Yılın bombasını patlatıyoruz! Nazlı Ilıcak, Erdoğan'a mektup yazdı, bakın neler söyledi!
FETÖ suçlaması ile cezaevinde olan Nazlı Ilıcak, son çare olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yalvarma, sitem ve özür içeren bir mektup yolladı. Hadi Özışık'ın youtube yayınında gündeme getirdiği mektubun tamamını internethaber.com sitesinden yayımlandı.
Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi'nde tutuklu bulunan Nazlı Ilıcak yakın zamanda içerdeki günlerini anlatan bir mektup yazmıştı. Medyada yer alan bu mektubun dışında Ilıcak'ın bir de Cumhurbaşkanı Erdoğan'a özel bir mektup gönderdiği ortaya çıktı.
İlk kez internethaber.com sitesinde yayımlanan mektupta Ilıcak, Erdoğan'dan özür diliyor.
İşte Ilıcak'ın özür dilediği af istediği o mektup;
SAYIN Cumhurbaşkanım,
Belki bu mektubu alınca şaşıracaksınız. Belki de okuyup “Daha
önce
düşünseydin” diye bir kenara atacaksınız. Atmayın! Ben eski bir
dostluğa dayanarak bu satırları kaleme alıyorum. O günlerden,
içinizde bana karşı ufak da olsa bir yakınlık kaldı mı? Acaba
aramızda
2.5 yıldır cezaevinde çektiğim çileyi, yalnızlığı hissedebilecek
bir
duygusallık hâlâ mevcut mu? Köprülerin altından çok sular aktı
ama,
inanıyorum ki o köprüler yıkılmadı. Hiç değilse onarmanın
mümkün
olduğunu düşünüyorum.
Ne darbeciyim ne FETÖ'cü
Defalarca “Bağımsız” ve “Tarafsız” yargı vurgusu yaptınız.
“Hâkimlerin kendi vicdanlarına göre karar vermesi gerektiğini”
hatırlattınız. Hatta, insanlar ellerini semaya açıp Allah’tan
adalet
diliyorsa, Yargı’da yürümeyen bir şeyler var bile dediniz. O
zaman,
size rağmen –aynı FETÖ döneminde olduğu gibi- Yargı’yı kendi
emelleri için etkilemeye çalışanlar var mı diye sorgulamaya
başladım.
Ben ne darbeciyim, ne de FETÖcü.
Yıllarca, AK Parti’yi desteklememin sebebi, zaten askerin siyasete müdahalesinden duyduğum rahatsızlık. Sizin önünüz, 312 ile kesilmeye çalışıldığında, AK Parti hakkında kapatma davası açıldığında, ya da İmam Hatiplilere ve başörtülülere karşı yürütülen kampanyalarda, demokrasi ve hukuk neyi gerektiriyorsa, o noktada durdum. Bu mücadeleyi el ele vermedik mi? Tabii yükün ağırını siz taşıdınız.
Meclis bombalayanlarla aynı kefedeyim
Fazilet Partisi’nden milletvekili olduğum dönemde, Meclis’te
hep
askeri vesayete karşı çıktım. 28 Şubat’ın en baskılı döneminde,
Meclis kürsüsünde mücadele verdim. Ama 4 yıldızlı iradeye teslim
olanlar rahat, ben ise, hak etmediğim bir suçlamayla, hâlâ
cezaevindeyim. Meclis’i bombalayan askerlerle aynı kefeye konulmak
çok acı. Üstelik, 40 yıllık gazetecilik hayatımda, demokrasi adına
sürekli bedel ödemişken, böyle incitici bir iddiayla karşı karşıya
kalmak!
Benim en büyük hatam
Benim, 27 Mayıs’tan itibaren, Menderes ve arkadaşlarına yapılan
zulmün yakın bir gözlemcisi olmak sıfatıyla, darbelere nasıl
tepkili olduğumu bildiğiniz gibi, FETÖcü olmadığımı da bilirsiniz.
Olsa olsa, 15 Temmuz öncesi, onların gerçek yüzünü sezemedim. Bu da
benim, muhafazakarlara duyduğum şefkat ve ilgiden doğan bir
zaaf. Kendilerini saklamayı ve mağdur gibi göstermeyi o kadar
güzel başardılar ki! Ama siz uyardınız; maalesef o tarihte bu
uyarılarınıza kulak vermedim. Bu benim en büyük hatam
oldu.
