Zaman yazarı 'kaale almayacağım' dedi ama öyle bir yazı döşendi ki...

Zaman yazarı Ahmet Turan Alkan, Salih Tuna'nın Yeni Şafak gazetesinde dün kaleme aldığı yazıya, Tuna'nın ismini vermeden oldukça sert bir yanıt verdi.

GAZETECİLER.COM -

"Yazılı basın yoluyla haylicesini aldığım, "Hadi gel seninle polemiğe girek; ağız dalaşı yapak" sataşmalarına bir yenisi eklenmiş; yeni duydum" diyen Zaman yazarı Ahmet Turan Alkan, Salih Tuna'nın Yeni Şafak gazetesinde dün kaleme aldığı yazıya, Tuna'nın ismini vermeden oldukça sert bir yanıt verdi.

"Ağız dalaşına girişirdim ama dengim değilsiniz...", "cevabın daniskasını verirdim ama kendime yakıştırmam...", "her gün, "Ne yazayım, ne yazayım; rezillik dizboyu. Bizimkilerin perem perem dökülüyor. Bari karşı taraftan birilerine sataşayım da maraza çıksın" diye çaresizlikle sağa-sola bulaşıyorlar..." gibi cümleler kuran Alkan Biz sabredeceğiz; sizin gibileri kaale almayacağız dedi ama eleştirilere çok sert yanıt vermeyi de ihmal etmedi.
 
AFERİM KOÇ DİYE ÖDÜLLENDİRİLMEK İÇİN SATAŞIYOR

"İktidarın gölgeliğinde serinleyip dururken, herhalde, "Ben kimim ve ne işe yarıyorum; yazdıklarım nereye gidiyor, kim okuyor" gibisinden bir ontolojik dürtüyle huzursuzlanan bir kısım zevat, ara sıra kendilerini celâllenme nöbetlerine sokarak sataşma yollu şeyler çiziktiriyorlar.
" diyen Alkan, şöyle devam etti: 

"Eğer umdukları üzre cevap verip, adam yerine koysam yazının kupürünü kesip heyecanla patronlarına seğirtecek ve "Bakın, işte ne işe yaradığımı görün" diye kostaklanacak, muhtemelen 'aferin koç'la ödüllenecekler."

 
SALİH TUNA NE YAZMIŞTI?
Genelkurmay Başkanı Nejdet Özel'in çözüm sürecini hedef alan sözleri hükümete yakın medyada tepki ile karşılanırken Zaman gazetesi yazarı Ahmet Turan Alkan şaşırtan bir çıkış yaparak "Genelkurmay Başkanı kamuoyunun (ve benim de) hislerine kestirmeden tercüman oldu" yazdı. Yeni Şafak yazarı Salih Tuna Alkan'ın bu yazısını kalemine doladı, önce Zaman'a, Ekrem Dumanlı'ya ve Ahmet Turan Alkan'a, ardından Hasan Cemal ve Cengiz Çandar'a yüklenmişti.
Tuna şunları yazmıştı:

"Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel'in bir soruya verdiği cevap, Ahmet Turan Alkan adlı 'Dumanlı Zamanı' yazarının 'hislerine tercüman' olmuş. Hasan Cemal ve Cengiz Çandar'a da aynen böyle olmuştur. Lakin... Kürt sokağında tezgahlarını hâlâ kapatmadıkları için 'Dumanlı Zamanı' yazarı gibi uluorta söylemezler. Daha kurnaz oldukları da muhakkak..."


AĞIZ DALAŞINA GİRİŞİRDİM AMA DENGİM DEĞİLSİNİZ

Ah, sizlerle kelime oyunlarına dayalı ağız dalaşına girişmeyi nasıl isterdim fakat bütün mahviyetkârlığımla ifade etmek isterim ki dengim değilsiniz (bu arada isteyenler kusura bakabilir). Yaş denkliğini kasdetmiyorum, bazılarınızla yaşıtım, üstelik benden yaşlı olanlarınız da mevcut lakin nasıl söyleyim, arada kalibre farkı var.

