Yıldıray Oğur'dan o suçlamaya cevap...
Yıldıray Oğur “Bana solcular adam öldürüyor dedirtemezsiniz” yazısına gelen "çarpıtma" suçlamasına geniş bir açıklamayla yanıt verdi...
GAZETECİLER.COM
Taraf yazarı ve yöneticisi Yıldıray Oğur, yönetmen İshak Işıtan'ın iddialarına geniş bir açıklamayla yanıt verdi. Oğur, 1977 1 Mayıs günün Taksim meydanında mitingi filme alan Işıltan'ın tanıklığına başvurmuş ve aldığı açıklamaları Taraf'ta yaınlamıştı. Ancak, Işıtan, yaptığı açıklamayla Oğur'un sözlerini çarpıtarak gerçeği yanıstmadığını ve gazetecilik değerlerini çiğnediğini duyurmuştu.
Suçlamalara karşı ilk olarak Twitter'da yanıt veren Oğur çarpıtma iddialarını red etmişti. Oğur, Gazeteciler.com'a yaptığı açıklamada ise iddialara geniş bir yanıt verdi. Suçlamaları red eden Taraf yazarı, Işıtan ile yaptığı görüşme sonrasında kaleme aldıklarını yayınlanmadan kendisine de gönderdiğini ancak yanıt alamadığını vurguladı.
İşte Yıldıray Oğur'un yaptığı açıklama:
İshak bey,
Mailinizi çok üzülerek okudum. Sayfalarca not aldığım, bir saati geçen bir telefon görüşmesinden sonra yazdığım ve sizin hikâyenizi aktarmaya çalıştığım bir yazının karşılığı bu olmamalıydı.
Eğer sözlerinizi çarpıtmak isteseydim, yazıyı yayınlamadan önce size göndermezdim.
Önce bazı yanlış anlama kaynaklı olduğunu düşündüğüm, hakarete varan
itirazlarınızı cevaplandırayım.
En çok üzüldüğüm, şu cümleyle ilgili kastımın tam tersini anlamanız:
''Belki o da komplonun içindedir, kim bilir? Bundan sonrası tıbbın ilgi sahasına giriyor ama...'
Şimdi paragrafın tamamını hatırlayalım:
"Kopyalardan ikisini güvenli yerlere saklamış. 12 Eylül Darbesi'nden beş hafta önce de apar topar Türkiye'yi terk etmiş. 1 Mayıs için "Binlerce silah patladı. Nasıl karar verebiliriz komplo olduğuna. O ilk ateşi açan provokatör de olabilir, ateşli bir militan da" diye kanaatini bildiriyor. Ama onun çektiği görüntüler üzerinden yürüyen bir komplo teorisi de ilk elden açıklamalarıyla açıklığa kavuşuyor. Belki o da komplonun içindedir, kim bilir? Bundan sonrası tıbbın ilgi
sahasına giriyor ama… "
İshak bey, burada "Bundan sonrası tıbbın sahasına girer" demek şu demek: Bu olayın şahidinin sözlerine de inanmıyorsanız, artık sizin bu komploculuğunuzla biz değil doktorlar ilgilenmeli. Bu tıbbi bir meseledir çünkü.
Burada size bir itham yok, tam tersine sizin sözlerinize bir güven var. Bunu nasıl yanlış anlarsınız anlayamıyorum. Bu Türkçe’de yaygın kullanılan bir satirizmdir. Okuyan herkes de emin olun bunu böyle anlamıştır.
İkincisi: Sendika.org isimli siteye yaptığınızı yalanlamada, o görüntüleri ilk ateşin açılmasından sonra çektiğinizi, benim bunu çarpıttığımı söylemişsiniz. Buyurun yazıda okuyun o bölümü:
"Saat tam 7'ye çeyrek kala iki grubun karşı karşıya geldiği Tarlabaşı'ndan bir el silah sesi duyuldu. Bir anda ölüm sessizliğine büründü meydan. Çıt çıkmıyordu. 30 saniyelik sessizlikten sonra 20-30 bin silah aynı anda patlamaya başladı. Sanki savaş meydanında iki ordu karşı karşıya gelmiş gibiydi. Kürsüden 'Sular İdaresi'nden ateş açılıyor' anonslarını duyunca karımı binada bırakıp, kameramla birlikte dışarı attım kendimi. Atatürk heykelinin oradaki çimlerin üzerine mevzilenip çekmeye başladım."
İshak Işıtan tam o noktadan o ünlü dört saniyelik görüntüyü çekmiş. Pek çok teoriye kaynaklık eden o ânı bilinenden farklı anlatıyor ama: "Sular İdaresi üzerindeki silahlı iki sivili çektim. Ama ateş etmiyorlardı. Doğruyu söylemek gerek. Ateş açtıklarını görmedim ben. Belki kontrol için çıkmışlardı oraya. Yalan söylemem."