Size çok haksızlık ettim özür dilerim
Sizi Belediye Başkanlığınızdan beri tanıyorum. Siz de beni
tanırsınız. Kasten kimseye kötülük etmem; memleketime bilerek
isteyerek zarar vermem. Ama bazı duyarlı noktalara dokununca, çabuk
inanırım. meselâ muhafazakar insanlar hakkındaki hassasiyetim,
maalesef yanılmamı kolaylaştırdı. Bu arada size de çok haksızlık
ettim. Özür dilerim.
Beni en çok ne üzüyor biliyor musunuz? Gazetecilerin pek
çoğu
tahliye edilmişken, sanki özel bir husumetin hedefiymişim gibi
içeride
tutulmak. Zaman zaman çaresizliğin verdiği
karamsarlıkla bunalıyorum. Sonra, Allah’a sığınıp güç ve moral
toplamaya çalışıyorum. Bir de sık sık, sizi ve Emine Hanımı
düşünüyorum. Sanki durumumu tam olarak bilseniz, bu haksızlığa
müdahale ederdiniz gibi geliyor. Bu yüzden, yoğun işleriniz
arasında farkına varamadığınız mağduriyetimi size yazmayı tek çare
olarak gördüm. Dağ başında bir kuzu kaybolsa, Hz. Ömer’den
sorulurmuş. Bu devletin başı olduğunuz için de size müracaat
ediyorum. Herhalde, son nefesimi cezaevinde vermemi istemezsiniz.
Mağduriyetimi size anlatıyorum, zira, adaletin yitirdiği vicdanı,
ancak siz yeniden tesis edebilirsiniz.
Size haksızlık yaptım
Size karşı ne tuzaklar kuruldu! Bir tuzağı da FETÖ kurdu. Ve
maalesef
ben de bu tuzağın içine düştüm. Ama ben suç işlemedim. Size
haksızlık yaptımsa –ki yaptım- bu Yargı’nın konusu olmamalı.
Sizinle benim hal etmem gereken bir mesele.
Bebeği ancak 4 aylıkken gördüm
İnançlı bir insansınız. Ben de öyle. Bu yüzden bir imtihandan
geçtiğimi
biliyorum. Ama bu bakımsızlığa, strese daha ne kadar
dayanabilirim?
Maddi yetersizliklerin yanı sıra, bir de duygusal
açıdan paramparçayım. Ben bir anneyim, babaanneyim,
anneanneyim. Evlâtlarımdan ve torunlarımdan mahrum kalmak, onları
doya doya kucaklayamamak cezaların en ağırı. Mehmet Ali’nin bir
oğlu daha oldu. Ali Kerim’in doğumunda bulunamadım. Bebeği, ancak 4
aylıkken, sadece 35 dakika gördüm. “Kim bu?” der gibi uzun uzun
bana baktı. Bu duygular size de yabancı değil. Siz de bir
babasınız, dedesiniz. Çocuklarla her buluşmamın ardından, koğuşa
döndüğümde, yalnızlık ve kimsesizlik duygusu daha da derinleşiyor.
Benim tek beklentim, ömrümün son demlerini onlarla birlikte huzur
içinde geçirmek. Gene anne, anneanne ve babaanne olmak. Mehmet Ali
ve Aslı da bir cehennem hayatı yaşıyor. Onlara da ayrıca
üzülüyorum.
Sizinle helalleşmeyi çok isterim, beni bu kuyudan çıkarır
mısınız?
Türkiye’nin, gerginliklerin geride kaldığı huzurlu bir ortama
çok
ihtiyacı var. Bu huzurun inşasında ben de yer almak isterim.
İnşallah
nasip olur. Hatta çıktığımda, sizinle bir araya gelebilirsek, bir
vicdan
muhasebesi yapmayı, helalleşmeyi çok arzu ederim. Cezaevinde
zeytin çekirdeğinden yaptığım teşbihi de size takdim etmek
isterim.
Türkiye çok ağır travmalarla sarsıldı. FETÖ elebaşları kaçtı; Ben
de
kuyuya atıldım. Adeta bir mezara diri diri gömülmüş gibiyim.
Yargı’da
bulamadığım adaleti sizde arıyorum. Acaba elimden tutup, hak ve
hukuk adına, beni bu kuyudan çıkarabilir misiniz?