Yüksel Aytuğ kazandı
Dokunulmaza dokunma cesaretini gösteren Yüksel Aytuğ kazandı…
Zannetmeyin ki sadece siyasetin dokunulmazları vardır…
Zannetmeyin ki sadece bazı üst düzey bürokratlar dokunulmazlık zırhına bürünmüşlerdir…
Şarkı/Türkü, futbol ve medya dünyamızın da dokunulmazları vardır…
Medya dünyamızın dokunulmazlarını yazmaya “korkarım”…
Ama…
Size Şarkı/Türkü ve futbol dünyamızdan iki dokunulmazın adını verebilirim:
- Bülent Ersoy…
- Fatih Terim…
*
Yüksel Aytuğ bugün o dokunulmazlardan birinin seviyesinin fevkaladenin fevkinde halini çok güzel anlatıyor…
“Çok güzel” anlatıyor ama…
Şarkı dünyamızın dev anası alınabilir…
“Vay vay vay bana dokundurursun haa!” moduna girebilir…
*
Yani…
Ve demek istemem o ki…
Dokunulmaza dokunma cesaretini gösteren Yüksel Aytuğ kazandı…
İŞTE YÜKSEL AYTUĞ'UN YAZISI: EDEP YA HU
Aslında dudağımın kenarıyla gülüp geçecektim,
'Sabun köpüğü bir eğlencelik işte, fazla ciddiye almaya değmez'
diyecektim ama ortaya öyle rezil görüntüler, o kadar avam
muhabbetler çıktı ki, kalem oynatmadan duramadım.
Yapımcısı muhtemelen, 'Kavga potansiyeli barındıran iki
magazin gülünü deplasmanda ağız dalaşına çıkartayım, yanlarına bir
saf melek, bir de güzel kadın iliştireyim, bakalım ne olacak?'
demiş, Show TV yönetimi de buna onay verince ortaya 'Dünya
Güzellerim' adlı ucube bir yapım çıkmış...
Program, ismini Bülent Ersoy'un sahnede sık sık kullandığı
'Dünyeaaaa güzellerimmm' sözünden alıyor. Buradan da anlaşıldığı
gibi assolist Bülent Ersoy, diğerleri uvertür...
İlk bölüm büyük sansasyon yaratsın diye de Bülent Hanım'ı salmışlar
burnu Kaf dağlarındaki Banu Alkan'ın üzerine... Hindistan'daki
otelin lobisinde öyle düzeysiz bir ağız dalaşına girdiler ki;
mahalle paçozlarının hamamdaki göbek taşında saç saça baş başa
yoluşmaları, onların yanında 'akademik konferans' kalır.
Bu sütunlara taşımakta güçlük çektiğim kavganın içinde hangi sözler
yoktu ki! Bülent Ersoy, Banu Alkan'a "Sen psikopatsın, üstelik
hadsizsin" diye yüklendi. "Hasta insan öyle her şeyi löp löp
götürmez" deyince Banu Alkan ilginç bir ispat yöntemi
kullandı:
"Ay valla ishalimin fotoğrafını çektim, sen inanmazsın
diye..." Kavganın dozunun giderek arttığı dakikalarda ise Bülent
Ersoy son bombayı patlattı: "Altıma yapan ben değilim. Odana
girilmiyormuş b.k kokusundan..." Bu arada 'melek' misyonunu
üstlenen Safiye Soyman ne yapacağını bilemez halde ara bulmaya
çalışırken; program ismini azıcık hak etsin diye kafileye eklenen
Burcu Esmersoy, yolculuğun başından beri takındığı 'Nereden düştüm
buraya?' bakışları eşliğinde alt dudağını ısırıp
duruyordu.
Diğer yandan görgüsüzlük de diz boyuydu. Kafile, seyahate 42
tanesi Bülent Ersoy'a ait olmak üzere 60 küsur bavulla çıktı. Bir
de yurt dışı alışverişlerini
ekleyin.
Dönüşte havaalanından VIP araçlar yerine damperli kamyonla
alınmışlardır herhalde...
Dedim ya, aslında bu kadar kelime israf edeceğimi bile
düşünmemiştim.
Ama kanıma çok dokundu. Ne mi? Türkiye'de insanları
eğlendirmenin en kestirme yolu olarak 'televizyon şovu' adı altında
ünlülerin birbirlerine hakaretler yağdırıp aşağılamalarının
'programlanması'.
Peki program izlendi mi?
Bal gibi de izlendi. Peki bunun adı televizyonculuk mudur?
Gerçek işi porno yıldızlığı olan çıplak kadınların yaptığı çamur
güreşi ne kadar olimpik spor ise bu da o kadar televizyon
programıdır.
Bir de neye üzüldüm biliyor musunuz? Programın ana
sponsorunun, çocuklarımızı üniversite sınavlarına hazırlayan
kitapları basan bir yayınevi olmasına...
Onca kültürsanat programı, sponsor bulamadığı için ekrana
gelemezken hem de...