Yaptığım işten nefret ediyorum
Kendilerince uydurdukları ve her fırsatta “küçümsedikleri” bir Ayşe Arman gazeteciliğinden(!) nefret ederler…
Yok efendim, yazının sonuna kadar okunması için hile yapacak değilim…
En son satırda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim:
Yaptığım işten nefret ediyorum…
Evet…
Yaptığım işten nefret ediyorum…
O halde neden mi yapıyorum bu işi?..
Paraya ihtiyacım olduğu için…
Emekli maaşımla geçinemiyorum da ondan yapıyorum…
Siyaset yazamadığım için yapıyorum…
Daha doğrusu bu medya bana siyaset yazdırmıyor…
Gazeteci milletinin dedikodularını da yazmasam işsiz kalacağım (Son 12 yıldır olduğu gibi)...
Ne yapayım?..
Bir kısım gazeteci milletinin pisliği içinde debelenip duruyorum…
Bazen kendimi tanıyamıyorum…
“Ulan bunları sahiden de ben mi yazıyorum?” diye
sorguluyorum…
Altındaki imzaya bakıyorum, “takma” da olsa bana
ait…
Olacak şey değil ama aynen böyle…
Bir dedikoducu olmuşum, bir dedikoducu olmuşum sormayın gitsin…
Nerede “dedikodu” var, ben oraya ilk
gelenlerdenim…
Hatta “gelenlerden” değil, “ilk
gelen”im…
Ve yarışı kazanan bir Amok Koşucusu olarak kendi
kendime soruyorum:
“Ulan yoksa dedikoduculuk genlerimde varmış da ben ortam mı
bulamıyormuşum?..”
Sözü şu son “Tanzanya / Zenzibar / Taciz”
konusuna getireceğim…
Notere tescil ettirmedim ama en yakınlarıma şöyle dedim…
“Bakın şimdi neler olacak?.. Türkiye’de ciddi geçinen, onun
bunun hakkında dedikoduya dayalı haber yapanları nasıl
ciyaklatacağım göreceksiniz”…
Ve yazdım…
Hem de ne yazmak!..
Aman Allah’ım!..
En başta da Sevilay Yükselir olmak üzere
fanatiklerinin hücumuna uğradım…
Bunların hepsi aynı…
Kendilerince uydurdukları ve her fırsatta
“küçümsedikleri” bir Ayşe Arman
gazeteciliğinden(!) nefret ederler…
Ama…
Kendileri, Ayşe Arman’a asla yakıştırılamayacak o
gazeteciliğin en pespayesini yapmaktan hiç utanmazlar…
“Tanzanya / Zenzibar / Taciz” konusunda yazdıklarımın tümü taammüdendi…
Sonunda öleceğimi bildiğim halde, düşman(!) kalmayıncaya kadar bir amaç için savaştım…
Dedikoducuların aynı şey kendileri için yapıldığında nasıl da nasırlarına basılmış gibi çığlık attıklarını göstermek için yazdım…
Kendimden tiksinerek yazdım…
Kendimden iğrenerek yazdım…
Ve…
Kendi yazdıklarıma, tıpkı daha önce bu tiplerin yazdıklarına kusmamak için yaptığım gibi kendimi zor tuttum…
Bundan sonra ne halleri varsa görsünler…
Bu tiplerin adlarını bile anmayacağım…
Kaybetmeyi de hak etseler yazmayacağım, kazanmayı ve alkışlanmayı da hak etseler görmezden, duymazdan geleceğim…
İşsiz kalsam da yazmayacağım…
Ve…
İçinde Ece Vahapoğlu – Sevilay Yükselir – Oylum
Talu üçlüsünün adı geçen yazılarım için herkesten özür
diliyorum…
En başta da, “sen girme bu işe, sonra ağzınla kuş tutsan
kendini anlatamazsın" diyerek beni vazgeçirmeye çalışan
sevgili karımdan özür diliyorum…
Çocuklarımdan özür diliyorum…
Patrondan özür diliyorum…
adnanberkokan@gmail.com