Sülâleden tevârüs edilmiş tabii asâletim sevkiyle "Kalibre" diyorum, siz nasıl isterseniz öyle anlayabilirsiniz!

CEVABIN DANİSKASINI VERİRİM AMA KENDİME YAKIŞTIRAMIYORUM

Cevap vermiyorum; lâf kıtlığından değil; bilakis, o üslûba tenezzül olunsa cevabın daniskasına hüsn-i misâl olurdu. Mesele başka, kendime yakıştıramıyorum. Baklayı çıkarıp da ağızlarının payını versem, "Yakıştı mı, muhatap aldığın şu adamlara bir bak hele; bunlara kim olsa kelimelerle dayak atardı" derler. Kazansan bile kaybediyorsun. Mânidar suskunluğumun sebebi bu.

BEN ONLARI OKUMUYORUM AMA ONLAR BENİ SATIR BE SATIR OKUYOR

Okumuyorum da bu arkadaşları; sataşmalarını, "Filanca falanca ne çaktı ama!" türünden masabaşı haberleriyle geçinen müzevirler aracılığı ile öğreniyor, gülüp geçiyorum. Mefhumun muhalifinden hareketle anlıyorum ki, onlar satır be satır okuyor, okudukça ülser krizlerine tutuluyorlar. Bu konuda yapabileceğim bir şey yok. Okumazsınız olur biter!

Yine de okuyor ve "Hangi cümleden bana ne ekmek çıkar?" tarzında tecellî eden müflisce bir rızk endişesiyle omuz çakmaktan nefislerini men edemiyorlar. Bu gibi zamanlarda en kıdemlilerinden en tıfıllarına kadar gözlerimi kısarak şöyle bir bakıyor, sonra da yazdıklarını gözden geçiriyorum; sıkletlerinin heyet-i umumiyesi altına bir yekûn çizgisi çektiğimde hamdim artıyor, şükrüm ziyadeleşiyor. Sözün burasında konuyla ilgili atasözünü yine nezaket icabı buraya dercetmiyorum.

SİZ Kİ CEMAAT MENSUBU OLMAYIP HARİÇTEN YAZAN KİŞİLERSİNİZ...

En kripto Kürtçü'sünden en sıkı İslâmcı'sına kadar bu heyetin en ziyade zoruna giden şey şu: "Böyle bir zamanda, böyle bir yerde sabit-kadem olmak size mi kaldı? Siz ki bizzat cemaate mensubu olmayıp, hariçten yazan kişilersiniz. Kraldan çok kralcı olmanızın mânâsı nedir kardeşim?"

Bu soruya da cevap veremiyorum işte; cevap olmadığından değil, nazara uğrama endişesinden ötürü. Kaldı ki anlayabileceklerinden bile emin değilim; öyle olmasa, onların değil benim aynı soruyu sataşmacı takımına yöneltmem gerekirdi. Nezaket gösteriyor, susuyor ve geçiyorum.

BARİ BİRİNE SATAŞAYIM DA MARAZA ÇIKSIN

Bu devir böyle böyle geçecek arkadaşlar; sizler iktidara iliştirilmiş mevkutelerinizde –eliniz mahkûm- her gün, "Ne yazayım, ne yazayım; rezillik dizboyu. Bizimkilerin perem perem dökülüyor. Bari karşı taraftan birilerine sataşayım da maraza çıksın" diye çaresizlikle sağa-sola bulaşacaksınız. Biz sabredeceğiz; sizin gibileri kaale almayacağız, "Her testi içindekini sızdırır netice itibariyle" diyerek vakar yerinde durmaya devam edeceğiz. Hesabımızı "Hesap günü"nde adam gibi hesap verebilmenin hesabı üzerine kuracağız.

Bu devir böyle böyle geçecek; bir de bakacağız ki "Hakikat ânı" gelip çatıvermiş. O gün, "Gebe develerin" bile "kendi başlarına terkedildikleri" çetin bir gündür; o gün, azâmetinden Allah'a sığınılacak gündür.

Heveslisiyseniz alın size cevap: Siz de öyle yapın!