Yerleşik Medyaya savaş açtı…
bir tür “devrim” niteliği taşıyan o değişimlerin neden hâlâ Türkiye’ye sirayet etmediği üzerine düşünmüş...
GAZETECİLER.COM
Oray Eğin,
“yerleşik medyaya karşı savaş” diye atmış
makalesinin başlığını…
Sonra da Amerikan gazeteciliğinden
ve yaşadığı devrimlerden söz etmiş…
60’lı, 70’li, 80’li yıllarda sürekli
yaşanan değişimleri anlatmış…
Spy’ın müthiş pervasızlığını
hatırlatmış…
Ve bir tür “devrim” niteliği
taşıyan o değişimlerin neden hâlâ Türkiye’ye sirayet etmediği
üzerine düşünmüş...
Bakın neler yazmış bu
konuda.
Bir buçuk sene önce New York’a
gittiğimde Borders’ta bir kitap gözüme
Oray Eğin
genç – yaşlı bütün gazetecilerin (en başta köşe
yazarlarının) okumaları gereken bir yazı
yazmış…
Bilhassa, 60’lı yılların sonuna
doğru Çekoslavak gençleri Komünizm’e baş kaldırırken, “Komünizm
ülküsüyle” devrim yapmaya kalkışan benim kuşağım (68’liler)
okumalı…
Bugün Türk medyasını yönetenler ve
köşelere kurulmuş olanlar işte o günün gençleridir…
Ve…
“Yerlerini
Koruyabilme” telâşında oldukları için
“Devrim” yapacak halleri yoktur…
A.B.O.
|
ilişmişti: “New York Stories.”
Amerikan basınında, ardından da dünyadaki gazetecilik kültüründe
devrim yaratmış New York dergisinden seçmelerden oluşan kalın bir
kitap. Aldığım günden beri bir an olsun elimin altından ayırmadığım
bir kutsal kitap oldu benim için.
New York dergisi 40 yıllık geçmişi
boyunca bugün hâlâ pek çok yazıya, habere referans olan haberlere
imza atmış. Dergiye katkıda bulunanlar arasında bugün Amerika’nın
ve hatta dünya edebiyatının çok önemli isimleri var: Siz deyin Tom
Wolfe, ben diyeyim Joan Didion... Üzerine Jay McInnerney’i, Nora
Ephron’u, Hanthoy Haden-Guest’i de ekleyelim...
“New York Stories” sayesinde
geride bırakmaya hazırlandığımız senenin büyük bölümünü gazetecilik
üzerine düşünerek ve okuyarak geçirmeye çalıştım. Özellikle “New
Journalism” denen akımın içine bayağı bir daldım. 60’lı ve 70’li
yıllarda Amerika’daki gazetecilerin kendi kendilerine yaptıkları
devrimin neden hâlâ Türkiye’ye sirayet etmediği üzerine
düşündüm.
Serdar Turgut’un bana içine “Don’t
be or write straight” (Kabaca çevirirsek: “Düz olma ve düz yazma”)
diye not düşerek hediye ettiği “The Gang That Wouldn’t Write
Straight” kitabı Tom Wolfe, Joan Didion, Gay Talese, Hunter S.
Thompson gibi yeni gazetecilik akımının öncüsü isimlerin bu devirme
neden giriştiklerinin hikâyesini anlatıyor.
Yeni Gazetecilik’in ortaya
çıkmasının dönemle çok ilgisi var aslında. Dünya çığrından çıkmaya
başlamıştı, 60’lar çok zalim bir şekilde bitmiş, yeni bir kültür ve
toplumda yeni bir “hayat tarzı” oluşmaya başlamıştı. O günün
alışılmış gazetecilik şartları insanların beklentilerini
karşılamıyor, dışarıda yaşanan değişim basına
yansımıyordu.
Bu adamlar da her şeyi değiştirmek
için gelmişlerdi: En başta da haberleri algılayış biçimimizi...
Birinci tekil şahısta yazılan, kendilerinden yola çıkaran anlatılan
“hikâyeler”, romana yakın bir makale yazım tekniğiyle beraber
yepyeni bir akımın başlangıcı oldu.
70’ler “Yeni gazetecilik”in en
başarılı örnekleriyle geçti... “Brat Pack”ten “Radical chic”e bugün
oturmuş ve yaygın kullanılan pek çok tabir o gazetecilerin
eseridir.
Amerikan basınında 80’li yıllarda
ise tek bir yayın organı gelip, züccaciye dükkânına girmiş fil
misali, her şeyi dağıtıp, bir daha hiçbir şeyi eskisi gibi
bırakmayacak şekilde düzene damgasını vurdu: Spy dergisi kural
tanımazlığı, mizahı, tabu deviren tavrı, ahlaka boyun eğmeyişiyle
herkesin ama herkesin tepkisini topladı... Bu yüzden de herkes
okudu...
Spy’da New York’un en ünlü
zenginlerinin nasıl ucuz ve paragöz insanlar olduğu afişe edildi...
Trump ailesine savaş açıldı... Reklam almama pahasına haber
yapıldı... Ünlülerin çöpleri karıştırılıp utanç mektupları ortaya
çıkarıldı... Burnundan kıl aldırmayan dergicilerin “isterken” nasıl
küçüldüklerini okuduk... Geceleri gezenlerin peşine muhabir takıp
haritalar çıkarıldı...
Kısacası kimseye boyun eğilmedi,
arsızlıkta ve cesarette sınır tanınmadı...
Oray
Eğin’in hem “bilgilendirici” ve hem de bir
tür “Kalkışma manifestosu” tadındaki makalesinin tamamı
AKŞAM’da…
Okumanızı öneriyoruz…