Yılmaz konusunda Ertuğrul ne düşünüyor?..

Her ne kadar Emin Çölaşan, Uğur Dündar ve Bekir Coşkun “Gel Sözcü’de yaz” dese de...

ADNAN BERK OKAN

Ulusal gazetelerdeki köşelerin sahipleri artık kendileri olmaktan çıktılar…

“Fanları” olan birer “Otomatik Klavye”ye dönüştüler…

Yazılarını akılları değil fanlarının talepleri, tahrikleri yazıyor o otomatik klavyelerde…

Ve fan, “kan” damlamasını arzuluyor klavyelerden…

“Şiddet” kusan makalelerden sadistçe zevk alıyor…

“Kemik sesi gelsin” istiyor…

Hatırlayın…

Milli ve ırki duyguları tahrik edilmiş cahil vatandaştan yumruk yiyen bir siyasi parti liderine “hak ettin” diyordu otomatik klavye ve milyona yakın “Like” alıyordu internet ortamında…

Soma’daki bir kömür madeni 301 yurttaşımıza mezar olduğunda aynı otomatik klavye “Müstahaksınız (Hak ettiniz) diyordu yine…

Ve…

Yine milyonlarca “Like” alıyordu…


Gözler dönmüştü artık…

Bir öncekinden ve diğer düşmanlarından (Rakip olmak artık anlamını yitirdi) daha çok “Like” almaktı mühim olan…



Ey gazete (İnternet Medyası dâhil) patronları!..

Size bu işin ustalaşmış, deneyimli bir “medya analisti” olarak bir tavsiyem var…

İnternet nüshalarınızda yazarlarınızın sayfa altlarında veya üstlerinde yer alan okunma ve aldıkları “like” sayısını kaldırın…

Yani…

Yazarlarınız kaç kişi tarafından okunduğunun…

Kaç “like” aldığının diğer meslektaşları (Ve elbette okurlar) tarafından bilinmediğinden emin olsunlar…

Göreceksiniz köşeler efendileşecek…

Küfür ve hakaret kesinlikle kullanılmayacak…

Muhalif ya da iktidar olduğu için hiç kimse aşağılanmayacak…

Tansiyonlar düşecek…

Bir süre deneyin…

Göreceksiniz asla başınız ağrımayacak…

Ama…

Bu “like” sayısı ve “reyting” yazarlar ve okurlar tarafından bilindiği sürece sahibi olduğunuz gazetelerde küfür ve hakaret edenler daha çok okunacak, fikir üretenler, haber/analiz yapanlar ise silinip gidecek…

Ve daha çok “Like” ise başbakana veya muhalefet liderlerinden birine daha çok çakmak, daha çok hakaret ve küfür etmek, daha çok aşağılamakla kazanılıyordu…

Ya da meslektaşlardan biri hedef alınıyor, sürekli ve bir kum torbası gibi yumruklanıyordu…

“Fikir yazısı yazmak mı?”...

Güldürmeyin beni?...

Öyle olsa “milyonlarca like”ı dedikodudan başka bir şey yazmayan Yılmaz Özdil değil, her yazısı arşivlik bir ders niteliğinde olan Sedat Ergin alırdı…

Evet... 

Öncelikle Yılmaz Özdil’den ve benzeri birçok köşe yazarından söz ediyorum…

Bir başka deyişle like sevdalılarından…

Aslına bakarsanız patronların ellerini kollarını bağlayan da işte o “çok okunur olma ihtirası”…

Çok “tıklanmak” arzusu…

Yani “reyting”

Yani çok “Like” almak…

 

Yani ey güzel insanlar!..

Yılmaz Özdil’in kovulması veya istifası çok da önemli değil…

Veya yazısının “sansür” edilmiş olması…

Her ne kadar Yılmaz’ın Hürriyet’te gidip arkadaşlarıyla vedalaştığı haberleri yapılsa da henüz netleşmiş bir şey yok…

Ben şu saate kadar Yılmaz’dan “Hürriyet’ten kendi rızamla ayrıldım” benzeri bir açıklama duymadım…

Hatta…

Her ne kadar Emin Çölaşan, Uğur Dündar ve Bekir Coşkun “Gel Sözcü’de yaz” dese de Sözcü’nün patronajından (Akbay’lar) açık bir teklif gelmiş değil Yılmaz’a…

Neden?..

