Yıldıray Oğur yargılanacağı Balyoz Kumpası davası için ne dedi?
Meğer ayrıca beş kişilik butik bir “Balyoz kumpasçıları” örgütünün de üyesiymişim…
GAZETECİLER.COM - Bugüne değin, cemaatçiler
tarafından MİT'çi, pelikancılar tarafından Cemaatçi, Hocacı, hatta
17/25 aralık'tan sonra AK Parti içine bırakılmış kripto Cemaatçi
olduğu gibi suçlamalara maruz kaldığını anlatan Yıldıray Oğur,
bugün köşesinde "Meğer ayrıca beş kişilik butik bir “Balyoz
kumpasçıları” örgütünün de üyesiymişim…" diyerek Taraf
gazetesinde çalıştığı sırada imzası olan haberler yüzünden Tuncay
Opçin, Mehmet Baransu, Yasemin Çongar ve Ahmet Altan ile birlikte
yargılanacağı davayı yazdı.
Oğur, "6 yıl önce çalıştığım gazetenin üç yazı işleri müdüründen biri olarak, yönetimin isteğiyle haberin esas sahibiyle birlikte üç kişi olarak altına imza attığımız bir haber için hakkımda iddianame düzenlendi ve 21 yıl hapsim isteniyor." diye özetlediği Taraf sürecini köşesinde yorumladı ve "İşin tuhafı birlikte kumpas yaptığımız bu beş kişiden dördü de benden bayağı nefret ediyor, hatta bazıları benimle birlikte yargılanmaktan utandıklarını yazdılar." dedi.
İşte Yıldıray Oğur'un köşesinden o dikkat çekici yazı:
Oğur, "6 yıl önce çalıştığım gazetenin üç yazı işleri müdüründen biri olarak, yönetimin isteğiyle haberin esas sahibiyle birlikte üç kişi olarak altına imza attığımız bir haber için hakkımda iddianame düzenlendi ve 21 yıl hapsim isteniyor." diye özetlediği Taraf sürecini köşesinde yorumladı ve "İşin tuhafı birlikte kumpas yaptığımız bu beş kişiden dördü de benden bayağı nefret ediyor, hatta bazıları benimle birlikte yargılanmaktan utandıklarını yazdılar." dedi.
İşte Yıldıray Oğur'un köşesinden o dikkat çekici yazı:
Cumhurbaşkanı’nın Zagreb gezisinden iki gün sonra, failleri
belli imzasız bir andıçla aslında “Hocacılık” adlı
bir örgütün üyesi olduğumu, “AK Parti’ye sızması için
gençlere talimatlar verdiğimi” öğrendim. Sonra aslında
‘Hocacı’lığımın da aslında samimi olmadığı, bir
maske olduğu, “17/25 Aralık’tan sonra AK Parti içinde
bırakılmış bir kripto cemaatçi” olduğum ortaya çıktı.
Nedense karşı cepheye sızma ve kendini saklama alanında dünya
istihbarat tarihine geçecek bu üç yıllık başarı hikâyesini,
kolayca “Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında görüş
farklılıklarının sebepleri” başlıklı bir yazıyla sürdürüp,
esas hedefime doğru yürüyebilecekken, kaybedeceği açık tarafa
oynayıp berbat etmişim meğer.
Aynı anda cemaatçiler tarafından “MİT’çi”,
pelikancılar tarafından “cemaatçi”, “yeni
bir ihale almış AK Parti içinde sinsi proje adamı”, “Brezilya
darbesinde bile parmağı olan uluslararası paralel ağın bir
parçası”, biraz daha ‘küçük’ pelikanlar tarafından
“bir kanala Hocacılık için yerleştirilmiş” ilan
edilmeden sonra son olarak da 6 yıl önce çalıştığım gazetenin üç
yazı işleri müdüründen biri olarak, yönetimin isteğiyle haberin
esas sahibiyle birlikte üç kişi olarak altına imza attığımız bir
haber için hakkımda iddianame düzenlendi ve 21 yıl hapsim
isteniyor.
Meğer ayrıca beş kişilik butik bir “Balyoz kumpasçıları” örgütünün de üyesiymişim…
Meğer ayrıca beş kişilik butik bir “Balyoz kumpasçıları” örgütünün de üyesiymişim…
İşin tuhafı birlikte kumpas yaptığımız bu beş kişiden dördü de
benden bayağı nefret ediyor, hatta bazıları benimle birlikte
yargılanmaktan utandıklarını yazdılar.
