Yılmaz Özdil, 'iftira mahkumları' ve sarı çizmeler...
Bir ülkede eğer “Niyet” yargılanıp da mahkûm edilmeye başlarsa; ortalık yargı çölüne dönüşür…
ADNAN BERK OKAN
Yılmaz Özdil’in ne tarzını beğeniyorum ne de muhalefet etme anlayışını…
Ama…
Son birkaç gündür köşesine taşıdığı “İftira Mahkûmu” mektupları ve “İftira Mahkûmu”na destek veren mesajları yayımlamasını alkışlarla karşılıyorum…
Zira…
“Askeri Darbe yapacaklardı” iddiasıyla ve “niyetleri yüzünden” yargılanıp hapse mahkûm edilen yüzlerce general ve subayı yargılayanlar evrensel hukukun, “bir tek masumu haksız yere mahkûm etmektense bin şüphelinin özgür bırakılmasını yeğlerim” ilkesine uymadılar…
Ya ne yaptılar?..
O ilke yerine; “Bir tek şüpheliyi serbest bırakmaktansa bin masumu mahkûm etmeyi yeğlerim” ihtilâl mantığına sahip çıktılar…
Darbe yapmamış subay ve generalleri tam bir “darbeci mantığı” ile yargılayıp mahkûm ettiler…
Ve ne yazık ki…
Bu vicdan fukaralığına ben de vicdan körlüğü yaşamayan milyonlarca yurttaşımız gibi yaşayarak tanıklık ediyorum…
Ve…
" "Alacağım" dermiş... Ölen adamın karısı kabrinin başında"ah benim sarı çizmeli kocacığım ahhh!" diye ağlıyormuş... Komşuları itiraz etmişler: "Kusura bakma be komşu ama biz senin kocanın ayağında bir kere bile sarı çizme görmedik"... Kadın itirazlar üzerine ağlamasını kesip cevap vermiş: "Ah 'alacağım' derdi 'alacağım' derdi"... * * * Dünyada başka bir örneği var mı bilmiyorum ama bizde oldu... "Niyet" yargılandı ... Ve... Darbeye niyetlenmiş olmalarından başka (Ki, çoğunun niyeti olmadığı gibi, niyetlenenlerin niyetlerinden bile haberleri yok) hiçbir eylemleri olmayan yüzlerce general ve subay - assubay ağır hapis cezalarıyla "tecziye" edildi... Not: Ergenekon'dan yargılanıp da ffilen suç işleyenler bu yorumlarımın konusu değildir... . |
Ülkemizde Balyoz, Ay Işığı v.s gibi isimlerle anılan ve asla darbe girişimine dönüşmemiş…
Hatta…
O darbe niyetlerinden haberleri bile olmayan general ve subayların “İftira Mahkûmları” olduklarına hem aklım ve bilgilerimle…
Ve hem de yüreğimle inanıyorum…
İçlerinden kimilerinin “darbeye niyetlenmiş oldukları” konusunda kanaatim oluştu elbette…
Ve o niyetleri çok “aptalca” bulduğumu da defalarca yazdım, söyledim…
Ama…
İnanıyor ve biliyorum ki…
Bir ülkede eğer “Niyet” yargılanıp da mahkûm edilmeye başlarsa; ortalık yargı çölüne dönüşür…
Adaletin bir tek filizi bile yetişmeyeceği gibi bütün adalet çiçekleri kurur…
Ey güzel insanlar!..
“Darbe Niyeti” suçlamasıyla yargılanan ve mahkûm edilen yüzlerce “İftira Mahkûmu” general ve subayımızın ve ailelerinin çektikleri çileleri hatırladıkça, Gülse Birsel’in “Yalan Dünya” isimli dizide yarattığı Vasfiye karakterinin dillere pelesenk ettiği o “komik” ama bir o kadar da “acılı” replik geliyor aklıma…
Ve diyorum ki:
“Ne çektik be, ne çektik milletçe şu ideolojik yargı ve yargıçlardan”…
Yaşınız kırka yaklaşıyor mu?..
Ve delikanlılık günlerinizden itibaren siyasi haberleri takip edenlerden misiniz?..