Burada nasıl bir çarpıtma var? Silah sesinden sonra o görüntünün çekildiği açıkça ifade edilmemiş mi? Bunun neresini yalanlıyorsunuz, onu da anlamak mümkün değil.
Ve son iki iddianız.
Kendimden şüpheye düşüp notlarımdan yeniden kontrol ettim. Yanlış hatırlıyor olabilirsiniz. Sonradan pişman olup söylemekten vazgeçmiş olabilirsiniz. Kanada’da sabah 7’ydi sizinle konuşurken, yanlış formülize etmiş olabilirsiniz. Ama bana silahlı insan görüntülerini kimseye zor durumda bırakmamak için kestiğinizi, bunun 24 saat sürdüğünü söylediniz. Ben bunu size iki kez teyit ettirdim. Kesinlikle aranan beş kişi gibi bir özel durumu anlatmadınız. Anlatsaydınız mutlaka yazardım.
Ayrıca savcıya "katiller, suçlular bu görüntüde değil savcım" dediğinizi söylediniz, ardından da gülerek bana "tam doğru değildi tabii bu ama" dediniz telefonda. Bu cümleyi kafamdan uyduracak kadar zengin bir muhayyile gücüm yok.
Bunları nasıl inkâr ettiğinizi anlamam mümkün değil. Sizin vicdanınıza
bırakıyorum bunu. Başka da yapabileceğim bir şey yok. Sizin sözünüze karşı benim sözüm.
Bugüne kadar kendisine emanet edilen sözlere ihanet etmemiş genç bir
gazeteciyi çok kırdığınızı bilmenizi isterim.
Yine de röportajdan rahatsızsanız sizinle yeniden konuşabilirim.
Ama önce lütfen bu açıklamaları okuyun. Ve birine terbiyesiz ve ahlaksız demeden önce yeniden düşünün.
Elimde sizinle olan görüşmemizin ses kaydı maalesef yok ama biliyorum ki sizin elinizde bütün bu tartışmaları anlamsızlaştıracak bir kayıt var. Sabah 07’den akşam geç saatlere kadar 1 Mayıs 1977’nin, meydanı en iyi gören yerden çekilmiş görüntüleri. Belki bir gün o görüntüleri de sansürsüz bir siteye yüklerseniz ve böylece gerçeğin ortaya çıkmasına katkı yaparsınız.
Taraf yazarı ve yöneticisi Yıldıray Oğur, yönetmen İshak Işıtan'ın iddialarına geniş bir açıklamayla yanıt verdi. Oğur, 1977 1 Mayıs günün Taksim meydanında mitingi filme alan Işıltan'ın tanıklığına başvurmuş ve aldığı açıklamaları Taraf'ta yaınlamıştı. Ancak, Işıtan, yaptığı açıklamayla Oğur'un sözlerini çarpıtarak gerçeği yanıstmadığını ve gazetecilik değerlerini çiğnediğini duyurmuştu.
Suçlamalara karşı ilk olarak Twitter'da yanıt veren Oğur çarpıtma iddialarını red etmişti. Oğur, Gazeteciler.com'a yaptığı açıklamada ise iddialara geniş bir yanıt verdi. Suçlamaları red eden Taraf yazarı, Işıtan ile yaptığı görüşme sonrasında kaleme aldıklarını yayınlanmadan kendisine de gönderdiğini ancak yanıt alamadığını vurguladı.
İşte Yıldıray Oğur'un yaptığı açıklama:
İshak bey,
Mailinizi çok üzülerek okudum. Sayfalarca not aldığım, bir saati geçen bir telefon görüşmesinden sonra yazdığım ve sizin hikâyenizi aktarmaya çalıştığım bir yazının karşılığı bu olmamalıydı.
Eğer sözlerinizi çarpıtmak isteseydim, yazıyı yayınlamadan önce size göndermezdim.
Önce bazı yanlış anlama kaynaklı olduğunu düşündüğüm, hakarete varan
itirazlarınızı cevaplandırayım.
En çok üzüldüğüm, şu cümleyle ilgili kastımın tam tersini anlamanız:
''Belki o da komplonun içindedir, kim bilir? Bundan sonrası tıbbın ilgi sahasına giriyor ama...'
