Yeter be!.. Cıvıttınız ama yani...

Bir ara siyasi kardeş olan, politik akrabalık yapan iki medya patronunu eleştireceğim…

ADNAN BERK OKAN

Bir İnsanı güçlü kılan duyguların başında “Beklentisizlik” gelir…

“Umut etmemek” gelir…

Diyeceksiniz ki…

“Ne yani?.. Bunca yıldır bize yanlış mı öğretmişler?.. Hani umut fakirin ekmeği idi.. Hani insanı beklentileri ayakta tutardı?..”

Size onları kimin söylediğini bilemem…

Ama…

Haklısınız…

Ben de yıllarca (5 yıl önce şu güzelim köye taşınıncaya kadar) öyle olduğunu sanıyordum…

Gördüm ki kandırılmışım (Koskoca başbakan kandırılmış da benim gibi bir fukara kandırılmış çok mu?)

Gördüm ki “Umut” ve “Beklenti” önüme konulan bir tutam otmuş…

Ama…

Akın İpek’in tekzibi…

Sabah ve Takvim gazetesini yönetenler  yine yalan haber yaptırmışlar.

Daha once tekzip ettiğim, yalan olduğunu açıkça ilan ettiğim halde yine helikopterle 40 yıllık evimizin üstüne çıkıp yine resimler çekmiş, gazetelerine basmışlar.

Ahlak, hukuk, vicdan yerlerde sürünüyor.

Her şeyden önce, Hocaefendi'nin yaşantısını kendisini ziyarete gidenler bilirler.

Onun böyle bir yaşamı yok, böyle bir yaşamda gözü de yoktur.

Tebessümü de, hüznü de, yaşamı da insanlık içindir, Allah (CC) rızası içindir.

Bir şey ifade etmese de ben şahidim.

İkincisi, yönettiğim tüm grup şirketleri şeffaftır.

Ulusal ve uluslararası denetim kurumları tarafından denetlenir.

Hiç kimsenin ve grubun finansörü değilim.

Bugüne kadar devletimize bağışladığım eğitim kurumları ortada.

Üçüncüsü, eğer yasal bir suç işleyen varsa bulunsun cezalandırılsın.

İçinde bir suçlu var iddiası ile bütün köyü katleden aklı tutulmuş insanlar gibi samimi dindar insanlarla dolu bütün bir camiayı imha planları yapılıyor.

Bilin ki Allah'ın da (CC) bir planı vardır.

Son olarak da yıllardır defalarca bu evde misafir ettiğimiz AK Partili aile dostlarıma da seslenmek istiyorum.

Sayıları çok fazladır.

Bu ev aileme aittir şahitsiniz,

Bana ve aileme, milli sivil toplum kuruluşlarımıza, ülkesini seven masum fedakar insanlara iftira atılıyor.

Bu haberler yalan ve iftiradır.

Biliyorsunuz.

Neden bu kadar sessizsiniz?

Sessiz kalmak da kötülüğe ortak olmak değil midir?

İftira atmak, yalan söylemek, hakaret etmek, helikopterle insanların evlerinin üstüne çıkıp özel hayatlarının resimlerini çekmek, hayali senaryolar üretmek, masum insanları, yasal kurumları gazetelerin ilk sayfasından hedef olarak göstermek, çok çirkin, ahlaksız davranışlardır.

Bu gazeteleri yönetenler bu davranış şeklinin ahlaksızca olduğuna neden inanmıyorlar?

Mübarek Ramazan ayı vesilesi ile bir hatırlatma yaparak bitireyim.

Bakın iftira atanlarla ilgili olarak;

Resûlullah (Aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: Mirac gecesinde, bakır tırnakları olan bir kavme uğradım.

Bunlarla yüzlerini (ve göğüslerini) tırmalıyorlardı.

'Ey Cebrail! Bunlar da kim?' diye sordum.

'Bunlar' dedi, 'İnsanların etlerini yiyenler ve şereflerini payimal edenlerdir.'

Artık, inanıp inanmamak size kalmış.

