Yarabbi feryadını artık duysan diyorum!..

İslami değerlere sahip olmayı en çok, kadınlara ikinci hanımın İslam'a uygun bir durum olduğunu onaylatmak......

ADNAN BERK OKAN

Ayşe Böhürler
, 09.04.2011 tarihli Yeni Şafak'ta, başlığı altında yayımlanan makalesinde öyle şeyler yazdı ki "Muhafazakâr Erkekler" için...
Yenilir yutulur gibi değil...
Bekledim ki "itiraz" gelsin birisinden...
Meselâ Ali Bulaç, "Olur mu muhterem hemşirem?" diye sorgulasın... "Biz o kadar acımasız, bencil, çıkarcı olabilir miyiz?"
Didik didik ettim ki "Muhafazakâr kadın hakları savunucusu" geçinen Engin Ardıç açsın ağzını yumsun gözünü:
"Yahu bacım sen diyirsen öyle bahayum?" desin kendi tarzınca...
Ayşe Böhürler'in:
"28 Şubat mağduru olduklarını gerekçe göstererek, birçok kapıyı açmaya çalışan, tıkladıkları kapılardan giremeyince o kapıları aleyhine çalışan muhafazakâr erkek güruhu" dediği muhafazakâr erkeklere şööyle bi yüklensin de keyiflenelim...
Ama yok...
"Tık" yok...

"Muhafazakâr Erkekler"
külliyen suskun...
Muhafazakâr kadın hakları Savunucuları" da öyle...
Kabullenmiş gibiler Böhürler'in eleştirilerini...
Kim bilir?..
Belki de cevap vermeye utandılar...
Ya da (ki kuvvetle muhtemel) umursamıyorlar...
"Kadın dediğin ne ki lennn?.. Eksik etekkkk... Saçı uzun ahlı kısa... Sırtından sopa, karnından sıpa eksik edilmeyesice bir varluk"...

Hooppp Külhan'ın Beyleri!..
Ayşe Böhürler kadınlarımızı ve sizlerin de o kadınlarımıza bakışlarınızı anlatıyor; anlamıyor musunuz?..
"Kadın"dan söz ediyor, bizim "kadınlarımız"dan...
Analarımızdan...
Cennetin, ayaklarının altına serildiği müjdelenmiş analarımızdan...
"Üşüdüm üstümü örtsene anne" diye seslendiğimiz soğuk gecelerin tek sığınağı analarımızdan...
Karılarımızdan...
Kızlarımızdan...
Kız kardeşlerimizden...


Muhafazadan kâr eden erkekler...

Aaaaah be Ayşe Böhürler Ahhh!..
Yüreğimi yaktın...
Beni ateşlerin orta yerine fırlatıp attın...
Taaa başından beri, "Türkiye'de muhafazakâr erkek, muhafazadan kâr eden erkektir" deyip durdum...
Ama dinleyen kim?..
Ya yanlış anlaşıldım...
Ya da doğru anlayanların düşmanlığını kazandım...
Çünkü...
Ben kadını savundum hep...
Yaşayan kadını...
Tarlada, mutfakta, ofiste, ocakta acımasızca çalıştırılan ama sıra "hak" vermeye geldi mi (ne yazık ki); Nazım'ın dediği gibi ve halen "sofrada yeri öküzden sonra gelen kadını"...
Muhafazakâr erkek ise "yataktaki kadını" düşledi...
Düşlemekle düşünmek aynı şey mi Allah aşkınıza...

Anlatamadık ki:
Kadın, kadındır...
İnançlısı vardır, inançsızı vardır...
Kimisi namazını kılar, orucunu tutar, Kuran'ını okur...
Kimi yapamaz bunların hiçbirini, evde kilim dokur...
Ama kadın, kadındır...
Eteği uzun da olsa kadındır...
Eteği kısa da olsa kadındır...
Dekolte de giyse kadındır...
Testtüre bürünse de kadındır...
Milletvekili olmak istiyorsa eğer; beyniyle, yüreğiyle olacaktır; başörtüsüyle veya eteğiyle değil...
"Şimdi sırası mı?" diyerek milletine vekil olmak isteyen kadını azarlamak; "sırasının ne zaman geleceğini" de açıklamak görevini verir erkeğe...
Ya da "neden şimdi sırası olmadığının gerekçesini" söylemeyi...
Peki...
Nerede cevaplar?..
Yok!..
Neden yok?..
Çünkü verilecek cevap arsızca olacaktır da ondan yok...
Aha işte şöyle:

"Kadın ayrılırsa ocağından;
kim yıkayacak çorapları?..
dayak yerse kocasından...
öptürürler ayakları...