Hatta örgüt liderimize göre ben aslında cemaatte özel görevler
yaptıktan sonra, Taraf’ı bitirme operasyonunda görev almış bir
‘görevli’yim, diğeri daha açık sözlü, benim yargılanabilmem için
“MİT’ten izin alınıp alınmayacağını” tartışıyor,
zaten örgüt arkadaşlarımdan üçüncüsü de “istihbarat köpeği”
olduğumu yazmıştı. Koskoca orduya kumpas kurmak için bundan daha
uyumlu beş kişi bulunamazdı herhâlde…
Savcıya göre altı yıl önce şu suçları işledim:
“Devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin
etme’’, ‘’Terör örgütü propagandası yapmak’’, “devletin güvenliğine
ve siyasal yararına ilişkin gizli kalması gereken
bilgileri açıklama”. “Devletin güvenliğine ilişkin belgeleri
tahrip etme, amacı dışında kullanma, hile ile
çalma…”
Bu suçları işlemiş biri, son altı yılda Cumhurbaşkanlığı,
Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı ve diğer kurumların gezilerine,
off the record konuşmaların da geçtiği toplantılarına çağrılması
yetmezmiş gibi bir de bir başka terör örgütünün silah bırakmasını
hedefleyen bir projede akil insan ilan edilmemiş mi! Ne büyük bir
güvenlik zaafı!
İddianame henüz çıkmadığı için bilmiyoruz. Ama sahiden en çok
şunu merak ediyorum. 2010 yılında hangi terör örgütünün
propagandasını yapmışız acaba? 2015 yılında terör örgütü ilan
edilen, ama beş yıl önce herkesin gecelerine, okullarına koştuğu
örgütün mü yoksa?
Bu kumpas davaları üzerine bu gazetede ilk yazımı yazmamın
üzerinden bile 3 yıl geçti. Zamanında bu davalara destek
vermiş, siyasetçi, gazeteci, entelektüeller arasında herhâlde
üzerinde sorumluluk hissedip bu denli detaylı ve net bir hesaplaşma
yapan da çıkmadı bugüne kadar. Üzerinden atlamak, olmuş bir şeyler
demek, aslında ben hep karşı çıktım diye tarihi değiştirmek varken
üstelik... Galiba bunların hepsi kendine “kullanışlı aptal”
diyerek ceza vermekten daha akıllıca yöntemlermiş.
Ama ilk haberlerden anlaşılan bu üç yıl boyunca bu kumpasta
Google taramasında ilk karşılarına çıkacak, bir kısmı zaten
kendi imzalarıyla haber olarak yapmış 5 kişiden başka kimseye
ulaşılamamış.
Ordudan o belgeleri kim çıkarmış, kim sahte belgeleri yazmış,
kim bunu akıl etmiş, cemaatten hangi isimler bunda rol oynamış, kim
ordunun istihbaratının zeminine kadar o belgeleri gömmüş gibi
gereksiz sorulara en azından bu ilk iddianamede girilmemiş.
Baştan söyleyeyim; Bu kumpas davalarını destekliyorum. Bu
yüzden de bir buçuk yıl önce savcıya sanık olarak ifade vermiş, 6
yıl önceye dair hatırladıklarımı anlatmıştım. O gün soru
olarak bile sorulmayan suçlamaların bugün önümüze iddianame olarak
gelmesinin tuhaf olduğuysa açık.
Ama bu hesaplaşmayı, tarihi bugünden yeniden yazıp, bugünkü
pozisyonlarına göre isimlerle örgütçükler kurup geçiştirerek değil
sahiden yapılacaksa destekliyorum. 21 yıldan 50 yıla hapis istenen,
beş yıl önce cemaatçilerinkine benzeyen bir “kurtluk”ta değil, bu
kez “hukuk devleti” standartları içinde…
Bir süre köşemi bu kişisel gibi duran mesele için kullanmak
zorunda kalacağım. Çünkü adınız böyle bir iddianamede, yanınızda
öyle büyük suçlar ve ömrünüzün 2/3’ü kadar cezalarla birlikte
geçince bir anda herkesin size bakışı değişiyor. Üzülenler, geçmiş
olsun diyenlerin yanında, henüz iddianame bile yokken “diğerleri
tamam da seni niye koymuşlar”dan “bunu da araya çeşni olsun diye
koymuşlar”a kadar hükmü şimdiden verenler, “tutuklu gazeteciler
için nöbetler tutup, “peki bunları niye tutuklamıyorsunuz”
nöbetlerine yazılanlar, lise dergisi toplatılsa yazı yazıp, mesaj
atıp ancak bu kez “ama bunlara oh olsun” sessizliğine
girenler, “aman bunun zaten ne olduğu belli değil” deyip duranlar,
“başım ağrımasın, aklansın öyle” diye bekleyenler, beklemeden
harekete geçenler..
Neyse ki henüz sadece bir dostluk sınavında olan biten, Kurt
Kanunu henüz tam olarak çalışmadı.
O hâlde altı yıl önceki bu “Hepiniz ordaydınız be” vakasını,
kumpası, kumpasın arkasına saklanıp işledikleri suçları aklamaya
çalışanları, bu iddianame ne içindi ve ‘aslında ne olmuştu’yu
yazabilirim.
Düşmeden.