Yeni Şafak yazarı: HDP’yi barajın altına gömmek arzusu anlamlı değil

Öğün’ün Yeni Şafak’ta “AK Parti’nin HDP siyaseti” başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:

GAZETECİLER.COM - Yeni Şafak yazarı Süleyman Seyfi Öğün, “AK Partinin kaybettiklerini telâfî etmesini beklemek, en azından 1 Kasım Seçimi için gerçekçi değil” tespitinde bulunarak, “HDP ile PKK arasındaki ‘yakınlığı’ bir ‘özdeşlik’ olarak değerlendirmek ve işlemek, HDP’yi barajın altına düşürüp gömmek arzusunu anlamlı bulmuyorum” dedi.

“7 Haziran Seçimlerinde ‘yanılan’ Kürt kökenli seçmenlerin, bu defâ; özellikle de terörün hortlayıp, yerleşim yerlerini de içine alan bir alev topuna dönüşmesinin, seçmenleri kendine getireceği ve böylelikle kayıpların telâfî edilmesinin mümkün olacağı varsayılıyor” diyen Öğün’ün Yeni Şafak’ta “AK Parti’nin HDP siyaseti” başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:

1 Kasım Seçimine hızla yaklaşıyoruz. Bu seçimin bir yerde; güven kaybına uğramış olan AK Parti’nin “güven tazeleme” seçimi olduğunu yazdım. AK Parti, iktidârı döneminde Türkiye’nin târihsel tıkanıklıklarını aşan çok önemli adımların öncüsü ve taşıyıcısı oldu.

Partinin son seçimde yaşamış olduğu güven ve destek kaybını, basit olarak bir “iktidâr yorgunluğu” ya da “yıpranmışlığına”; kısmen de “yozlaşmışlığına” yormak, yanlış değil; ama hayli eksik olacaktır. AK Parti, zaman içinde kendisini büyüten ve merkeze taşıyan “toplumsal-siyâsal” açılımlarını elde tutmakta ve yeniden üretmekte zorlandığı gerçeği eğer odağa alınmazsa , “güven tazeleme” süreci doğru yönetilememiş olur ve AK Parti açısından istenmeyen sonuçlar doğurabilir.

AK Parti elitlerinin, 7 Hazîran Seçimindeki düşüşün sebepleri ve sâiklerini hayli yoğun; lâkin örtük istişarelerle merceğe aldığını gördük. Bu bir usûl meselesidir; diye düşünenler olabilir. Ama söylemlerden anladığım kadarıyla AK Parti’nin bütün bu değerlendirmelerden çıkardığı sonuç; partinin isâbetli aday tercihlerinde bulunmadığı, kadroların yeterince çalışmadığı, AK Partili bir kısım seçmenin, “nasılsa parti kazanacaktır” diye düşünerek seçimlere katılmadığı noktalarında yoğunlaşıyor.

Kürt seçmenlerin yoğun olarak yaşadığı yerlerde, HDP’nin Ak Parti’yi geriletmesi ise, “ ârızî” bir yanılgı olarak değerlendiriliyor. 7 Hazîran Seçimlerinde “yanılan” Kürt kökenli seçmenlerin, bu defâ; özellikle de terörün hortlayıp, yerleşim yerlerini de içine alan bir alev topuna dönüşmesinin, seçmenleri kendine getireceği ve böylelikle kayıpların telâfî edilmesinin mümkün olacağı varsayılıyor.

Bu değerlendirmelerin hiç şüphesiz doğruluk payı vardır. Ama, meselenin sâdece bu kadarla sınırlı kaldığına inanılıyorsa, durum çok vahim demektir. Seçim kazanılıp, yeniden tek başına iktidâr olunsa da, daha derindeki aşındırıcı etkiler işlemeye devam eder ve yönetme sıkıntıları da kısa veya orta vâdede kendisini gösterir.

İyimser olarak bakıldığında, bu “sosyolojisi derin” ve “ontolojik kırılma riskleri yüksek” meselelerin AK Parti elitleri tarafından algılanıp değerlendirildiği; lâkin taktik bazı endişelerle seçim söylemlerinin dışında tutularak, güven tazelemiş bir AK Parti’nin gündemine havâle edilmiş olduğu ileri sürülebilir. Böyle de olsa, seçim taktiklerinin daha dikkatli ayarlanması gerekir. Özellikle HDP konusunda AK Parti’nin nasıl bir yol izleyeceği çok kritik bir yer tutuyor.

HDP’nin, siyâsal rüşdünü ispat noktasında büyük bir başarısızlık yaşadığını; PKK’nın vesâyetinden bir türlü arınamadığını; böylelikle de kendisine oy veren bir kütleyi de hayâl kırıklığına uğratmış olduğunu gördük. Hattâ bunu, birkaç yazıda eleştirdik. HDP’nin bu başarısızlığı, tahminim odur ki 1 Kasım Seçimindeki “kayıpla” kendisine dönecektir. Ama bu kayıp, büyük bir ihtimâlle, Kürt seçmenlerin yoğunlukta olduğu bölgelerde seçime katılımın düşüklüğü ile tezâhür edecektir.