Zor be Can… Çok zor hem de…
Az sonra da Can Dündar’ın telefon ettiğini ve nezaketi elden bırakmadan “yanlış habere yanlış yorum yapıldığı” konusunda bir hatırlatma yaptığını öğrendim…
ADNAN BERK OKAN
“Can Dündar kaybetti” köşesi için ilk eleştiri Ertuğrul Özkök’ten geldi…
I'm gazeteciler.com Bu sitenin işi gazetecileri ve gazeteciliği yazmak... Doğru mu?.. Doğru... Ama... Bu sitenin temel konularının (medya ve yazarlar) asıl özneleri de (ne yazık ki) siyaset ve siyasetçilerdir... Eğer biz sadece "gazetecileri" ve "gazeteciliği" yazacaksak işimiz "dedikodu" yapmaktan ibaret olur ki; öylesi bir durum ne sitemizin ağırlığına yakışır ne de bu siteyi yapan arkadaşlarımın entelektüel birikimlerine yakışır... Bu nedenledir ki analiz yaparken veya haber verirken ya da "kazanan, kaybeden, alkışlanan, günün köşe yazarı olan, günün muhabiri ya da televizyoncusu" seçilen arkadaşlarımızın siyaset ve siyasetçiyle ilgilerini görmezden gelemeyiz... Gelirsek de her gün Nihat Doğan ya da Erol Köse veyahut "ciciş" haberleri, analizleri yapmak zorunda kalırız ki deniz çok çabuk biter... Bu girişi neden mi yaptım?.. Söyleyeyim… Bazı meslektaşlarım "hükümete muhalif" olduğumu iddia ederken bir diğer bölümü ise "muhalefete muhalefet" ettiğimi savunuyor... Oysa ne iktidardan yana muhalefete karşıyım... Ne de muhalefet için yanıp tutuşurken iktidardan nefret ediyorum... Bilinmeli ki, aklımın vicdanım ile yaptığı ortaklık, duygularımın çok üzerinde... O nedenledir ki bir gün destek verdiğim iktidarı ertesi gün eleştirebiliyorum... Ya da bir gün eleştirdiğimi muhalefet partileri için bir başka gün “haklılar" diyerek yanında yer alıyorum... Haliyle köşe yazarları için de aynı tavrı takınıyorum... Bir gün alkışladığım bir dostumu, ertesi gün eleştirilip "kaybetti" diye ilân edilebiliyorum... Kimi zaman sağlığım veya yol durumum nedeniyle gündem dışı kalabiliyorum… İradem dışı gelişmeler de yaşanıyor bu sitede… Yok yok… Sevgili Fatih (Alaylı) gibi; “I am not Mr. Gazeteciler.com” demeyeceğim… Aksine… Eğer varsa bu sitede bir ayıp, bir yanlış, bir hata, bir edepsizlik, bir kokuşmuşluk, bir çürümüşlük; sorumlusu öncelikle benim… Yani; “I’m gazeteciler.com”… Neden mi?.. Çünkü… Yaşım ve deneyim zenginliğim; o tür hataları yapmayacak ve görmezden gelmeyecek kadar ileri… |
Özkük’ün eleştirilerini telefonda dinlerken
Çorlu Odeon çarşısı üzerime yıkıldı ve ben o
enkazın altında kalmış gibi hissettim kendimi…
O arada “iyi ki gözlerinin içine bakmak zorunda
değilim” diye düşündüm…
Çünkü bütün söylediklerinde haklıydı ve eğer gözlerinin içine
bakmak zorunda kalsaydım çok utanırdım…
Az sonra da Can Dündar’ın telefon ettiğini ve
nezaketi elden bırakmadan “yanlış habere yanlış yorum
yapıldığı” konusunda bir hatırlatma yaptığını
öğrendim…
Sitemizi dikkatle takip etiğini ve hatta beğendiğini ama kendisiyle
ilgili haberin yanlış olduğunu söylemiş…
O halde ben de buradan sesleniyorum…
Sevgili Can…
Takdir edersin ki günde yirmi beş bine yakın vuruş kullanıp yazı
yazan bizler (eğer varsa) yanlış yapma, köşemizi kötüye kullanma
hakkımızı bir defalık da olsa senin aleyhine
kullanmışız…
Lütfen affola!..
Zor be
Can…
Çok zor hem
de…
Zor olan ne mi?..
Yaptığımız
iş çok zor…
Zor çünkü konu
meslektaşlarımız…
Siyasetçi eleştirmek
kolay…
İşadamına, sanatçıya, sporcuya “yanlış
yapıyorsun” demek ise sadece kolay değil; zevkli
bile…
Neden mi?..
Çünkü eleştirimiz veya haberimizle ilgili açıklama yapmak için
telefonun ucundan duyduğumuz ilk sesleri dahi
“itici”…
İtiraz değil; hakaretle başlıyorlar
konuşmaya…
Selâmla değil de kötü kelâmla giriyorlar söze…
Oysa sen öyle mi Can?..
Öyle nazik,
öyle kibar, öyle kırmadan dökmeden ve hatta öylesine gurur okşayıcı
imiş ki ses tonun ve seçtiğin kelimeler…
Bana aktarıldığında; yaptığımız gazetecilikten utandım…
Yaptığımız hatadan dönmek için gelenekselleştirdiğim yazı
saatlerimi bile değiştirdim…
Ertuğrul Özkök’ün de telefon edip; eleştirimizin
dozunun ve kullandığımız bazı yaftalamaların yakışıksızlığını yine
aynı nezaketle yüzümüze vuruşu yok muydu?..
Zaten ayıbımızdan kızaran yüzümdeki yangını yüreğime de
sıçrattı…
Hâsılı Can;
Seni “Günün
kaybedeni” ilân ederken acele edişimiz için özür
dilerim...
Buna karşılık senin nezaketi elden bırakmadan yaptığın açıklama
için teşekkür ederim…
İtiraf ediyorum ki eğer gerçekten de Vali’nin
yaptığı açıklamanın (senin kendi çocukların için koruma talep
ettiğin iddiası) doğru; senin açıklamanın ise yanlış olduğu
konusunda ikna olsaydım; bu yazıyı asla yazmaz; ettiğin telefonu da
ciddiye almazdım…
Deneyimlerim; devlet bürokrasisinin bulunduğu makamı garanti altına
alabilmek için her türlü aracı mubah gördüğünü öğretti
bana…
Biliyorum, seni çok kırdık…
Ama oluyor be Can…
Mevlanâ’nın dediği gibi: Beşer şaşar…
Şaşırdık işte…
Özür dilerim…
Kusura
bakma…
Gözlerinden
öperim…
adnanberkokan@gmail.com
Ey güzel insanlar!..
Aşağıdaki mektup da Adana’dan bir
okurumuzdan…
Görmezden gelemezdim…
Aynen
yayımlıyorum…
Şahsınızın sağduyusuna güvenerek
yazıyorum.
Gazeteciler.com da, Can Dündar'la ilgili
yazılan "yalan" bilginin düzeltilmesi için,telefon ettim ve
iletişim sayfanıza bir kaç kez yazdım.
Gezi olaylarında
birçok kez yalan söyleyen vali, Can Dündar'la ilgilide yalan
söylemiştir.
Bakınız lütfen:
Eğer ki, sizler de bizi yönetenlerin yalanlarını gerçekmiş
gibi verirseniz, bizler dürüst yöneticiler nasıl sahip
olabiliriz?
Bu yanlışın düzeltilmesini sizden bütün
içtenliğimle rica ediyorum.
Saygılarımla.
Zuhal
Bayıldıran
Adana