Yılmaz Özdil bırak biraz da biz ölelim…
Unutma ki sizin yerinize “ölmek” için can atan binlerce “işsiz” gazeteci var…
GAZETECİLER.COM
Yılmaz
özdil herkesten
farklı olacak ya…
Arkadaşları
Ertuğrul Özkök’ü anlatırken O da tutmuş, Özkök’ün eşi Tansu Özkök’ü
anlatmış…
Nasıl zor bir
görev adamına, ne büyük destek verdiğini
anlatmış…
Gazeteci eşi
olmanın zorluklarını saymış tek tek…
Ama Enis
Berberoğlu’nun bu işe yeni girdiğini mi zannetmiş
ne?..
Sanki
Berberoğlu daha önce gazeteci değilmiş…
Sanki bir
gazeteci ile evli değilmiş gibi yapmış…
“Vardır bir
bildiği” diyelim ve sizleri
Özdil’in bugünkü yazısı ile baş başa bırakalım…
Özkök
Nasrettin Hoca, karısının pişirdiği sıcacık tavuk suyu çorbayı
içmeye hazırlanmaktadır ki kapı çalınır…
Bakarlar ki bir “Tanrı
Misafiri”…
Çok da aç…
Hemen çıkarıp çorbayı önüne
korlar…
Bir tas, iki tas, üç
tas…
Tanrı Misafiri önüne koydukça götürüyor
çorbayı…
Ve kaşığı her ağzına götürüşünde de “öldüm” diye
tekrarlayıp duruyor…
Hoca bozuluyor…
Adamın elinden kaşığı kapıp; “yahu ver şuradan da
biraz biz ölelim” diyor…
Yahu Yılmaz, gazeteciliği öyle bir anlatmışsın
ki…
Sanki ölüyormuşsunuz
gibi…
Unutma ki sizin yerinize “ölmek” için can atan
binlerce “işsiz” gazeteci var…
Bırakın o zaman da biraz da onlar ölsünler ayda
10 bin Dolar maaşla!..
A.B.O.
|
Gitti
ya, âdettir, herkes yazıyor:
Ertuğrul Özkök müthişti.
Tarihe geçti.
Şahaneydi filan...
*
Halbuki, bu iş tek başına yapılmaz.
Tansu
Özkök’tü şahane olan.
*
“Neden?” derseniz...
Gizli
deliliktir gazetecilik.
Genel
yayın yönetmenliği ise...
Kafada huniyle gezmeyi gerektirir!
Kafa,
kafa değildir çünkü...
Paratoner’dir.
Tükürür gibi yağar hakaretler.
İftiralar.
Yapamazdı tek başına.
20
sene... Başaramazdı.
*
“Gazetenin yanında metres miyim acaba?” duygusu
yaşar gazeteci eşleri... Karı-koca olmamayı öğrenir zamanla...
Veya, taa en başından bilmek
zorundadır. Arkadaş olur. Sevgili olur. Koca
olmaz... Gazeteci koşar, eşi taşır. Koşamıyorsa, bil ki,
taşınmıyordur.
*
Kadın-kız meslektaşlarımı tenzih ediyorum;
hakikaten Allah’ın cezası adamlardır gazeteciler... Güler yüzlü
nalet. Nüfus kâğıdı eskir, ruhu büyümez. Profesyonel serseri.
Utanır, uslanmaz. Benim bildiğim, en zor meslektir gazeteci eşi
olmak... Okulu da yoktur. Maceranın bizatihi kendisidir; kayalara
çarpa çarpa, fırtınalarda boğuşa boğuşa öğrenilir.
*
Çekilecek kahır değildir...
Ne
yaparsın ki, kaderdir.
*
Gönüllü olduğumuzu inkâr etmiyorum ama, iki eli
yakamızdadır maalesef bu işin... Bırakmaz. Ne gece, ne gündüz...
Çocuğunun doğumuna yetişemeyen arkadaşlarım var. Kendi düğününe
gecikeni biliyorum. Kızım liseyi bitiriyor, 24 saat onu düşünürüm,
toplasan
5
sene görmedim. Baba diye cep telefonundaki fotoğrafımı
taşıyor.
Ertuğrul Özkök, iki tane torun veren kızının kaç
senesini ıskaladı dersiniz... Gülümsün’den başka kim
bilir?
*
Tek
şansı var Tansu Hanım’ın, vurmadılar Ertuğrul Özkök’ü... Ne
kaldıysa Ertuğrul Ağabey’den geriye, hâlâ Tansu Hanım’ın... Selefi
malum, sıktılar kafasına, Zincirlikuyu’da... Tanıdığınız dişli
gazeteci eşi varsa, sorun, berbattır bu sinsi duygunun
kalleşliğinde yaşamak.
*
Enis
Berberoğlu’na gelince...
Yürekten güç diliyorum ona.
Biz
yazarlar, langır lungur yazarak, onun hayatını güçleştirmek
için
elimizden geleni yapacağız... Allah, eşine ve
kızına, şimdiden sabır versin.