AKIN İPEK

Dolap beygirlerinin önüne konan ot gibi…

Ben yemek için ona doğru yürüdükçe o da benimle birlikte yürüyen bir demet ot…

Son beş yıldır bana umut vererek kandırmak isteyenlere belli etmesem de içimden kahkahalarla gülüyor, eğleniyorum…

Son beş yıldır beni “beklenti demeti” ile kandırdıklarını zannedenler benim en büyük eğlencelerim…

Ama beş yıl öncesine kadar öyle değildim…

İtiraf ediyorum…

Ben de umut ediyor, o umutlarım yüzünden nice tavizler veriyordum…

Benim de beklentilerim oluyordu…

Ve…

O beklentilerim beni esir alıyordu...

 

Bu girişi neden yaptım biliyor musunuz?..

Anlatayım…

İki medya patronunu (Ömer Faruk Kalyoncu ve Akın İpek)…

Bir ara siyasi kardeş olan, politik akrabalık yapan iki medya patronunu eleştireceğim…

Aslında eleştirmem gereken; patronlardan önce, sahibi oldukları gazeteleri yöneten, kendilerine bir de üste para ödenip kiraladıkları köşelerinde ahkam kesen meslektaşlarım…

Ama hayır…

Benim her iki gazetede de çalışan meslektaşlarımın da vicdan gözleri kapanıp cüzdan gözleri açıldığı için, onlara ne desem kar etmeyecek…

Onlar (İki tarafta da) daha müreffeh ve zengin bir hayat beklentilerinin

Daha pahalı evler daha lüks araçlara sahip olabilme umutlarının prangalarına vurmuşlar kendilerini…

Onlar için ne desem boş…

Ama…

Sahip oldukları gazetelere, televizyonlara, dergilere on milyonlarca lira para yatırıp üstüne üstlük bir de zarar eden medya patronlarına “Açın gözünüzü beyler!” demek boynumun borcu…

 

Açın gözünüzü ey medya patronları!...

Ve görün…

Milyonlarınızı sokağa atıyorsunuz...

Belki de...

Gerçek işlerinizde daha çok istihdam, daha çok katma değer ve daha çok gelir elde edeceğiniz o sermayelerinizi bir kibrit çakıp yakıyor...

Küllerini de havaya savurup bakıyorsunuz….

Sen ey Ömer Faruk Kalyoncu…

Kime sordumsa seni…

Hep övdüler…

“İyi aile çocuğudur” dediler…

“Ticari ahlâkı yüksektir” dediler…

“Temiz insandır, hırsızlık, yolsuzluk bilmez” dediler…

Oysa politikacılar için ne dediler bilir misin?..

Hem de taaa tek parti döneminde bile…

Yani…

Yaklaşık 80 yıl önce

Neyzen Tevfik söyledi…

Ve bak ne dedi…

“Kime sordumsa seni doğru cevap vermediler.

Kimi alçak, kimi deyyus, kimi hırsız dediler.

Künyeni almak için partiye ettim telefon…

Bizdeki kayda göre şimdi o mebus dediler…”

 

Ve sevgili kardeşim…

Sen…

Farkında mısın?..

Ailenin attığı sağlam temel üzerine kurduğun o güzelim ticari unvanının...

Ahlâkının...

İtibarının, bir avuç politikacıyı bir diğer bir avuç politikacıya karşı korumak uğruna çamurlanmasına göz yumuyorsun…

Değer mi be kardeşim?..

Değer mi?..

Bu politikacı milleti ancak öpeceği birinin boynuna kolye asar bilmez misin?..

Yarın bir küçük ters durum olsun; politikacının ilk yapacağı, elindeki siyasi gücü seni yok etmek için kullanmak olacaktır…

İstediğin kadar, “ama ben senin için saçımı süpürge, sermayemi çekirge etim” de…

Umurlarında bile olmaz…


Örnek mi?..

Çooookkkk…

Git istersen sahibi olduğun medyanın senden önceki kurucu sahibi Dinç Bilgin’e sor…

Gir istersen bir dönemler Türkiye’nin birinci sıradaki en büyük zengini olduğu halde medyasıyla iktidarlara kul köle olan Mehmet Emin Karamehmet’e sor…

Git istersen; bir siyasetçi karşısında çocuk gibi ağlayan Erdoğan Demirören’e sor…

Git istersen bu ülkenin başbakanlarına “talimat verecek kadar güçlü” olan ama son iktidar için biraz muhalefet yaptığında 5 milyar vergi cezasıyla dünyası karartılan Aydın Doğan’a sor…

“Politikacının merhameti de dostu da olmaz” sevgili kardeşim…

Bir numara büyük ayakkabı gibidir…

Sadece arkadan vurur…

 

Neden mi önce sana yazdım sevgili kardeşim?..

