Yıldırım Türker habercilere nasıl seslendi?
"Ey haberciler; İrfan Aktan'ın sadece gazetecilik yapmış olduğu için hapse girecek olması korkunç bir haberdir, unutmayalım."
"Ey haberciler; İrfan Aktan'ın sadece gazetecilik yapmış olduğu için hapse girecek olması korkunç bir haberdir, unutmayalım. Sıra bizde." diyen Yıldırım Türker, "Henüz Radikal gazetesi yokken, savaşın en yoğun sürdüğü günlerde Express dergisinde yazmaya başlamıştım. Edebiyat ve sinemanın ışığı artık beni yatıştırmıyor, memleketin gidişatı üstüne düşünmek, düşündüklerimi paylaşmak benim için kaçınılmaz oluyordu." diyor ve şöyle devam ediyor:
"Express dergisi kanımca basınımızda çığır açmıştır. 19 yıllık yayın hayatında bilgi ve fikir üretimi, gazetecilik konularında ana akıma itirazları olan bir avuç genç gönüllünün sabahlara kadar çalıştığını, dergilerini bayilere elden dağıttığını hatırlarım. Yakınmadan, parasız yaşayıp karşılık olarak sadece dergilerinin matbaadan geldiği anın sevincine razı olarak benzersiz habercilik, unutulmaz söyleşiler; bütün dünyayı bahçesi olarak gören çocukların merak ve ilgisiyle taranmış bir insanlık haritası koydular önümüze."
GAZETECİ AKTAN 15 AY HAPSE MAHKUM OLDU
"Yıllardır Express'de haberlerini, söyleşilerini okuduğumuz kardeşim İrfan Aktan'ın bir yazısı üstüne sürmekte olan dava 15 ay mahkûmiyet kararıyla sonuçlandı. Dergi de para cezasına mahkûm oldu.
Yazıda örgüt propagandası yapıldığı anlaşılmış.
İrfan Aktan, saygın memleket medyasında yazılarından, haberlerinden en çok yararlandığım, saptamalarından en çok alıntı yaptığım yazarlardan biridir.
Emmi oğlum ya da twitter yoldaşım olduğundan değil güvendiğim, inandığım, çalışkanlığına ve dürüstlüğüne hayranlık duyduğumdan kardeşimdir İrfan.
Kürt açılımının Habur engebesi sırasında yazmış olduğu kapsamlı bir haber yazısı nedeniyle PKK propagandisti ilan edilmişliği karşısında ne hissedeceğimi bilemiyorum."
CEZA SÖYLEŞİDEN ALINTILANAN BİR CÜMLEYE VERİLDİ
Express'in Eylül 2009 sayısında çıkan yazısının spotu şöyle: "Tayyip Erdoğan Kürt açılımında geldikleri aşamaya dair adeta ara rapor vermek üzere ABD'nin yolunu tutarken, biz de DTP ve PKK tarafından "ertelenen" Ramazan Bayramı'nda bölgeye yollandık. 8-15 Eylül'de Çukurca'daki operasyonlarda sekiz PKK'linin öldürülmesi üzerine, bayram bütün bölgede yürüyüş ve protestolara sahne oldu. PKK'lilerin cenazeleri kitlesel gösterilerle memleketlerine yollanırken, tarihte belki de ilk defa, bölgede Ramazan Bayram kutlanmadı."
Dolayısıyla bu haber, masabaşında kotarılmış, yazarın fikir ve kararlarını beyan ettiği bir makale değil.
Ceza almasının gerekçesiyse iki PKK militanı ve bir PKK yöneticisiyle yapmış olduğu söyleşilerden alıntılanmış birkaç cümle. Avukatının da belirttiği gibi, "Ötüm gayenin habercilik olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. Tüm Türkiye'nin adeta kilitlendiği, gündemin bir numaralı maddesi haline gelen bir konu olan 'Demokratik Açılım / Kürt Açılımı' konusunda yazılan bir haber söz konusudur. Haber masa başından değil, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde konunun aktörleriyle yapılan görüşmelerle ve güncel tüm kaynaklar değerlendirilerek yazılmıştır. Ankara'da ve medyada tartışılan konu hakkında, konunun tam ortasında yer alanların ne düşündüğü, bu projeye nasıl baktığı yansız bir biçimde okura aktarılmıştır."
Pekâlâ benim ve birçok yazarın bölgede yaptığı söyleşilerinden, haberlerinden alıntılar yapmakta bir beis görmediğimiz (ve üstüne koğuşturulmadığımız) İrfan Aktan neden seçildi? Neden yıllardır PKK üst yöneticileriyle söyleşiler yapan gazeteciler, koğuşturmaya uğrasalar da sonunda hak yerini buldu, gazetecilik kazandı da İrfan gözlerimizin önünde bu cezaya çarptırıldı? Genç olduğundan mı? Korunaksız bulunduğundan mı? Yüksekovalı bir Kürt olduğundan mı? Irfan'ın savunmasından okuyalım:
SAVUNMASINDA NE DEDİ?
