Yıldıray Oğur'dan Aslı Aydıntaşbaş'a 4 yıl neden sustun sorusu

Yıldıray Oğur, kendisini eleştiren yazar Aslı Aydıntaşbaş'a öyle bir yanıt verdi ki...

Türkiye gazetesi yazarı Yıldıray Oğur, bugünkü yazısında dört yıl boyunca belgeyi kendisinin verdiğini açıklamayan yazar Aslı Aydıntaş'a tepki gösterdi.

Dönemin Sabah gazetesi Ankara temsilcisi Aslı Aydıntaşbaş, 2006'da kendisine sarı zarfta ulaştırılan Ergenekon şemalı kağıtları manşetten belge diye yayınladıktan 5 gün sonra Doğu Perinçek'e vermiş.

Perinçek'in evinden çıkan ve 2008'te tutuklanmasına gerekçe gösterilen Ergenekon belgesini Aslı Aydıntaşbaş, 4 yıl sonra 2012'de kendisinin verdiğini itiraf etmiş.

Oğur, 2008'de Perinçek'in evinde ortaya çıkan belgenin çarpıcı ayrıntılarını ve Aydıntaşbaş'ın 4 yıllık suskunluğunu bugünkü köşesinde böyle yazdı:

"SARI ZARF İÇİNDE GELMİŞ KAĞITLARI DERİN DEVLETİN ANAYASASI DİYE SÜRMANŞET YAPMAK SAHİDEN TUHAF BULUNABİLİR"

"(...)@asliaydintasbas Yıldıray Oğur’un ifadesi sızmış. Kafede buluşup belge alışverişi yapıyorlarmış. Ama nasılsa bu tuhaf gelmemiş ona…

Bir haber için biriyle cafede buluşmanın Aslı Aydıntaşbaş’a tuhaf gelmesi anlaşılır. Yıllarca Genelkurmay karargâhında, askerî brifinglerde, ABD büyükelçiliğinde en üst düzeyde doğrudan bilgilendirilmiş bir gazeteci için bir haber peşinde bir cafeye gitmek gazetecilikten sayılmıyordur muhtemelen.

İfadede ve haberde “haber olacak belge vermişti” geçmesine rağmen bunu “Belge alışverişi” diye yazmak da herhalde askerî vesayet yıllarından kalma bir hakikati eğip büküp çarpıtma hastalığı ve az sonra görüleceği üzere bir tür mesleki deformasyon olsa gerek…

Size haber için belge getirmeyi vadeden biriyle bir cafede buluşmak, doğrudan haber kaynağına soru sormak, sonra bunu kendi kaynaklarından teyit edip haber yapmakta tuhaf olan bir şey yok.

Ama gazeteye sarı zarf içinde gelmiş kâğıtları “derin devletin anayasası” diye sürmanşet yapmak sahiden tuhaf bulunabilir. Tıpkı, 26 Mayıs 2006’da Sabah gazetesinin yaptığı gibi.

O gün Sabah gazetesi “Ergenekon Anayasası” sürmanşetiyle çıktı. İç sayfadaki başlık da “İşte derin devletin gizli anayasası”:
Haberin iddialı girişi de şöyleydi: “SABAH gazetesi, varlığı güvenlik güçleri ve istihbarat tarafından uzun süredir bilinen ve yöneticileri arasında akademisyen, emekli asker ve güvenlik güçlerinden ayrılan isimlerin de olduğu Ergenekon’un ‘anayasasını’ ele geçirdi.”

ASLI AYDINTAŞBAŞ İMZALI ERGENEKON BELGESİ

2006’dan bahsediyoruz. Ergenekon davası henüz başlamamış. Haberin altındaki imza kimindi dersiniz? Dönemin Sabah Ankara Temsilcisi Aslı Aydıntaşbaş’ın.
Olabilir, her gazeteci yanılabilir, kandırılabilir, heves eder, acele eder. Başıma geldiği için buna söyleyecek bir şeyim yok.
Ama ya peki sonra?
Türkiye, Ergenekon’un Analiz ve Yeniden Yapılanma belgeleriyle bu ve benzer haberlerle tanışmış oldu.
İki yıl sonra en büyük delil olarak o belgenin evinden çıkması gösterilerek Ergenekon yöneticiliğiyle suçlanıp tutuklananlardan biri de Doğu Perinçek’ti.
Perinçek 2008’de bu belge yüzünden Ergenekon yöneticiliğinden tutuklandıktan sonra, mahkeme safhasında hep aynı şeyi söyledi: “Ben bu belgeyi Aslı Aydıntaşbaş’tan almıştım.”

