Yıldırım Türker masum mu?..
Kendisini “Beyaz Türklerin Engin Ardıç’ı” olarak konumlandırmayı kafasına koymuş…
ADNAN BERK OKAN
Yıldırım Türker 28 Şubat sürecinde askerlere lojistik destek verenlerden…
Son yıllarda ise pek bir “demokrat”…
Ya da Dolunay dönüşmesi...
Radikal’den ayrılmış…
Kendi gerekçesine bakarsanız Türker bir çocuk kadar masum…
Genel yayın yönetmeni Eyüp Can ile dün yayınlanacak yazısı üzerine anlaşmazlık yaşamışlar...
Bu anlaşmazlığı karşılıklı çözememişler…
Radikal’de yayımlanmayan yazısı bütün internet âleminde var…
Yazıyı ben de okudum…
Ve karar verdim:
Radikal’i ben yönetseydim; bazı bölümlerinin, en azından bazı “terim”lerin kullanılmasına izin vermezdim…
Yahu şu bizim yazar milleti “köşe yazarlığı”nı ya da “eleştirmen”liği ne sanıyor?..
Önüne gelene küfür kâfir hakaret etmek mi?..
Olmayanı olmuş göstermek mi?..
Türker’in bence haklı olarak yayımlanmayan makalesinin içinde “dava konusu” olabilecek çok sayıda “cümle” ve “sıfatlandırma” var…
Onlar çıkarılsa yazının içeriği değişmeyecek ama belli ki Türker birilerine “hakaret” etme içgüdüsüyle yanıp tutuşuyor…
Kendisini “Beyaz Türklerin Engin Ardıç’ı” olarak konumlandırmayı kafasına koymuş…
Yayımlanmayan yazısının bir yerinde Bakın ne diyor:
“Şemdinli'de 20 küsur gündür süren savaş karşısında dilini dolaşıma sokabilen zevatın yaklaşımları…..”
Mevcut kanunlara göre Şemdinli’de günlerce süren "silahlı çatışma" için “savaş” terimini kullanmak “yasak” bir tanımlama…
Çünkü “savaş” meşru devletlerarasında olur ve hukuki meşruiyeti vardır…
Şemdinli’deki silahlı çatışmaları “savaş” olarak nitelemek terör örgütüne “meşruiyet” kazandırmaktır ve ceza yasalarımıza göre suçtur…
Yani…
Makaleyi o haliyle yayımlamamak bir genel yayın yöneteninin en doğal hakkıdır…
Bitmedi…
Bu da yine aynı yayımlanmayan makaleden bir bölüm:
“Taha Akyol ve onun gibi kimilerince sağın entelektüeli ilan edilmiş yorumcular, nesebi gayrı sahih stratejistler ordusundan beslenen köşe yazarları ve hükümet kaynakları, karşımıza zillerini takmış zafer çiftetellisiyle çıkıverdi.”
Yahu bir insana doğrudan “piç” demekle “nesebi gayrı sahih” demek arasında ne fark var?..
Birine “orospu” değil de “fahişe” denildiğinde hakaret ortadan kalkıyor mu?..
Kaldı ki o hakaret kelimeleri Taha Akyol’a karşı “küçültücü” bir ifadeyle birlikte kullanılıyor…
Ve o kadarla da kalınmıyor…
Hükümet kaynaklarının “Yalan”, terör örgütü basın organının ise “doğru” söylediği savunuluyor…
Hayır efendim…
“Ben istediğime inanır ve onu yazarım” diye bir basın özgürlüğü dünyada yok…
Irak operasyonu sırasında Amerikan ordusundan "ölenlerin sayısı" için ortaya atılan “yalan yanlış" iddialarla ilgili onlarca dava açıldı "dünyanın en özgür” ülkesinde…
Birisinin söylediği sözlerin “Yalan” olduğunu ileri sürmek bile o kişiye “yalancı” demek olarak kabul ediliyor ve ceza kanunlarında “iftira” suçu olarak tanımlanıyor…
Yani…
Bu bölümün yayımlanması bile bile suç işlemek oluyor…
Eyüp Can’ın bu bölüme de itiraz etmiş olması son derecede yasal ve hukuki de…
Ve bir de şunları okuyun lütfen:
“…. koskoca bir ordu olarak bir aya yakın zamandır çapulcu denilegelen, sayısı birkaç yüzle ifade edilen PKK gerillalarına karşı savaşmaktasın.”
Bu cümleler topluluğunun her yanı “suç”...
Yahu kardeşim;
Ortada savaş falan yok, silahlı çatışma var…
Dedim ya;
savaş olabilmesi için iki tarafın da meşruiyeti BM tarafından kabul edilmiş “Devlet” olması lâzım…
Terör örgütü BM tarafından “bağımsız Devlet” olarak tescil edildi de haberimiz mi yok?..
Haaaa…
Dersen ki “yahu aga ben öyle siyasi derinliği olmayan sıradan bir magazinciyim ama bana siyaset yaz dediler yazdım”, bak orasını bilemem…
Hâsılı…
Eski 28 Şubatçı Yıldırım Türker şimdi de üretilmiş haber üzerinden siyasal iktidarı küçük düşürmek, olmayan savaşı “varmış” gibi gösterip terör örgütünü meşrulaştırmak istemiş besbelli…
Ve…
İşinden olmuş…
Keşke en iyi bildiği işe “magazin gazeteciliği”ne devam etseymiş…
adnanberkokan@gmail.com
Yıldırım Türker 28 Şubat sürecinde askerlere lojistik destek verenlerden…
Son yıllarda ise pek bir “demokrat”…
Ya da Dolunay dönüşmesi...
