Zaman yazarı sordu: Gülay Göktürk nerede yaşıyor?
Bugün yazarı Gülay Göktürk'ün paralel polislere yönelik operasyona destek vermesi Zaman yazarı Bülent Korucu'yu çileden çıkardı.
"Göktürk'ün Türkiye'de yaşadığı konusunda ciddi şüphelerim var." yazan şunları kaydetti:
"17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasından bugüne Türkiye'de yaşamayan birinin kaleminden çıkmış gibi yazılar yazıyor. (...)
Göktürk, doğal yargıç ilkesinin yerle bir edildiği konuşulmasın istiyor. Özel kanunla kurulmuş, seçilerek atanmış hâkimlerin vereceği kararlardan dünyanın her yerine kuşku duyulur. İstediği kararları vermeyen hâkimleri mitinglerde azarlayan, hesap sormakla tehdit eden Başbakan Tayyip Erdoğan'ın görmezden gelinmesini bekliyor.
GÜLAY GÖKTÜRK NE YAZMIŞTI? |
25 Aralık’tan beri şunu
söylüyorduk: Polislerin, yargıçların yerini değiştirip durmakla
olmaz. Eğer o insanlar görevlerini kötüye kullandıysa, tayin
edildikleri yeni görevlerini de kötüye kullanacaktır. Bu soyut
suçlamalar artık somut adli soruşturmalara ve iddianamelere
dönüşmelidir. Adli süreç başlamalıdır. CEMAATİN KALEMLERİ DİYORDU Kİ... Üstelik bunu sadece paralel yapının varlığına kani olan insanlar söylemiyordu; Cemaat’e yakın kalemler de her fırsatta aynı lafı tekrarlıyordu. “Bütün bir Cemaat’i hedef tahtasına koyacağınıza, somut olarak suç iddialarınızı koyun ortaya. Tek tek şüpheliler hakkında adli süreçleri başlatın, kim ne suç işlediyse çıksın ortaya” diyorlardı. Şu anda yapılan da bundan başka bir şey değil zaten. TAM DA TALEP ETTİĞİNİZ ŞEY YAPILIYOR Tam da talep ettiğimiz gibi, suçun şahsiliği ilkesine uygun davranılıyor. Bir kimlik üzerinden suçlamalar yöneltmek yerine, belirlenen şüpheliler soruşturuluyor. Peki o zaman, tek tek kişilerin soruşturulmasına karşı verilen bu kolektif tepki ne oluyor? |
Gözaltı kararlarını veren ve sorguyu fiili işkenceye dönüştüren yargıçların aynı zamanda yolsuzluk şüphelilerini tahliye ettiğini basit tesadüfler olarak algılamamızı umuyor.
İranda Babek Zencani tutuklu ve mal varlığına el konulmuşken, Türkiye'de Reza Zarrab'ın yatıyla tatil yapmasını eleştirmenin altında farklı amaçlar arıyor.
Yargıcın odasındaki esrarengiz şahısların 'kaç İsmail kaç' talimatıyla sırra kadem basmasının hayatın olağan akışına ve adliye rutinine uygun bulunmasını umuyor.
Göktürk, kanuni sürede hâkim önüne çıkarılmadıkları için gözaltı süreleri dolan, onun için 'muhafaza altında tutmak' gibi kanunda ve literatürde yeri olmayan uygulamaya polislerin inkıyat etmesini mi tavsiye diyor? Savunma hakkını yok eden, talepleri tutanağa 'paşa gönlüne' göre geçiren ve tutanaktan örnek alınmasına bile karşı çıkan bir yargı sürecine sessiz kalınmasını öneriyor. Aksi tavırları 'paralel yapı' iddiasının delili olarak sunarak aba altından sopa gösteriyor.
Göktürk, mahkeme safahatı dışındaki gelişmeler hakkında
da bilgisi yok gibi davranıyor. 100 binin üzerinde
işadamının fişlendiğini ve 28 Şubat benzeri taktiklerle diz çökmeye
zorlandığını hiç duymamış sanki! Diz çökmeyenlerin yok
edilme tehdidi altında olduğuna da herhalde ihtimal
vermiyor.
Türkçe Olimpiyatları'nın Türkiye'de yapılamayışının hukuki ve insani izahı olmadığının da farkında. "Onlara su da yok, stadyum da" sözleri ve uygulamasının herhangi bir liberal ilke ile bağdaşmadığını da gördüğünü umuyorum. Üçüncü kata gelinmiş izinli, ruhsatlı okul binasını yeşil alana dönüştürme sihirbazlığını nasıl izah ediyor meraktayım.
Hem mahkemede hem de mahkeme dışında bunca hukuksuzluk yaşanırken yükselen itirazları "paralel yapı" delili olarak sunmayı etik bulmuyorum. Polisleri tutuklatarak oluşturulan algının temel yapılıp üstüne daha büyük binlerce proje dava açılacağını Başbakan bizzat söylüyor. Yüzlerce sivili içeri tıkmak için bu temelin kullanılacağından Göktürk haberdar değil mi? Sorgulamayı yapan sulh ceza yargıcının tutuklamaya gerekçe yapılan dinleme kararlarından üçte birini yani 154'ünü imzaladığını okumuyor mu? Tabii hâkim ilkesine aykırı biçimde, darbe dönemlerini hatırlatırcasına özel kanunla kurulmuş mahkemeye güvenilmesini talep ediyor Gülay Hanım.
BÜLENT KORUCU'NUN TÜM YAZILARI