Söyleyeyim…

Sahibi olduğun Sabah ve Takvim gazeteleri gazetecilik değil “tetikçilik” yapıyorlar da ondan…

Hem de…

Daha 8 – 9 ay öncesine kadar yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen Akın İpek’in medyasını vurmak için…

Hem de...

Senin medyanın marka değerini sıfırlayacak kadar iğrenç "YALAN" haberler üreterek...

Neden?..

Akın İpek senin gazetelerini yönetenlerin tavuklarına “kışt”, köşe yazarlarına “puşt” mu dedi?..

Yoooo…

Neden desin?...

Senin gazetelerini, televizyonlarını yönetenler nasıl ki Başbakan Erdoğan’ı savunarak, onu allayıp pullayarak kazanıyorlarsa ekmek paralarını…

Akın İpek’in medyasında çalışanlar da Gülen’i allayıp pullayarak, koruyarak evlerine “ekmek” götürüyorlar…

Kabul ama…

Ne Akın İpek, senin medyanın çalışanlarının yoluna dikenli tel döşüyor…

Ne sen Akın İpek’in medyasında çalışanların ocaklarına kar yağdırıyorsun…

Ya da şöyle söyleyeyim…

Ne senin bir alıp veremediğin var Akın İpek’le..

Ne Akın İpek’in alıp veremediği var seninle…


Ama…

Not edin akıllı telefonlarınıza...

Günü geldiğinde de zil çalsın...

O gün bir bakacaksınız ki arkanıza...

Tetikçileriniz öpüyorlar (aslında sadece öpmüyorlar başka şey de yapıyorlar) Cevriye’yi…

Siz çekeceksiniz ceremeyi…

Zevki onlar alacak…

Çocuğun boklarını yıkamak size kalacak…

Aklınızı başınıza alın da adamlarınıza emredin şu kavgayı bitirsinler…

Yalan haberle gazetecilik olmaz…

Olursa da, Nasrettin Hoca’nın “helâda sakız çiğnemek caiz midir Hocam?” diye soran köylüye dediği gibi olur…

 

Ve sen ey Akın İpek…

Bugünkü servetini son on yılda, Recep Tayyip Erdoğan sayesinde kazanmadın mı kardeşim?..

Erdoğan başbakan olana kadar sıradan bir matbaacıdan başka neydin ki?..

Evet…

Kabul…

Gülen’e duyduğun sevgiye, saygıya ben de saygı duyuyorum…

Ekonomik çıkarların Hükümetin yanında durmayı gerektirdiği halde Gülen’in yanında duruyor oluşun vefalılığının göstergesi…

Ama…

Unutma ki Erdoğan’a da vefa borcun var…

O halde sana düşen…

Vefa borcun olan iki insanı birbirleriyle daha da savaştırmak değil; araya girip bu savaşın bitmesini sağlamak…

Ama…

Sahibi olduğun gazeteler ve televizyonlar bu savaşın bitmesini istemeyenlerle dolu…

Patronlarını (Seni) bugün ülkenin en zenginleri arasına sokan Erdoğan’a yapmadık hakaret bırakmıyorlar…

Amman ha!..

“Kalyoncu’nun tetikçileri seni vurmakta haklılar” dediğimi zannetme…

Lanet olsun o tetikçilere…

Bu dünyada yargıdan, ahir dünyada Tanrı’dan bulsunlar belâlarını…

Ama be arkadaş…

Sen de şu tetikçilerine birkaç çift lâf et…

Bak işte yaptın tekzibini…

Ben de burada ayrıca o tekzibini yayımlayacağım çünkü yerden göğe haklısın…

Ama yeter be arkadaş…

Yeter be…

Cıvıttınız ama yani…

Sen de cıvıttın Akın İpek…

Sen de cıvıttın Ömer Faruk Kalyoncu…

Kendinize gelin kendinize…