Radikal’den ayrılmış…
Kendi gerekçesine bakarsanız Türker bir çocuk kadar masum…
Genel yayın yönetmeni Eyüp Can ile dün yayınlanacak yazısı üzerine anlaşmazlık yaşamışlar...
Bu anlaşmazlığı karşılıklı çözememişler…
Radikal’de yayımlanmayan yazısı bütün internet âleminde var…
Yazıyı ben de okudum…
Ve karar verdim:
Radikal’i ben yönetseydim; bazı bölümlerinin, en azından bazı “terim”lerin kullanılmasına izin vermezdim…
Yahu şu bizim yazar milleti “köşe yazarlığı”nı ya da “eleştirmen”liği ne sanıyor?..
Önüne gelene küfür kâfir hakaret etmek mi?..
Olmayanı olmuş göstermek mi?..
Türker’in bence haklı olarak yayımlanmayan makalesinin içinde “dava konusu” olabilecek çok sayıda “cümle” ve “sıfatlandırma” var…
Onlar çıkarılsa yazının içeriği değişmeyecek ama belli ki Türker birilerine “hakaret” etme içgüdüsüyle yanıp tutuşuyor…
Kendisini “Beyaz Türklerin Engin Ardıç’ı” olarak konumlandırmayı kafasına koymuş…
Yayımlanmayan yazısının bir yerinde Bakın ne diyor:
“Şemdinli'de 20 küsur gündür süren savaş karşısında dilini dolaşıma sokabilen zevatın yaklaşımları…..”
Mevcut kanunlara göre Şemdinli’de günlerce süren "silahlı çatışma" için “savaş” terimini kullanmak “yasak” bir tanımlama…
Çünkü “savaş” meşru devletlerarasında olur ve hukuki meşruiyeti vardır…
Şemdinli’deki silahlı çatışmaları “savaş” olarak nitelemek terör örgütüne “meşruiyet” kazandırmaktır ve ceza yasalarımıza göre suçtur…
Yani…
Makaleyi o haliyle yayımlamamak bir genel yayın yöneteninin en doğal hakkıdır…
Bitmedi…
Bu da yine aynı yayımlanmayan makaleden bir bölüm:
“Taha Akyol ve onun gibi kimilerince sağın entelektüeli ilan edilmiş yorumcular, nesebi gayrı sahih stratejistler ordusundan beslenen köşe yazarları ve hükümet kaynakları, karşımıza zillerini takmış zafer çiftetellisiyle çıkıverdi.”
Yahu bir insana doğrudan “piç” demekle “nesebi gayrı sahih” demek arasında ne fark var?..
Birine “orospu” değil de “fahişe” denildiğinde hakaret ortadan kalkıyor mu?..
Kaldı ki o hakaret kelimeleri Taha Akyol’a karşı “küçültücü” bir ifadeyle birlikte kullanılıyor…
Ve o kadarla da kalınmıyor…
Hükümet kaynaklarının “Yalan”, terör örgütü basın organının ise “doğru” söylediği savunuluyor…
Hayır efendim…
“Ben istediğime inanır ve onu yazarım” diye bir basın özgürlüğü dünyada yok…
Irak operasyonu sırasında Amerikan ordusundan "ölenlerin sayısı" için ortaya atılan “yalan yanlış" iddialarla ilgili onlarca dava açıldı "dünyanın en özgür” ülkesinde…
Birisinin söylediği sözlerin “Yalan” olduğunu ileri sürmek bile o kişiye “yalancı” demek olarak kabul ediliyor ve ceza kanunlarında “iftira” suçu olarak tanımlanıyor…
Yani…
Bu bölümün yayımlanması bile bile suç işlemek oluyor…
Eyüp Can’ın bu bölüme de itiraz etmiş olması son derecede yasal ve hukuki de…
Ve bir de şunları okuyun lütfen:
“…. koskoca bir ordu olarak bir aya yakın zamandır çapulcu denilegelen, sayısı birkaç yüzle ifade edilen PKK gerillalarına karşı savaşmaktasın.”
Bu cümleler topluluğunun her yanı “suç”...
Yahu kardeşim;
Ortada savaş falan yok, silahlı çatışma var…
Dedim ya;
savaş olabilmesi için iki tarafın da meşruiyeti BM tarafından kabul edilmiş “Devlet” olması lâzım…
Terör örgütü BM tarafından “bağımsız Devlet” olarak tescil edildi de haberimiz mi yok?..
Haaaa…
Dersen ki “yahu aga ben öyle siyasi derinliği olmayan sıradan bir magazinciyim ama bana siyaset yaz dediler yazdım”, bak orasını bilemem…
Hâsılı…
Eski 28 Şubatçı Yıldırım Türker şimdi de üretilmiş haber üzerinden siyasal iktidarı küçük düşürmek, olmayan savaşı “varmış” gibi gösterip terör örgütünü meşrulaştırmak istemiş besbelli…
Ve…
İşinden olmuş…
Keşke en iyi bildiği işe “magazin gazeteciliği”ne devam etseymiş…
adnanberkokan@gmail.com