Yılmaz Özdil orada mı yazacak?..

İki taraf da karşılıklı olarak köprüleri atmama, birbirlerini incitmeme akılcılığını gösterdiklerine göre…

ADNAN BERK OKAN

Yılmaz Özdil döner mi Hürriyet’e?..

Bilmem…

Bilemem…

Ama…

Vuslat Doğan Sabancı hiç gocunmadan Yılmaz’a “yeter artık fazla dinlendin, dön köşene ve başla” demeli, diyebilmeli…

Yılmaz da teklif yapılırsa eğer dönmeli…

Dönmeli ve “Yılmaz Özdil” gibi yazmalı…

Ne herhangi bir kurum veya kişiye düşman olmalı…

Ne de hayran…

Sözcü, Yılmaz Özdil’in yazacağı, yazabileceği bir gazete değil…

Yani…

Ne Yılmaz Sözcü’ye bir şeyler katar…

Ne de Sözcü Yılmaz’ı bulunduğu noktadan daha yukarı taşır…
 


Benim şahsi görüşüm odur ki…

Yılmaz ve Vuslat Hanım “Biz hatırlamayı biliyoruz ama asıl istediğimiz unutmak” deyip yeniden el sıkışmalıdırlar…


Duymasınlar…

Avni Özgürel
 katıldığı bir TV programında diyor ki:

“…. Türkiye Amerikan askerleriyle beraber aynı safta Müslüman kimselere silah doğrultan bir ülke konumunda görünmez”…

İyi ama…

Operasyona katılan ve IŞİD’li teröristlere karşı silah kullanan Suudi Arabistan, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün halkı “Müslüman” değil mi Özgürel?..

Duymasınlar…

Ağzına biber sürerler vallahi…
 

İki taraf da karşılıklı olarak köprüleri atmama, birbirlerini incitmeme akılcılığını gösterdiklerine göre…

Bu arada bir çift sözüm de Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın yakın çevresine…

Lütfen medyaya karışmayın…

Yasa dışına çıkanlar olursa eğer…

Haddini aşıp hakaret ve küfür ederek eleştirdiklerini zannedenler varsa, Yargı’ya güvenin…

Kim ki eleştiri sınırlarını aşıp, edepsizlik yapıyor kanuni hakkınızı arayın…

Ama…

Kurumsal baskı yapmayın…

Türkiye’nin bugün ve gelecekte en çok hukukun üstünlüğüne, bağımsız ve tarafsız yargıya ve özgür basına ihtiyacı olacak…

Ve…

Yılmaz Hürriyet’te yeniden yazmaya başlarsa sadece Türkiye medyasının ve Doğan Gurubu’nun değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin, Cumhurbaşkanı’nın ve Başbakan’ın da itibarı artacaktır…



Ne iş?..

TRT, AA ve medyadan sorumlu Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan şöyle dedi:

"Kaderi patronun sadece 2 dudağı arasında olan her an işten çıkarılma korkusu yaşayan bir gazeteci bu işin hakkını verebilir mi? Kıdem ve tecrübe gibi bu mesleğin yaslandığı iki özelliğin ucuz iş gücüne kurban edildiği ortamda gazeteci yarına güvenle bakabilir mi?"

Ne dersiniz?..


ANAYASA MADDE 6.

Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.

Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.

Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.

Neymiş?..
Egemenlik
kayıtsız şartsız milletinmiş...
Ama...  
Türk Milleti,
egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır(mış)...
Yetkili organlar ise:
Yasama,
Yürütme,
Yargı
'dır...
Yani...
Egemenlik kayıtsız şartsız
Yürütme'nin de, Yasama'nın da değildir...
Yargı
da onlar kadar yetkilidir... 



Sayın Başbakan Yardımcısı bunları gazetelerdeki köşelerinde yazsaydı ve ben de alkışlamasaydım bana demediğiniz bırakmazdınız değil mi?..

Ben de o eleştirilerinize "Haklısınız" diyebilirdim sadece...

Gerçekten de gazetecilerin bihassa "Muhalif" olanlarının üzerinde baskı olduğu bir gerçek...

Ama...

O baskının sorumlusu (Ne yazık ki) Sayın Başbakan Yardımcısının da içinde bulunduğu siyasal iktidar...

Ve ayrıca...

İşin bir de "profesyonellik ve verimlilik" boyutu var...


Ey güzel insanlar!..

Ben medya patronu değil, çalışanıyım…

Ama…

Buna rağmen mutlaka sizlerle paylaşmalıyım…

Neyi mi?..

Eğer medya patronu olsaydım Sayın Başbakan Yardımcısı’na ne diyeceğimi…

Ne mi derdim?..

Söyleyeyim:

“Sizler, yani başbakan veya bakanlar; çalışmak istemediğiniz ya da beceriksiz bir devlet memurunu işten atabiliyorsunuz…

Kovduğunuz memur dava açıp kazansa ve geri dönmek istese o memuru iki sene süründürme (İşe almama) hakkınız da var…

Ama…

Biz işimize yaramayan bir çalışanımızı kovmak istesek elimizi kolumuzu bağlamak istiyorsunuz…

Ne iş?..”