Zafer, Reha.. İkinize de diyecek lafım yok
Vatan yazarı Selahattin Duman Vatan'da olan 2 flaş gelişmeyi ve ortaya çıkan 3 sonucu bugün köşesinde yazdı! İşte o gelişmeler...
Reha Muhtar'ın ikizleri, Zafer Mutlu'nun kızının Emir'i... Bu hafta Vatan bebek ahberleri ile sevindi. Ama yinede Vatan yazarı Selahattin Duman'ın içinde bir burukluk var.. Nedeni ise üç bebekten birine bile isminin verilmemesi...
Duman bu iki flaş gelişmeyi bugün sütununa taşıdı. Olayların ardından yaşananalrı birbir anlattı....
- (...) “Oğlan geliyor..” dediler..
Zafer'in yüzünde gülücükler açıyordu..
“Oğlanmış, tebrik ederim.. Herhalde adını ne koyacağını
biliyorsunuzdur?” dedim..
Yaradılıştan kibar olduğum için doğrudan “Selahattin olsun..”
demedim.. İzanına bıraktım..
Reha'nın baba olacağı haberi biraz geç duyuldu.. Olay daha medyanın
diline düşmeden önce haberini almıştım.. Sanırım Reha'nın
öğrenmesinden bir gün sonra..
FLAŞ.. FLAŞ.. FLAŞ..
Reha yirmi dört saat geçmesine rağmen hâlâ şoklanmış gibiydi.. Boş
bakıyordu.. O haliyle bile haberi benimle paylaşırken “Aramızda
kalsın..” tembihini unutmadı..
Bedenen ve fikren dağılmıştı ama normal halde kalan tek şeyi
gazetecilik dürtüsüydü..
Doğrusu kendi kendime “Haberi bir magazin programına satsam da
sebeplensem..” diye az mücadele etmedim.. Yüksek görgüm ve aldığım
iyi aile terbiyesi beni durdurdu.. Sırrı bende kaldı..
Bebeğin cinsiyetini öğrenme konusunda onlar da bekleyemediler..
Reha, astroloğu Susan Miller'e e-mail attı..
“Çocuk bekliyorum.. Acaba cinsiyeti nedir? Hangi burca girecek?
Yükseleni ne olacak?” sorularını sıraladı..
Deniz ise doktora koştu.. Doğal olarak haberin doğrusu ve çabuğu
doktordan geldi..
“İkizleriniz olacak.. Biri
kız, biri erkek..”
Reha'nın şoklanmış halinin “tiner çekmişe” döndüğü günlerdir..
Önündeki somon ızgarayı yerken bir yandan da garsona “Benim somon
ızgara nerede kaldı?” diye fırça attığı günler..
Aradan zaman geçti.. İkizlere ne isim koyacaklarını merak edip
sordum.. Merakım kız bebeğe ne ismi takılacağıydı..
Oğlana “Selahattin” adını vereceklerinden kıl kadar şüphem yoktu..
Düşünüyorlarmış..
Düşünsünler bakalım..
Böyle diyorum ama içimde bir kuşku var.. O da yeni kuşakların
hallerinden kaynaklanıyor.. İsim modası ve skalası öyle hızlı
değişiyor ki..
Artık hamile annelere “hiç duyulmamış bebek ismi” öneren danışma
şirketleri bile var..
Çocuklara incik boncuk adları takıldığı günler dahi geride kaldı..
Klasik isimler birer ikişer kaybolup gitti..
Belki yirmi yıl oldu..
Yeni doğan erkek bebeğe “Şerafettin..” adını koyan bir kişi bile
tanımadım.. Kız bebeğe de “Şerife” adını koymayı kimse
düşünmüyor..
İSİM MESELESİ..
Güneş'in bebesinin adının “Emir” olacağı bir iki ay öncesinden
kesinleşti.. Reha her zaman yaptığı gibi açıklamayı son dakikaya
bıraktı..
Hani Yaşar Kemal'in o güzelim Demirciler Çarşısı Cinayeti romanında
bir Süleyman Ağa vardır..
Soyadı kanunu çıkmıştır.. Ama ağa kendine soyadı beğenemez.. Birini
seçer, çarşıda bir hafta dolaşıp vazgeçer..
“Aslan” der yetmez.. “Çelik” der suyunu veremez.. “Pençe” der
aklına yatmaz.. Sonunda hepsini toplar yeni kimliğini ilân
eder..
“Süleyman Çelikaslansoypençe..”
Egosu ancak tatmin olur.. Reha'nın durumu da sanırım buydu..
Akşehir dönüşü öğrendim ki erkek bebeğe “Poyraz Deniz” kız bebeğe
de “Minâ Deniz” isimlerini seçmişler..
Bizim isim yine es geçilmiş..
Tebrik için odasına gittiğimde biraz şarladım tabii.. Deniz adının
suyu çağrıştırdığını kastederek;
“Suyu bu kadar seviyordun birine Poyraz Şaşal diğerine de Minâ
Niksar koysaydın bari..” deyip bulaştım..
Sonra “Minâ” nereden çıktı diye sordum.. Bana Farsça'da gökyüzü
anlamına geldiğini iddia etti..
Kim soktuysa bu fikri aklına.. Babası olamaz.. Çünkü Reha'nın
babası Arap dili ve edebiyatı profesörüdür ve alanında Türkiye'nin
bir numarası kabul edilir..
Yani Minâ'nın Arap lisanında “liman” anlamına geldiğini bilir..
Ayrıca Mualim Naci'nin elinden çıkma meşhur Lûgat-ül Naci'de
Arapça, Farsça ayırımı yapılmadan “Mekke'de bir mahallin adı..”
notu vardır..
Minâ bebeğe gelecek için not bırakmak üzere sayfasını da
söyleyeyim.. (838'inci sayfa, sütun iki..)
Aklıma gelmişken bir notum daha var..
Bana merhum babaları Ahmet Nurettin Bey'den kalma Lûgat-ül Naci'yi
hediye olarak gönderen okurum M. Esin Türker'e de teşekkür
ederim..
Baba yadigârı emin ellerde..
Minâ bebeğe dönüyorum.. Yazının bundan gerisi ona kişisel
notumdur.. Çünkü adı yüzünden kafası çok karışacak..
Minâ'nın Farsça sözcüklerde birinci karşılığı “şarap şişesi”dir..
İkinci karşılığı şişe ve camdır..
Üçüncü karşılığı da kuyumcuların gümüş üzerine işlediği mavi veya
yeşil renkli sırçadır..
Sözcükten türetme bir de Kasr-ı Minâ deyimi vardır ki işte bu
“Gökyüzü” mealine gelir..
Bunları bil de aklın erdiğinde babana “Bana neden şarap şişesi
adını koydun?” diye sor e mi Minâcık, mini minnacık..
Hayatımıza katılan bu üç güzel bebeğe de sağlık, mutluluk ve baht
açıklığı diliyorum..
Zafer, Reha.. İkinize de diyecek lafım yok!