Yılmaz Özdil yasaklanıyor mu?

Bütün bunlar Yılmaz’ın yazılarının bir tür yasakla yayılmasını önleyenleri onaylayacağım anlamına gelmez…

ADNAN BERK OKAN

 

Yılmaz Özdil’i çok sık eleştirdiğimi biliyorsunuz…

Ama en kötü tepkiyi (küfürlü/hakaretli) Yılmaz’ı eleştirince aldığımı bilmiyorsunuz…

Oysa Yılmaz’ı en çok alkışlayanlardan biri de benim…

“Yılmaz Özdil kazandı” deyip o günkü bir yazısını öven de…

Benim işim bu…

Gerektiğinde övmek, gerektiğinde yermek…

Ama…

Bütün bunlar Yılmaz’ın yazılarının bir tür yasakla yayılmasını önleyenleri onaylayacağım anlamına gelmez…

Ne demek mi istiyorum?..

Anlatayım…

 

Efendim…

Gençler belli ki kendi hazırladıkları basit bir yazılım programıyla Yılmaz Özdil’i okumak istemeyenleri rahatlatmışlar…

Nasıl mı?

Şöyle…

Biliyorsunuzdur;

Bugün sosyal medyada en çok paylaşılan yazılar Yılmaz Özdil’in yazılarıdır…

Ama bu paylaşım tabii ki çoğu kere Yılmaz Özdil’i okumak istemeyenlerin duvarlarında da yayımlanıyor…

Özdil’i okumak istemeyenler ya da sitesinin duvarında görmek istemeyenler

İşte bu gördüğünüz linki Google Chrome web tarayıcısına yüklendiğinde, Facebook’ta paylaşılan bir Yılmaz Özdil yazısı kendi duvarında görünmüyor.

Normalde facebook’taki herkes “arkadaş” olarak kaydettiği birinin kendisiyle de paylaştığı her şeyi görür.

Bu uygulama ise Yılmaz Özdil’in yazısı paylaşıldığında istenmeyen sitede görünmesini engelliyor…

Bunu bana gönderen (isimsiz) bir okuyucu; “böylece nefrete, ayrımcılığa, kafatasçılığa maruz kalmadan hayatımıza devam ediyoruz” diye yazıyor…

 

Aşkın Samuray Bayraktaroğlu isimli okur ise o arkadaşlardan farklı düşünüyor.

Bugün köşemi Aşkın Samuray Bayraktaroğlu’nun Özdil’in makalelerinin paylaşımının engellenmesi ve gazeteciler.com’da yayımlanan bir Zeynep Mansur haberine ilişkin analizini sunacağım.

Buyurun okuyun lütfen.

 

                                   *   *   *

 

Gülelim eğlenelim elbet...

Kaldı ki çoğumuz için "hizmet nedir?" sorusunun cevabı gibi bir uygulama, evet...

Ama bunu kullanmakla bu herife kızdığımız şeyi aynen biz de yapmış oluyoruz...

"Nasılsa" diyoruz...

Sabah Zeynep Mansur haberinde bahsettiğim "Değişme hakkını" gasp ediyoruz ondan...

Ha, şimdiye kadar yaydığı nefret ve ayrımcılık için müstehak mıdır?

Hem de nasıl!!!

Ama bence, böyle bir uygulamayla anca onu bulunduğu çıkmaza daha da sahip çıkar hale getiririz...

"O çıkmazda döne döne kudurarak ölsün" mü?

Eh, herhangi bir bedduaya ortak olmaktansa "Allah ıslah etsin" demeyi yeğlerim...

Benim de fıtratım böyle, n'eyleyim?

 

Sabahki “Zeynep Mansur haberi” dediğim haber ise sizin siteden.

Linki şu: 

Benim yorumum da şöyle:

 

Haber şu:

Zeynep Mansur vakt-i zamanında çektirdiği baldır bacak resimlerinin internet sitelerinden kaldırılması için dava açıyor.

Mahkeme de "Ama sen onları yayınlansın diye, isteyerek çektirmişsin" diyerek talebi reddediyor.

Düz mantıkla mahkeme haksız değil elbette.

Ama bunun bir emsal karar olduğunu düşünürsek, bakın o düz mantık 'büyük resimde' ne anlama geliyor:

Mahkeme diyor ki "Geçmişte bir bok yemişsen, pişman olmaya hakkın yoktur"

Mahkeme diyor ki "Senden başka kimseye zarar vermeyen bir eylemin için ömür boyu ceza çekebilirsin"

Mahkeme diyor ki "Namusun bedenindir, o bedeni bir kez kullandırmışsan yarın fikrin değişse bile sonsuza dek namussuz sanılmaya mahkumsun"

Özetle mahkeme diyor ki "Açılan karı kapanmaz; otuz bire devam!"

İşin en acı yanı; internetin getirdiği sentetik özgürlüğün bizden gasp ettiği doğal hakları göremez hale gelmemiz...

Tüketme iptilasına kapıldığımız sanal özgürlükleri savunurken gerçek haklarımızı unutuvermemiz...

Ve sanal dünyaya yansıyan "yapma, olma ve arama özgürlüklerimiz"in, gerçek hayatta sahip olduğumuz "yapmama, olmama ve bulunmama haklarımızı" hem de resmen ve hukuken tehdit eder hale gelmesi...

Toplumun da, hukukun bir hafızası olmalı elbet...

Ama hukukun hafızası suç ile hatayı birbirinden ayırt edemezse, bu toplum daha nice pişman hatalıyı çaresizlik içinde utanmaz suçlulara dönüştürür bilinmez...

 

İki haberin benim yorumumla özeti:

Hukuk olarak da toplum olarak da, hatalı bireye kendini düzeltme hakkı tanımıyoruz.

Onun hatalarına bakarak kendi doğrularımızı yüceltmek o kadar hoşumuza gidiyor ki,

aslında için için;

kendimizi daha “iyi” hissetmek adına,

kötünün kötü kalmasını istiyoruz...

 

                                   *   *   *

 

Aşkın Samuray Bayraktaroğlu’nun her iki yorumuna da katıldığım için bugün tembellik yaptım ve altına imzamı atacağım bu sevimli ama biraz da “muzır” analizi yayımladım…

Yani…

Sevmesek de beğenmesek de bütün yazarlar kendi pencerelerinden gördükleri kendi geçeklerini yazıyorlar…

İçinde birilerine küfür ve hakaret olmadığı sürece hepsinin yazdıkları saygıya değer şeylerdir, emek ürünüdür…

Ve…

İnsanlara verilebilecek en ağır ceza onlara kendilerini düzeltme, yanlışlarından dönme fırsatının verilmemesidir…

 

adnanberkokan@gmail.com