Tabii bilemem ama minik bir öngörüde bulunabilirim…

Nasıl mı?..

Buyurun…

 

Ertuğrul’u (Akbay) tanırım…

O, gazetede kimin yazdığından daha çok kazanacağı paranın miktarına önem verir…

Eğer şartlar Ertuğrul’un sahibi olduğu gazetenin iktidara destek vermesini gerektirseydi; Ertuğrul anında Başbakan’a yakın kalemleri alır köşe verirdi…

Tansu Çiller’in başbakanlığı ve Başbakan Yardımcısı - Dışişleri Bakanlığı döneminde Özer Çiller’den neler istediğinin, nasıl yıkama yağlama yaptığının canlı tanığıyım…

Erbakan merhuma (Başbakan olduğu günlerde) düzdüğü övgüler halen kulaklarımda çınlıyor…

Yani…

Ertuğrul, Yılmaz’ın çok okur getireceğiyle ilgilenmez bile…

Çünkü…

Sözcü o noktayı çoktan aştı…

Nasıl olsa gazete (Sanırım) 24 sayfayla 380 bin satıyor…

Ne yani?...

Yılmaz yazmaya başlayınca Sözcü’nün reklâm geliri mi artacak?..

Yooo…

Okuru mu artacak?..

Artsa ne olacak?..

Ertuğrul gibi bir "medya kurtu" bir noktadan sonra okur sayısındaki artışın kâr değil zarar yazacağını bilmez mi?..

Yani...

Şimdilik Sözcü’de Yılmaz’a bile olsa “Köşe” yok (Can Ataklı'yı sayfa sayısı az, yazar çok diye almadılar)…

Olması için en azından gazeteyi belki iki belki dört sayfa arttırmak gerekecek…

Günde en az 500 bin basılan bir gazetenin dört sayfa daha fazla çıkmasının aylık maliyetinin ne olduğunu, bu işi bilenlere sorun…

 

Yani…

Yılmaz, Hürriyet’ten kovulup “Kahraman” olarak Sözcü’ye gitmeyi kafasına koymuş olsa da henüz Sözcü’den (Patronajdan) bir teklif gelmeyince “istifa ettim” açıklaması yapamıyor…

Aydın Bey de kovulması konusunda henüz tam kararını vermediği için kovulmuyor…

Bir de şu var?..

Hürriyet’in tek muhalif yazarı Yılmaz değil ki…

Ertuğrul Özkök, Ahmet Hakan ve ille de Mehmet Y. Yılmaz’ın yazdıkları yenilir yutulur gibi mi/ydi?..

Ya Taha Akyol?..

Bugüne kadar tek bir makalesinde bile “17/25 Aralık Cemaatin bir darbesidir” diye yazmadığı gibi sık sık; müstafi dört bakanın bağımsız yargı tarafından mahkeme edilmelerini istemedi mi?..

Ve Kanat Atkaya…

“İnce ince Yasemince” modelinde az lâf sokuşturmadı Başbakan ve ekibine…

Ama…

Halen yazıyorlar…

Ne sansürleyen var yazılarını…

Ne de “köşeni de al git” diyen…

 

Demek istemem o ki…

“Yılmaz Özdil yalakalığı” yapmanın âlemi yok…

Yılmaz istifa ederse belki alamaz ama (Ki mutlaka bir yolunu bulup kovulduğunda alacağı parayı garanti edecektir) kovulursa banka hesabı en az 2 milyon lira daha kabaracak…

Yani…

Aybaşını zor getirenler işi “basın özgürlüğü” falan gibi romantikleştiriyorlar ama basın özgürlüğü Yılmaz’ın umurunda bile değil…

O kapacağı milyonlara bakıyor…

Siz, aybaşını zor getiren ve şanssızlıkları “Hürriyet’in üçüncü sayfasında yazamamak” olan gerçek ustalar için üzülün ey Yılmaz fanları!..

İnanın…

Hürriyet’in üçüncü sayfasında Hacı Anneciğim yazsa en az Yılmaz kadar “Like” alır…

Not: Yılmaz'ın "Yaş 75 yolun yarısı" başlığı altında 6 Ekim 2013'te yayımlanan
Ve o övgülere rağmen Ertuğrul Akbay'ın henüz "Yılmaz Sözcü'ye güç katacaktır" şeklinde bir açıklama bile yapmadığını unutmayın... 

adnanberkokan@gmail.com