Yiğit Bulut fena coşmuş!

Aydın Doğan'a dostça tavsiyeler vermiş, Özkök'e çakmış, Birand'a dokundurmuş, IMF başkanına ayakkabı bile fırlatmış!

GAZETECİLER.COM - Bu aralar gazeteciler arasında en popüler eylem biçimi ayakkabı fırlatmak oldu. Önce Irak'lı gazeteci El Zeydi başlattı geleneği. Bu hafta da Birgün gazetesi politika editörü Selçuk Özbek geleneği Türkiye'ye taşıdı. Şimdi ise deta virütik bir vaka gibi yayılacağa benziyor.

Yiğit Bulut'un dünkü yazısının başlığı "Ayakkabımı fırlatıyorum!". Demek ki  artık ayakkabı fırlatma eylemi bir tavrı ifade eder hale gelmiş. Zaten Bulut da şöyle demiş:

"Sevgili dostlar, uzun lafın kısası; bir gazeteci olarak "protestonun" yöntemini doğru bulmuyorum ama yazdıklarımla IMF Başkanı'na "bütün ayakkabılarımı" fırlatıyorum!"

Neyse Bulut yazısında Aydın Doğan'a da ilginç tavsiyelerde bulunmuş. Hem de 'dostça' tavsiyeler... Sadece bu mu? Ertuğrul Özkök'e çakmış, M. Ali Birand ve Ruşen Çakır'a hafiften dokundurmuş. Sınırlarını kısacası...

"HABERTÜRK, dün IMF Başkanı'na ayakkabı fırlatan kişinin kimliğini, hangi partiye üye olduğunu, nerede çalıştığını ve yanındaki kişinin kim olduğunu sadece dakikalar sonra bütün Türkiye'ye duyurdu. Arkadaşlarımı tebrik ediyorum...
Bu yayın sırasında "eylemcinin" editör olarak çalıştığı Birgün Gazetesi'nin haber müdürü ve yayın yönetmenini de canlı yayına bağladık. Ekrandaki arkadaşımız Mehmet Sümer onlara çok ilginç bir soru sordu: "Gazeteciler mesajlarını ayakkabılarının altına mı yazarak gönderirler?"
Son derece haklıydı! Gazeteciler "mesajlarını" ayakkabılarıyla değil, basın yoluyla verirler! Aynen IMF hakkında yıllardır yazdıklarım gibi. IMF tam tabiriyle "Türkiye gibi ülkelerin yıllarca" kanını emmiştir ve ayakkabı atarak değil ama daha sağlam yöntemlerle "IMF'den kurtulmamız" gerekir...
Sevgili dostlar, uzun lafın kısası; bir gazeteci olarak "protestonun" yöntemini doğru bulmuyorum ama yazdıklarımla IMF Başkanı'na "bütün ayakkabılarımı" fırlatıyorum!

Katran-tüy yaptılar!

ÇİZGİ romanlarda hepimiz okuduk; bir Amerikan kasabasında "herkesin görmesi istenen bir ceza" verilmesi istendiğinde; adamı katran-tüy dolu kazanlara batırıp, o halde tahta bir sedye üzerinde kasabada dolaştırırlar. Amaç herkese "otoritenin" kimlere "neler yapabilecek" güçte olduğunu göstermektir...
Sevgili dostlar, diyeceksiniz ki; bunları neden yazdın?
Arz edeyim...
Ertuğrul Özkök nereye gitti? Çok kısa bir süre önce umre ziyaretinde bulundu ve her dakikasını Hürriyet Gazetesi'nde "manşetten" tam sayfa verdi! İşte "yazmamı gerektiren" detay da burada. Yıllarca eleştirdiği, "küçük gördüğü" hayat tarzına sahip "insanların" gönlünde yatan yerlere gitti ve "Ben buradaydım" fotoğraflarını günlerce "kasaba meydanında" dolaştırdı!
Olaya bu açıdan bakın; sistem "sizi hayat boyu kabul etmediğiniz değerlerin en üst noktasına gönderiyor" ve sonrasında "herkese gösteriyor"! Aslında ne acı. Bu "ülkeyi ben yönetirim, başbakanlara posta koyarım" noktasından, katran-tüy ve gösterilme noktasına!
Bu arada bir not düşeyim: Kötü niyetliler bu yazıyı "oraya gitmek" katran-tüy değildir diye başka tarafa çekerler! Detayı lütfen doğru anlayalım; oraya gitmeyi "katran-tüy" olarak algılayanlardan bahsediyoruz.

Aydın Doğan'a dost tavsiyesi

SAYIN Doğan, şirketlerinin düze çıkmasını istiyorsan; başta Vuslat Doğan Sabancı olmak üzere, damatlarını ve kızlarını "oralardan al". Samimi bir dost tavsiyesi... Bu adımı attığın anda inan "sorunlarının" % 50'sini çözmüş olacaksın. Bu arada bir not düşeyim; iki gün önce bir yazı yazmış ve "yönetimden ailenin çekileceğini" iddia etmiştim. Vatan Gazetesi yazarı Ruşen Çakır ve Mehmet Ali Birand "yanlış yazdığımı" NTV ekranında iddia ettiler. Hakkımda atıp tuttular. Önemli değil ama bir şeyi gözden kaçırmasınlar; görevden alma çok yakında gelecek ve bu gazeteciler "gözlerinin önünde" olanı "göremeyenler" olarak tarihe geçecekler..."