Kadınla günah arasındaki mesafe...

Be hey muhafazakâr erkek milleti...
Be hey Başak Şehir eşkıyası!..
Eğer sığınağınız "günah" ise bırakın palavrayı...
Çünkü ey muhafazakâr erkekler...
Unutmayın...
"Günah" ve "kadın" arasındaki mesafe,  "günah" ve "erkek" arasındaki mesafeden fersah fersah daha uzaktır...
Kanıt mı?..
İşte Başak Şehir!...

Bakın ne diyor Böhürler sizler için:

(Bizler) Başımızı örtmek gibi dini bir emri yerine getirmek için mücadele verelim, onların mevkii ve itibar sahibi olacakları durumlar için mücadele verelim, ahlaki zaaflarını dini manada görmezden gelelim, ama kamusal alanda varoluşumuzu güçlendiren bireysel haklarımızı savunmayalım. Toplumsal adaleti savunmayalım, vicdanı savunmayalım.


Bu kadar mı?..
Tabii ki değil...
Bakın bunlar da yine Böhürler'in klavyesinden:

25 yılı bulan tanıklığım içinde gördüm ki; erkekler, İslami değerlere sahip olmayı en çok, kadınlara ikinci hanımın İslam'a uygun bir durum olduğunu onaylatmak, yaptıkları işlere bahaneler üretmek olarak gördüler.


Başörtülü Ayşe'nin suçu ne?..

Ak Parti'nin aday listelerine baktım...
Bir tek "başörtülü kadın" yok...
Neden?..
Çünkü...
Muhafazakâr erkek milletine göre sırası değil...
Peki sıra kimin?..
Nursune Memecan'ın...
Sıra kimin?..
Nimet Çubukçu'nun...
Neden?..
Çünkü onlar "ilerici"...
Çünkü onlar "Başörtüsüz"...
Çünkü onların etekleri var güzel mi güzel...

Bitmedi...
Bir de madalyonun "erkekler" yüzü var...
Şamil Tayyar ne iş yapar?..
Yazar...
Mehmet Metiner ne iş yapar?..
Yazar...
Ve en güzel sıralardan milletvekili adayı ikisi de...
Peki...
Ayşe Böhürler ne?..
Yazar değil de "mezar kazar" mı?..
Ya Nihal Bengisu Karaca ne?..
"Yazmaz"
mı?..
Ve tabii Hidayet Şefkatli Tuksal, ne iş yapar?..
Yazı yazmaz da saz mı çalar?..

Tabii ki:
Ayşe Böhürler de yazar...
Hem de en kraliçesini yazar ama
"başörtüsü" var...
Tabii ki:
Nihal Bengisu Karaca da yazar...
Hem de kraliçesini yazar ama "başörtüsü" var...
Hidayet Şefkatli Tuksal da yazar...
Hem de en kraliçesini yazar ama "başörtüsü" var...

Amaaaaa...
Nursune Memecan'ın başörtüsü yok...
Nimet Çubukçu'nun başörtüsü yok...
Şamil Tayyar'ın başörtüsü yok...
Mehmet Metiner'in başörtüsü yok...

Yazıklar olsun size be pabucumun muhafazakâr erkekleri...
Yazıklar olsun...
Papermoon'a başörtüsüz kadınla...
Sunset'e başörtüsüz kadınla...
Parlamento'ya başörtüsüz kadınla...
Konsere başörtüsüz kadınla...
İyi de be mübarekler...
Başörtülü olanıyla nereye?..
Kanser'e mi?...
Tövbe, tövbe, tövbe...

adnanberkokan@gmail.com