O halde hatırlayacaksınız…
1991 erken genel seçimlerinden itibaren başlayan DYP – SHP Ortak Hükümeti döneminin SHP’li adalet bakanları Seyfi Oktay – Mehmet Moğultay ikilisi, köhnemiş bir kökten laikçi / mezhepçi / demokrasisi olmayan cumhuriyetçi siyasetle sarıp sarmaladılar Yargımızı…
Son yıllarda da Ak Partili adalet bakanları o iki bakandan arta kalan “yargıç kirliliğini temizlemek” için çabalarken kendi ideolojileriyle beslenen yargıçları enjekte ettiler sisteme…
SHP’li bakanlar Sünni yargıçların Alevi yurttaşlara “zulüm” ettikleri inancıyla yargımızı “Sünnilerden nefret eden” Alevi yargıç ve savcılarla doldurdular…
Ve bir dönemler; Nuh Mete Yüksel, Nusret Demiral, Sabih Kanadoğlu gibi kökten laikçi cumhuriyetçi yargıçlar yönlendirdi ve yönetti yargımızı…
Son yıllarda ise her general ve subaya “darbeci, İslâm düşmanı” gözüyle bakan İslami kesimin Nuh Mete Yüksel’leri, Nusret Demiral’ları, Sabih Kanadoğlu’ları yönetip yönlendiriyor…
Bir zamanlar tek kişilik (Fethullah Gülen) “şeriatçı terör örgütü” yaratan kökten laikçi / cumhuriyetçi savcıların yerini son 7 yılda; “Darbeye niyetli” oldukları iddia edilen yüzlerce general ve subayı tutuklayıp hapse tıkan, sonra da onları müebbet hapse mahkûm eden general ve subay düşmanı, İslâmcı savcı ve yargıçlar aldı…
Son yedi yılda eskiden olduğu gibi Nuh Mete Yüksel’ler, Nusret Demiral’lar, Sabih Kanadoğlu’lar hakim olsaydılar yargıya; halen müebbet hapis cezasına mahkum olarak cezaevinde bulunan generaller ve subaylar bugün özgürce dolaşıyor (Ve hatta belki de.) Ak Parti Hükümeti’ni nasıl yıkabileceklerinin geyik muhabbetini yapıyor olacaklardı…
Fethullah Gülen ise halen; “tek kişilik şeriatçı terör örgütün” lideri olarak yargılanacaktı…
Demek istemem o ki…
“Askeri Darbe” sadece niyet olarak kalmış ve asla bir girişime, eyleme dönüşmemişse eğer; dünyanın en gelişmiş demokrasilerinde bile “suç” tanımı içine girmez…
Yani…
Gelişmiş ileri demokrasilerin hâkim olduğu hukuk devletlerinde uygulanan evrensel hukuk kurallarına göre niyetin yargılanıp hapse mahkûm olduğu hiçbir dava yoktur, olamaz…
“Kötü Niyet” eğer vazgeçilmişse kutsal kitabımız Kuran’da da “günah” olmaktan çıkarılmıştır…
Evrensel hukuk kurallarında da “niyet” yargılama sonucunu doğurmaz…
Niyet, niyettir…
Adı üstünde “niyet”…
Ne girişim (teşebbüs) ne de eylem…
Ama…
Türkiye’de Yargı öylesine ideolojik, öylesine “darbe paranoyası yaşayan” bir kurum haline gelmiş; beyinler öylesine “asker düşmanlığı” ile yıkanmış ki, darbe niyetinden bile haberi olmayan yüzlerce subay ve general cezaevinde…
Hem de mahkûm…
Birçoğu yargılama sürecinde emekli tazminatlarını avukatlara kaptırdı…
Birçoğu da bundan sonra emeklilik tazminatını ve maaşını bile alamayacak…
Ve…
Kendilerinin “en iyi Müslüman” olduğunu iddia eden hukuk tanımaz pek çok İslâm ideologu yargıç; o insanların çektikleri çileler ve acılar üzerine kendi bayramlarını bina ediyorlar…
Evet…
Ben bir liberal demokratım…
Evet…
Askeri darbenin her türlüsünün girişimini bile lânetliyorum…
Ama…
“Önce Hukuk” diyorum…
Ve hukukun temel ilkeleri üzerine eğitim görmüş biri olarak; son yargı kararlarının hukukla asla ilgisi olmadığını, kaynağının ise tamamen İslâmi ideolojinin kişisel kin ve nefreti olduğundan eminim...
“Adalet ey devlet, lütfen adalet!” diye haykırıyorum…
Haykırmaya da devam edeceğim…
Ve biliyorum ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi iç yargının verdiği hukuktan nasibini almamış; adalet duygusunun yerini nefret duygusuna terk ettiği bu kararları bozacak…
Bozacak ama…
Deyin ki o bozma o gün uygulamaya konsa bile arada geçen yılları o iftira mahkumlarına kim geri verebilecek?..
adnanberkokan@gmail.com