Yıldıray Oğur'dan Ahmet Altan'a çok sert yanıt

Yıldıray Oğur, "Ahmet Bey... kariyerinizi Kemalist Cumhuriyet gazetesinde yeni derin devlet olan bir çetenin yalanlarını savunurken tamamlıyorsunuz." yazdı.

"Cemaatçilere göre Taraf’taki MİT’çiyim. Cemaatçilerin Ergenekoncu ilan edip hapse attığı Ahmet Şık’a göre ise “cemaat kontenjanından Taraf’a yerleştirilmiş” çete üyesiyim" diyen Türkiye gazetesi yazarı Yıldıray Oğur, köşesinde Ahmet Altan'ın dün kendisi için yazdıklarına sert bir yanıt verdi.

"Balyoz haberi için tutuklanmamı isteyen tutuklanmış gazeteci Ahmet Şık’ın gazetesi Cumhuriyet’te, Balyoz haberini yapan Taraf’ın eski Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan Balyoz darbesini ve haberi savunan bir yazı yazdı." diyerek meselenin garabetine dikkat çekmeye çalışan Yıldıray Oğur şöyle devam etti:

Bana itirafçı dediğiniz için kızmadım... Bana kullanışlı aptal dediğiniz için de kızmadım... Bebeğim doğduğunda haberim olmadan sigortamın kesilmesine, işten çıkarılmama kızmadım... Ama kariyerinizi Kemalist Cumhuriyet gazetesinde yeni derin devlet olan bir çetenin yalanlarını savunurken tamamlıyorsunuz. İşte bu yüzden çok üzgünüm ve size çok kızgınım Ahmet Bey…

İşte Yıldıray Oğur'un yazısından çarpıcı bölümler:

AHMET ALTAN MEYDAN OKUDU AMA HABERLERİ OKUMUYOR

"... İşte tüm bu karmaşa içinde Ahmet Altan en iyi yaptığı işi yaptı yine; meydan okudu: “Ben buradayım, benimle konuşun!”
“Peki neredesin? Hatta “Neden kurucusu olduğun gazetede değil de Balyoz davasına karşı çıkan Cumhuriyet’tesin” sorusu dün gün boyu soruldu.
Benim bir cevabım var. İki yıl önce bıraktığım yerde Ahmet Bey. Son iki yılı hiç yaşamamış. Saatler onun için durmuş. Eski Taraf’ın Genel Yayın Yönetmeni olarak Yeni Taraf’ta. Bu 40 yıldır aynı yerde durmakla övünen onun kuşağı için iltifatların en büyüğü…

Ama talihin bir cilvesi. İki yıl önce ipleri koparan son polemiğimizin nihai olarak bittiği yerde yeniden karşılaştık. İki yıl önce çözüm sürecinin ilk sinyalleri geldiğinde “Işığı görüyorum, buradan barış çıkabilir” temalı yazıları yazdığımda kendisinden epey hakaret, aşağılanma işitmiş, bunun üzerine gazete yazı işlerinden ayrılmıştım.

(...)

Bir tek şey hiç değişmemiş. Ahmet Bey meydan okumayı seviyor ama uğruna meydan okuduğu belgeleri/haberleri hâlâ okumuyor.

ALTAN İÇİN GAZETECİLİK %99 KİBİR %1 DÜRÜSTLÜK VE CESARET

“Bana sorarsanız gazetecilik yüzde doksan dokuzu alçaklık ve korkaklık, yüzde biri ise dürüstlük ve cesaret olan bir meslektir”
demişti bir konuşmasında. Ama galiba onun için bu oran 99’u kibir, yüzde biri ise dürüstlük ve cesaret.
Bir gazeteci için yedi büyük günahın en büyüğü alçaklık, çoluk çocukluk, aptallık değil kibir olmalı. Kibir şüpheyi öldürür çünkü.

Ahmet Bey, hâlâ ve yanlış argümanlarla Balyoz davası ve haberini sadece kibrinden dolayı savunmuyor. O aslında Türkiye’de hâlâ devam eden bir gazetecilik kuşağının da mensubu. Onun için Balyoz bir haber değil, savunulması gereken bir dava. Gazetecilikle-dava adamlığı, gazetecilikle- politik aktörlüğün birbirine karıştığı anlardan biri daha bu…

Ve tabii o ne kadar Atakürt yazısının yazarı olsa da İlhan Selçuk’un, Yaşar Kemal’in arkasından ağabey yazıları yazacak kadar Birinci Cumhuriyet kuşağının bir mensubu. Günün sonunda Cumhuriyet gazetesine dönmesi o yüzden şaşırtıcı değil.
O yüzden gazeteci olarak durması gereken yerde değil, politik olarak durması gereken yerde mevzileniyor. Ahlak üzerinden açtığı tartışmada, bizi hedef alarak arkasındaki kalabalığı çoğaltmaya çalışıyor.  O yüzden ortaya yeni çıkan bilgi ve belgeleri değerlendirip eski bir haber için yıllar sonra bile olsa yanılmış olduğunu söylemek, o haber için okurlardan özür dilemek utanç verici bir itirafçılık. Hatayı türlü sahtekârlıklar savunmaya devam etmek ise tutarlı, cesur ve korkusuz olmak…
O yüzden meydan okumak, belge okumaktan daha haysiyetli bir iş onun için.
Ama maalesef Ahmet Bey yine sadece meydan okumuş, belge/haber okumamış.  

