baskıya boyun eğmeyeceğime, Atatürk İlke ve Devrimleri doğrultusunda laik, sosyal ve demokratik hukuk devleti ilkelerine sadık kalacağıma namusum ve şerefim üzerine and içerim.’’
Tören için kurulan sahnenin arkasında çok güzel bir dekor
vardı.
Burada Atatürk’ün çok güzel bir portresi bulunuyordu.
O yazının altına da Cumhuriyet’in 100’ncü yılı için hazırlanmış bir
logo konmuştu.
Tasarımı hazırlayanlar 100 rakımını sonsuz işareti gibi
yapmışlardı.
100 rakamındaki ikinci sıfır ise ay-yıldız şeklinde çizilmişti.
Cumhuriyet’in bir yüzyılı ve ay-yıldız sonsuzlukla
bütünleşmişti.
O logonun altında ise Atatürk’ün şu sözü yazılıydı:
“Ümidim gençliktedir…”
Törenden ben de işte bu duyguyla ayrıldım.