Şimdi paragrafın tamamını hatırlayalım:
"Kopyalardan ikisini güvenli yerlere saklamış. 12 Eylül Darbesi'nden beş hafta önce de apar topar Türkiye'yi terk etmiş. 1 Mayıs için "Binlerce silah patladı. Nasıl karar verebiliriz komplo olduğuna. O ilk ateşi açan provokatör de olabilir, ateşli bir militan da" diye kanaatini bildiriyor. Ama onun çektiği görüntüler üzerinden yürüyen bir komplo teorisi de ilk elden açıklamalarıyla açıklığa kavuşuyor. Belki o da komplonun içindedir, kim bilir? Bundan sonrası tıbbın ilgi
sahasına giriyor ama… "
İshak bey, burada "Bundan sonrası tıbbın sahasına girer" demek şu demek: Bu olayın şahidinin sözlerine de inanmıyorsanız, artık sizin bu komploculuğunuzla biz değil doktorlar ilgilenmeli. Bu tıbbi bir meseledir çünkü.
Burada size bir itham yok, tam tersine sizin sözlerinize bir güven var. Bunu nasıl yanlış anlarsınız anlayamıyorum. Bu Türkçe’de yaygın kullanılan bir satirizmdir. Okuyan herkes de emin olun bunu böyle anlamıştır.
İkincisi: Sendika.org isimli siteye yaptığınızı yalanlamada, o görüntüleri ilk ateşin açılmasından sonra çektiğinizi, benim bunu çarpıttığımı söylemişsiniz. Buyurun yazıda okuyun o bölümü:
"Saat tam 7'ye çeyrek kala iki grubun karşı karşıya geldiği Tarlabaşı'ndan bir el silah sesi duyuldu. Bir anda ölüm sessizliğine büründü meydan. Çıt çıkmıyordu. 30 saniyelik sessizlikten sonra 20-30 bin silah aynı anda patlamaya başladı. Sanki savaş meydanında iki ordu karşı karşıya gelmiş gibiydi. Kürsüden 'Sular İdaresi'nden ateş açılıyor' anonslarını duyunca karımı binada bırakıp, kameramla birlikte dışarı attım kendimi. Atatürk heykelinin oradaki çimlerin üzerine mevzilenip çekmeye başladım."
İshak Işıtan tam o noktadan o ünlü dört saniyelik görüntüyü çekmiş. Pek çok teoriye kaynaklık eden o ânı bilinenden farklı anlatıyor ama: "Sular İdaresi üzerindeki silahlı iki sivili çektim. Ama ateş etmiyorlardı. Doğruyu söylemek gerek. Ateş açtıklarını görmedim ben. Belki kontrol için çıkmışlardı oraya. Yalan söylemem."
Burada nasıl bir çarpıtma var? Silah sesinden sonra o görüntünün çekildiği açıkça ifade edilmemiş mi? Bunun neresini yalanlıyorsunuz, onu da anlamak mümkün değil.
Ve son iki iddianız.
Kendimden şüpheye düşüp notlarımdan yeniden kontrol ettim. Yanlış hatırlıyor olabilirsiniz. Sonradan pişman olup söylemekten vazgeçmiş olabilirsiniz. Kanada’da sabah 7’ydi sizinle konuşurken, yanlış formülize etmiş olabilirsiniz. Ama bana silahlı insan görüntülerini kimseye zor durumda bırakmamak için kestiğinizi, bunun 24 saat sürdüğünü söylediniz. Ben bunu size iki kez teyit ettirdim. Kesinlikle aranan beş kişi gibi bir özel durumu anlatmadınız. Anlatsaydınız mutlaka yazardım.
Ayrıca savcıya "katiller, suçlular bu görüntüde değil savcım" dediğinizi söylediniz, ardından da gülerek bana "tam doğru değildi tabii bu ama" dediniz telefonda. Bu cümleyi kafamdan uyduracak kadar zengin bir muhayyile gücüm yok.
Bunları nasıl inkâr ettiğinizi anlamam mümkün değil. Sizin vicdanınıza
bırakıyorum bunu. Başka da yapabileceğim bir şey yok. Sizin sözünüze karşı benim sözüm.
Bugüne kadar kendisine emanet edilen sözlere ihanet etmemiş genç bir
gazeteciyi çok kırdığınızı bilmenizi isterim.
Yine de röportajdan rahatsızsanız sizinle yeniden konuşabilirim.
Ama önce lütfen bu açıklamaları okuyun. Ve birine terbiyesiz ve ahlaksız demeden önce yeniden düşünün.
Elimde sizinle olan görüşmemizin ses kaydı maalesef yok ama biliyorum ki sizin elinizde bütün bu tartışmaları anlamsızlaştıracak bir kayıt var. Sabah 07’den akşam geç saatlere kadar 1 Mayıs 1977’nin, meydanı en iyi gören yerden çekilmiş görüntüleri. Belki bir gün o görüntüleri de sansürsüz bir siteye yüklerseniz ve böylece gerçeğin ortaya çıkmasına katkı yaparsınız.