Yazgülü Aldoğan seksi nasıl yutturmuş?
Yazgülü Aldoğan, yeni kitabına gelen tepkileri değerlendirdi. Bakın oğlu, Aldoğan hakkında neler düşünüyormuş...
İlk kitabı “Kiralık Adam” bir haftada üç baskı yapan gazeteci Yazgülü Aldoğan: “Bu romanda aşk ve cinsellik var ama sıradan bir aşk romanı değil. Hikayenin altında çok ciddi bir kadın-erkek çatışması, kadın-erkek iktidar kavgası, cinsellik sorunları yatıyor. Ama bunu bilimsel bir rapor olarak sunmak yerine çikolata sosuna batırarak yutturmaya çalıştım”
Kıyafetleri, çorapları ve saçındaki kırmızı meçlerle bizim
binanın çılgın kadını o. Posta köşe yazarı Yazgülü Aldoğan tüm o
cesur tarzına uyan bir kitaba imza attı: “Kiralık Adam”. Aldoğan
Alfa Yayınları'ndan çıkan romanda kadınlara eskortluk yapan bir
erkekle zengin bir kadının aşk hikayesini anlatıyor: “Bu tarz
kitaplar daha çok erkekler tarafından yazılıyor. Oysa erkeklerin
kadınla empati kurması çok zor. Onlar bizim aşkta, sevgide,
cinsellikte ne hissettiğimizi ne kadar bilebilirler ki? Bir kadının
yüreğini açıp cesaretini gösterip bunları söylemesinin zamanı
gelmişti.”
Yıllarca medyada farklı kademelerde çalıştınız. Öğretim üyeliği
yapıyorsunuz. Neden akademik, siyasi veya edebi bir kitap
yazabilecekken erotik bir aşk romanı yazdınız?
Yıllardır ilk romanımın konusu için bir arayış içerisindeydim.
Akademik bir kitap için ciddi ve uzun soluklu bir araştırma dönemi
gerekiyor. Tempom çok yoğun, vaktim yok. Denemeler yazabilirdim ama
bin kişi okurdu.
Popüler, çok satan bir kitap yazmak istediniz. Malum seks de
satar...
Çok okunmak, çok konuşulmak istiyordum. Belli bir kariyerim var
benim. Birçok şapkamla kendimi kanıtlamış bir insanım. Onun için
“Kır zincirlerini Yazgülü” dedim. İçimde de varmış demek ki böyle
bir kitap yazmak. Açıkçası yazarken bu kadar cesur olabileceğimi
düşünmemiştim ama sonra oldu ve bitti.
“Aşırıya kaçtığımı bazı bölümleri tırpanladım”
Kitap cinsellik üzerinden giderek bir kadınla erkeğin aşkını
anlatıyor. Bol bol sevişme, vajinismus problemi, fanteziler...
Kitabı bitirdikten sonra dönüp bakınca “Aman bu fazla kaçmış”
diyerek tıraşladınız mı?
“Aşıraya kaçtım” dedim ve tırpanladım bazı bölümleri. Hatta daha da
tırpanlayacaktım, editörüm “Lütfen artık dokunmayın. Ne kadarı
olabilir diye izin verin biz bakalım” dedi. Okuyunca da şöyle bir
tepki geldi: “Dozu gayet iyi. Erkekler bundan çok daha fazlasını
yazıyor. Siz neden yazmayasınız?”
Evet, bu romanda aşk ve cinsellik var ama bu roman sıradan bir
aşk romanı değil. Hikayenin altında çok ciddi bir kadın-erkek
çatışması, kadın-erkek iktidar kavgası, cinsellik sorunları da
yatıyor. Ama bunu bilimsel bir rapor olarak değil çikolata sosuna
batırarak yutturmaya çalıştım.
“Ben dans partneri olarak eskort tutabilirdim”
Jigolo ve eskort erkek arasındaki fark ne? “Kiralık Adam” ikisinin
karışımı diyebilir miyiz?
İkisi çok farklı. Jigolo cinsel beklentileri karşılıyor. Eskort
erkek ise sosyal yaşamda kadına eşlik ediyor. Kitapta Uğur, Hayal'e
bir kez eskortluk yapıyor. Ondan sonra ona aşık olduğunu anlıyor ve
bir daha asla onun için “kiralık adam”lık yapmıyor. Türk erkeğine
dönüşüyor. Sevgilisini kıskanıyor, ondan para almıyor. Yaptığı işin
önemini kadına kabul ettirmeye çalışıyor.
Türkiye'de böyle bir servisten hizmet alır mıydınız?
Dans etmeyi çok severim, bir ara salsa dersleri aldım hatta. Ben
dans partneri olarak eskort tutabilirdim. Hiç olmazsa dans etmeyi
bilir ve ayağıma basmazdı. Bizim erkeklerimiz dans etmeyi sevmiyor.
Sanki dans etmek ayıp gibi utanıyorlar sıkılıyorlar. Brezilya'daki
bir gece kulübünde dans partneri olarak orta yaşlı kadınlara genç
ve çok yakışıklı erkekler eşlik ediyordu. Dikkatimi çekti. Sonra
öğrendim ki bu, Brezilya'da çok yaygınmış. Çok beğendim açıkçası bu
buluşu.
Kitabı yazarken CETAD (Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği)
ile yaptığınız çalışma da yol göstermiş size.
İki yıl önce CETAD bir tür Türkiye'nin cinsellik raporunu çıkardı.
Biz de derneğin uzmanlarından araştırmalarını dinledik, onlarla
çalıştık ve öğrendiklerimizi medyaya taşıdık. Bir yıl cinsellik
konusunda çalışınca bu konuda bilgi sahibi olmanın yanı sıra ilgi
sahibi de oluyorsunuz.