Aydınlık arşivini karıştırırken Perinçek’in Aydıntaşbaş’a bunu açıklaması için yazdığı mektuplarla da karşılaşıyorsunuz.

Aydıntaşbaş’ın yapacağı şey basitti. Haberinin doğruluğu ya da yanlışlığıyla ilgili bir hesaplaşma değil, gayet basit bir şey. “Perinçek doğru söylüyor” ya da “Perinçek yalan söylüyor” demek. Bir yazısının dibine küçük bir not düşmek…

Bir gazeteci haberinin arkasında durabilir, bu yüzden hata da yapmış olabilir, haber kaynağını da saklayabilir ama bir belge yüzünden bir terör örgütünün yöneticiliğiyle suçlanan birine o belgeyi kendisinin verip vermediğini açıklamak için herhangi bir gazetecilik kuralına ihtiyaç yok. Bu vicdani bir görevdir.

“Aydıntaşbaş’a mektup” yazısında Perinçek de öyle yazmış:

“Sizin Ergenekon duruşmalarının başladığı 21 Ekim 2008 gününden sonra, Ergenekon Temel belgesini 31 Mayıs 2006 günü bana verdiğinizi köşenizde yazmanızı 4 yıl bekledim. Gazeteci dürüstlüğü, hak ve adaletin yanında olmak bunu gerektirirdi.”

Çünkü açıklama 4 yıl sonra geldi. Eylül 2012’de Aslı Aydıntaşbaş Ergenekon davasına Perinçek’in avukatları tarafından tanık olarak çağrılınca ancak gerçeği açıkladı:

“Danıştay cinayetinden sonra Ergenekon her yerde tartışılıyordu. Ergenekon Analiz ve Yeniden Yapılanma belgesi zarf içinde bana gönderildi. Bu belgeyi Doğu Perinçek’in yazdığı söyleniyordu. Perinçek ile konuşmanın iyi bir gazetecilik olduğunu düşündüm. Perinçek’e belgeyi incelemesi için verdim.”

Savcıyla arasında da şöyle bir diyalog geçti:

Savcı: O belgeyi nereden buldunuz?
Aydıntaşbaş: Zarfla bana geldi. Zarfta herhangi bir isim yoktu.
Savcı: Yazıyı işaretlediniz mi?
Aydıntaşbaş: Ünlem işaretleri bana ait.
Savcı: Sağ üstte “ERGENEKON” yazısı size mi ait?
Aydıntaşbaş: Ergenekon yazısı bana ait
Savcı: Doğu Perinçek’in el yazısına benzettim.
Aydıntaşbaş: Hayır, benim yazım.

Yani Perinçek altı yıl boyunca Aydıntaşbaş’tan aldığı bir belgeyi yazmakla ve örgütün yöneticiliğini yapmakla suçlanıp hapiste yattı. Belgenin üzerindeki Ergenekon el yazısının dahi Perinçek’e ait olmadığının ortaya çıkması için dört yıl geçmesi gerekti.

Çünkü o el yazısının sahibi sustu. Dört yıldır beklenen yazıyı da ancak ifadesini verdikten sonra yazdı. Tuhaf bir yazıydı:

“Ben de o dönemde hırslı ve hızlı bir Ankara temsilcisi olarak, gazeteye bir zarf içinde gelen ‘Ergenekon’ yapılanmasıyla ilgili belgeyi ‘İşte Ergenekon Anayasası’ diye Sabah’ta yazdım. Hay yazmaz olaydım! Ne bileyim birkaç yıl sonra bu konunun dallanıp budaklanıp Türkiye’nin en tartışılan davası hâline geleceğini… O yazı benim için çoktan unutulmuş, yüzlerce eski köşe yazısından sadece biri. Ancak arkamdaki sanıklar için söylediğim her söz, hayati önem taşıyor… Ben bile günün sonunda perişanım. Mahkemedeki ufak gerilimleri bile kaldırmak zor. Filmlerdeki gibi viski bardağını doldurup kafaya dikmek istiyorum. Oysa onlar, yıllardır bu filmi her gün, her an yaşıyorlar. Hakimiyle, sanığıyla, savcısıyla kimsenin orada olmak istemediği bir dava bu bence… Ne diyeyim. Allah herkese kolaylık versin…”

Ergenekon davası işte bir Ankara gazetecisine gönderilen o sarı zarfın içinden çıkan belgelerle başladı. Perinçek o gazeteciden aldığı belgeler yüzünden 6 yıl hapis yattı. O gazeteci de dört yıl boyunca belgeyi kendisinin verdiğini açıklamadı.
Belge alışverişi mi demiştiniz? İsterseniz o defterleri hiç açmayalım."