BİR KAÇ KURUŞ İÇİN HİZMETÇİLİK YAPAN ZAVALLI ÇOCUKLAR DA YOK Kİ

“Birkaç kuruş için oda hizmetçiliği yapan zavallı çocuklar” da yok ki etrafınızda hatalarınızı düzeltsin, size doğru haberin çıktısını getirsin…
Ama bari Balyoz davasını, meydan okumadan bir daha okusaydınız. Hem de şöyle laflar etmeden önce:
“O haberi basan, o haberi basmaya karar veren, Balyoz’un bir darbe hazırlığı olduğundan bir an bile kuşku duymayan adam benim. Hadi gelin bir konuşalım bakalım, Balyoz planları 'devletin gizli kalması gereken' bilgisi miymiş?”
Bir an için kuşku duymamak bir gazeteci için büyük bir erdem sayılmaz tabii. Hele de ortaya bu kadar aleyhte delil döküldükten sonra. Yine de kabul, haydi geldik konuşalım. Keşke bu konuşmayı yıllar önce gazetedeyken yapabilseydik.

(...)

KEŞKE YASEMİN HANIM'IN YAZISINI OKUSAYDINIZ


Keşke böyle bir yazı yazmadan önce, yazdığı yazıda iyi bir gazeteci olarak Balyoz haberine mesafe koyduğunu anladığım Yasemin Hanım’ın yazısını okusaydınız. Keşke kibre biraz ara verip “Araya sahte belgeler karıştı mı karışmadı mı, o sorunun cevabını verecek bir yazılım uzmanlığına sahip değilim” diyerek devam ettirseydiniz pozisyonunuzu. Bol vaktiniz var, Newsroom’un ilk sezonunun son bölümlerini, yeni sezonun ilk bölümlerini izleyip, bizim durumumuza düşmüş bir haber merkezinin yapması gerekenler bahsini oradan açsaydınız.
Ama şu tuhaf savunmanızdan yanlış şeyler okuduğunuz anlaşılıyor:  “Ama Namık Çınar’ın defalarca sorduğu bir soruyu, 'belgeler sahte' diyenlere bir daha sormak istiyorum. O belgeler 'sahte' ise 'gerçekleri' nerede? Nerede gerçek belgeler?”

SON İKİ YILDA CEVAP VERMEMEK İÇİN CANLI YAYINDA KAVGA DAHİ ÇIKARDIM

O yüzden emin olun size, bana itirafçı dediğiniz için kızmadım, buna hiç üzülmedim. Son iki yılda çıktığım birkaç kanalda Ahmet Altan aleyhine sorulan sorulara cevap vermemek için stüdyoyu terk ettiğim, canlı yayında kavga çıkardığım dahi oldu. İtiraflarıma, öz eleştirilerime kimseyi karıştırmadım.
Bana kullanışlı aptal dediğiniz için de kızmadım. Bizzat kendim için söylediğim bir söz çünkü o. Hesap vermenin, öz eleştirinin bütün suçları çeken itibarsız bir iş olduğu bir ülkede bilerek, isteyerek kendimi cezalandırmak için yaptım bunu. Bedelini ödemeye de hazırım. Eski Ahmet Altan bundan ne kadar da güzel “Biz de günah çıkarma yok” diye başlayan mazur görülecek derecede oryantalist bir yazı çıkarırdı, kim bilir.
Beş yıl birkaç kuruş için gece nöbetçisi bile olmayan, havalandırması çalışmayan gazetede bütün zorluklara, davalara, itibarsızlaştırmalara karşı sizinle çalışmış, hiçbir şeye tamah etmemiş, işe gelecek parası bile yokken para için bir kere bile problem çıkarmamış bize “O zavallı çocuklar, birkaç kuruş için bir hırsız çetesinin oda hizmetçiliğine soyundular” dediğiniz için de üzülmedim.
Bebeğim doğduğunda haberim olmadan gazetede sigortamın kesilmesi, işten çıkarılmam, hâlâ 2009’dan ödenmemiş maaşlarım kalması, tazminat alamamak… Hiçbiri için değil…

ALÇAKLIK YERİNE APTALLIĞI SEÇİYORUM
Ama şunun için gerçekten çok üzgünüm ve kızgınım.
Türkiye’nin demokratikleşmesine, barışa bu kadar katkı yapmış kıymetli bir adamın zihni ölümünü izlediğim için, kibirden düştüğü hali gördüğüm için,  çok kızgın ve üzgünüm…
“Daha yaşları kırka varmadan, alçaklıklarını itiraf etmemek için aptal olduklarını söylemek zorunda kaldılar”  derken haklısınız. Alçaklık yerine aptallığı seçiyorum. Keşke 70 yaşını geçmiş bir insan olarak siz de öyle yapsaydınız.
Bir cemaatin yalanlarına inanmış bir aptal olarak uyanıp, herkesi uyandırsaydınız. Bir gün hükümetle cemaat çekiştiğinde hükümeti tutma sözünüze sadık kalsaydınız. Siyaseti savunurken hükümeti eleştirme pozisyonunu siz inşa etseydiniz. Barış için, Kürtlerin hakları için çok bedel ödemiş bir adam olarak, hükümet düşmanlığı için savaş kışkırtıcılığı yapan dostlarınızı uyaran yazılar yazsaydınız.
Taraf okulundan yetişen onlarca gazetecinin Ahmet Bey’i olarak kalsaydınız. Onları paraya, güce tamah ettiklerinde uyarsaydınız. Ama kariyerinizi Kemalist Cumhuriyet gazetesinde yeni derin devlet olan bir çetenin yalanlarını savunurken tamamlıyorsunuz.
İşte bu yüzden çok üzgünüm ve size çok kızgınım Ahmet Bey…