'Bölgede ve Kandil'de Hava Durumu/ Mücadele Olmazsa Çözüm
Olmaz' başlıklı makalemde iki PKK militanının görüşlerine ve
duygularına da yer verdim. Zira bir grup PKK'lının Habur'dan
Türkiye'ye girişi arifesinde (makalemin yayımlandığı tarih 15 Ekim,
Habur'dan yapılan girişlerin tarihi ise 19 Ekim 2009) örgütün tek
bir görüşünün olmadığını, bir grup Türkiye'ye gelmeye hazırlanırken
bir grubun da silahlı eylemlerini sürdürme taraftarı olduğunu
aktarmaya ve bunun üzerinden örgütün tavrını analiz etmeye
çalıştım. Ancak iki sıradan örgüt militanının anlatımlarının,
örgütün tutumunu yansıtmaya yetmeyeceğini de makalemde şu sözlerle
belirttim: "İki militanın görüşlerinden hareketle PKK'nın 'açılım'ı
nasıl değerlendirdiği konusunda bir fikre varmak doğru olmaz
elbette. Zira son dönemde, örgüt içinde AKP'nin 'açılım' projesini
farklı farklı yorumlayanlar var..." Makalenin devamında örgütün
yayın organlarından ki bu yayın organlarının satışı serbesttir- ve
çeşitli kaynaklardan bu analizimi temellendirmeye çalıştım. Örgütün
silah bırakmaya niyeti olduğuna dair genel değerlendirmelerin
kamuoyunu yanıltabileceğini, Hakkâri'nin Depin mıntıkasında
ailesiyle piknik yapan iki polis memuruna yönelik saldırıyı, örgüt
yöneticilerinin 'mücadele olmazsa olmaz' sözünü aktararak
hatırlatmaya çalıştım. Aynı makalede şöyle bir ifade de kullandım.
"Cemil Bayık, TBMM'nin açıldığı gün çarpıcı bir açıklama yaptı.
'Süreç savaş yönünde gelişiyor, savaş kaçınılmaz görünüyor.' (...)
Bayık'ın bu açıklamasının inisiyatifi ele geçirmek için yapılmış
bir politik şantaj olup olmadığını önümüzdeki günlerde
göreceğiz..." Böylesine bir analizle örgütün propagandasını yapmak
imkânsızdır. Zira yargıya konu olan makalede örgüt yöneticilerinden
birinin şantaj yapma ihtimaline işaret ediliyor. Böylece bir yandan
örgütün bazı üyelerini Habur'dan Türkiye'ye gönderirken diğer
yandan eylem hazırlığı içinde olduğuna dair değerlendirme
yapılıyor...
Makalenin kaleme alındığı tarihe bakıldığında, Türk medyasından pek
çok gazetecinin, örgütün açılım sürecine dair görüşünü anlamak
için, örgüt mensupları veya yöneticileriyle mülakatlar yaptığı
hatırlanacaktır. Bu mülakatların bazı örneklerini önceki duruşmada
sayın mahkeme heyetine sunmuş bulunmaktayız. Keza gazeteci Hasan
Cemal'in Kandil'de görüştüğü PKK yöneticilerinden Murat
Karayılan'ın açıklamaları hakkında İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın
12 Mayıs 2009 tarihinde "Biz olup biteni her şeyi dikkatle
izliyoruz, dikkatle not ediyoruz" diyerek örgütten gelen haberleri
izlediklerini ifade ettiği hatırlanacaktır. Zira Türkiye'nin,
devlet olarak PKK konusunda geliştireceği politika, toplum olarak
göstereceği tavır, gazetecilerin örgüt mensuplarıyla yaptığı
görüşmeler neticesinde belirleniyor. Bu bakımdan gazetecilerin
faaliyetlerini tamamen objektif faaliyetler olarak değerlendirmek
gerekiyor. Zira örgüt mensuplarıyla yapılan mülakatlar, örgütün
propagandasından tamamen uzak, olay ve olgular hakkında kamuoyunu
bilgilendirmeye yöneliktir. Aksi takdirde biz gazeteciler, yaklaşık
30 yıldır Türkiye'yi kasıp kavuran bir hadise hakkında haber veya
analiz yapamaz, bilgi aktaramaz duruma geliriz. Oysa dünyadaki tüm
demokrasilerde olduğu gibi Türkiye'de de basın faaliyetine yasal
icazet verilmiştir. Gazeteciler halkı kin ve düşmanlığa teşvik
etmedikleri, suçu ve suçluyu övmedikleri, şiddeti yüceltmedikleri,
yıkıcı faaliyetlerin propagandasını yapmadıkları, gerçekleri
çarpıtmadıkları sürece, yaşanan olayları, karşılaşılan olguları
röportajlar yaparak, bilgi ve belge toplayarak, arşiv taraması
yaparak faaliyetlerini sürdürebil-mektedirler. Davaya konu olan
makalemiz de tamamen böyle bir faaliyetin ürünüdür ve makalenin
hiçbir yerinde şiddet, tedhiş, ülkenin bütünlüğüne yönelik
faaliyetler övülmemiş, yüceltilmemiş; aksine, bu faaliyetlerin
sonlanıp sonlanmama ihtimalleri analize tabi tutulmuştur. Bu analiz
için de örgüt militanlarının ruh hallerini yansıtan açıklamalara
yer verilmiştir. Ancak bu açıklamaların, haberin yazarı tarafından
tasvip edildiğine dair en ufak imada dahi
bulunulmamıştır."
Yıldırım Türker'in bugün Radikal'de yayınlanan yazısının
tamamına ulaşabilirsiniz.