Türkiye'de cinsellik tabu. İnanılmaz bir sıkıntı var. Konuşmuyoruz,
tartışmıyoruz, doktora gitmiyoruz. Köşelere abuk subuk sorular
yolluyoruz. Bununla atlatılmıyor bu sorunlar. “Bu konuda söylemek
istediklerimi en güzel edebiyatla anlatabilirim” dedim ve öyle de
yaptım. 70 milyona ulaşmak istedim. Kitabın çok filozofik ve üst
düzeyde kalmasını tercih etmedim. Köşemde yazdığım gibi kolay
anlaşılır şekilde yazdım. Herkes bana “Hemen okudum bitirdim”
diyor. Gurur duyuyorum bununla. Çünkü biliyorum ki “Beğendim,
okudum” dedikleri ve kollarının altında dolaştırdıkları romanları
okumuyorlar.
“Bunları rapora yazsan ancak beş kişi okur, roman olursa bir
haftada üç baskı yapar”
Bu raporda vajinismus vakalarının Türkiye'de çok yüksek olduğu
ortaya çıkmıştı. Sizin kitabınızda bu soruna geniş yer
ayrılıyor.
Anadolu'da o kadar yaygın ki vajinismus. Dört duvar arasında kalan
dramlar var. Yıllarca evli kalıp da vajinismus yüzünden hiç cinsel
ilişkiye giremeyen çiftler oluyor. Bunları rapor olarak
hazırladığında beş kişi okuyor, bir aşk romanının içine
yedirdiğinde bir haftada üçüncü baskıyı yapıyorsun.
Rapor sırasında dinlediğiniz vakalara baktığınızda en çok ne
dikkatinizi çekti?
Bekaret tabusu, kadınların sekse katılamaması, hep baskı altında
olması büyük sıkıntı. Karadeniz olayı falan budur. Karadeniz'e beş
kadın geldi, yer yerinden oynadı. Kusura bakmasınlar ama adamlar
kadın gördü. Tabii şu var: Sen kadını yıllarca bastır, ez, sonra
yatakta “Niye oynamıyorsun?” de. Erkeğin kadının da cinsel
beklentilerinin olduğunu, zevk almayı hak ettiğini kabul
etmesi ve onun için bir efor sarf etmesi lazım. Bu sadece jimnastik
değil. Nasıl yapacaksın? Number one, fantezi kuracaksın. İşi
süsleyeceksin...
“Annem 'Neden ağlayacakmışım? Habire sevişip duruyorlar' dedi”
Oğlunuz, anneniz, yakın arkadaşlarınız ne tepki verdiler? Kitabı
fazla açık saçık buldular mı?
Okuduktan sonra “Kıvamı iyi tutturmuşsun” dediler. Ben kitabımı
yazarken çevremdekilerle bunun geyiğini yapıyordum ama kimseye tek
satır okutmamıştım. Çünkü çok utanıyordum. Tüm cesaretime rağmen
fevkalede de mahcup, utangaç bir yanım vardır. Gazeteciler İhsan
Yılmaz ve Cem Erciyes çok yakın arkadaşlarım. Her ikisi de
yayımlanmadan önce okumak istedi. “Gösteremem, utanıyorum” dedikçe
bunlar bu tavrıma inanamıyor ve yerlere yatıyorlardı. Gerçekten
basılana kadar editörüm dışında kimse okumadı.
Oğlum ve annem bir nevi mayınlı araziydi. Oğlum bir gün açık kalan bilgisayarımda kitabın birkaç sayfasını görmüş. Bana “Anne sen porno mu yazıyorsun?” diye sordu. Ben savunmaya geçtim hemen. Oğlum sonra işi gırgıra vurdu. “Arkadaşlarıma tavsiye ederim. 'Annem öyle bir kitap yazdı ki oooo' diye anlatırım” dedi.
Anneme kitabı verirken şöyle imzaladım: “Lütfen kaşlarını
çatmadan oku ve sonunda ağlama.” Annem kitabı daha bitirmedi. Geçen
gün beni aradı, “Kaşlarımı çatmadan okuyorum, anlattıkların hayatın
içinde var. Ama niye ağlayacakmışım anlamadım. Kitabın kahramanları
habire sevişip duruyor” dedi.
“Kendimi yazacak cesaretim yok ama hikayede benim de iki
gözyaşı damlam vardır”
Bu kitabın ne kadarı sizsiniz? Ne kadarı sizin hayatınızdan,
ilişkilerinizden izler taşıyor?
“İlk kitap siz olursunuz” diyorlar. Hayır, bu kitaptaki kahramanlar
değilim ben. Beni yazacak cesaretim yok. Kendimi yazıp ortaya
çıkmazdım. O yüzden çok rahatım.
Kitabın fonu benim birikimlerimden, deneyimlerimden, gittiğim
gördüğüm yerlerden, dinlediklerimden oluşuyor. Bu kitap bir mozaik.
İçinde benim iki gözyaşı damlam da vardır...
Bu kitabın okuyucusu kim? Posta'daki köşenizi takip edenler mi?
Sadece Posta okuru almıyor kitabı. Çok TV programına katıldım, çok
defa konuşma yapmaya gittim. Kadınlara yönelik, gençlere yönelik...
Sivil toplum örgütleriyle çok sıkı çalışıyorum. Beni tanıyan pek
çok kişi Posta'daki iki yazımı bile okumamıştır.
Cezaevinden mektuplar alıyorum, “Yazgülü hanım bize kitabınızı
yollar mısınız?” diye. Bana “Ne kadar elitist bir roman yazdın!”
dediler. Bu mu elitist roman!
Elif Berköz Ünyay, Milliyet