Yani Soner Yalçın, ben sana daha ne diyeyim?..
Bu arada kendisini koruyanlara da bol miktarda “küfür” ve “hakaret” ettiriyorlar…
ADNAN BERK OKAN
Ne demiş atalarımız; "akrabanın akrabaya ettiğini, akrep
akrebe etmez"...
Soner Yalçın da ne çekiyorsa "Fikri
Akrabalar"ından çekiyor/çekecek...
Yalçın'ın "fikri akrabaları" aynı
zamanda çalışma arkadaşları.
Kendilerini ve Soner Yalçın'ı tam da kamuoyuna
sevdirmeleri gereken bir zamanda, patronlarından nefret edilmesini
sağlamak için her şeyi yapıyorlar...
Neler mi yapıyorlar?..
Anlatacağım ama önce Yalçın'ın tutukluluk haline
itiraz eden kimi "yürekli hasmından" söz
edeceğim...
Hatırlayacaksınız...
Medyamızda Hasan Cemal ve hatta Nazlı
Ilıcak bile Soner Yalçın'ın tutuklu
yargılanacak olmasına itiraz ettiler...
Soner Yalçın'dan zarar gördüklerini medya
dünyasında herkesin bildiği Cüneyt Özdemir, Ruşen
Çakır ve Reha Muhtar gibi etkin yazarlar
da keza "kişisel olarak çok zararını gördük, çok iftirasına
uğradık ama" şerhini düşüp tutuklanmasına
"kişisel" değil "ilkesel"
yaklaştılar...
Bazı Soner Yalçın düşmanlarının "oh
olsun" çırpınışları yerine, "durun hele bir, neler
oluyor böyle? Bu medya üzerine baskıdır" hassalığıyla
yaklaştılar olaya...
İlke neydi?...
Tutuklanan bir meslektaşı sahiplenme, tutuklu
yargılanacak olmasına (yargılanacak olmasına değil)
itiraz...
Bugün Ak Parti Hükümeti'nin çok sayıda bakanını
bile neredeyse "isyan" ettiren "tutuklu
yargılanmalar" çok geniş bir yurttaş kitlesi tarafından da
"normal" karşılanmıyor mu?..
Vatandaş korku ve kuşku içinde...
Öyle ya...
Diyelim ki birisiyle aranızda hussumet var...
Ve o kişi savcılığa bir şikâyet mektubu yazıp,
"şüpheli" olarak da isminizi bildirse...
Ve dese ki:
"Falanca kişi Ergenekoncudur"...
Veya
"Falanca kişi Balyoz darbe girişimine
karışmıştır"...
Ekine de "kanıt"
diyerek imzasız bir bilgisayar çıktısı koysa...
Derdinizi anlatıncaya kadar 4 sene yatarsınız...
Bunu şunun için hatırlattım...
Bu tür tutuklamalar demokrasiler için tehlikelidir...
Zira "hukuka" ve "yargıya olan
güveni" sarsar...
Sıra bize geldiğinde sesi çıkacak kimse kalmayabilir
Aklıma gelmişken…
Alman Papaz Martin Niemöller'ü hatırlıyor
musunuz?..
Hitler Faşizmini tanımladığı ve adeta
“Özgürlüğe Çağrı Manifestosu” haline gelen o
güzelim dizeleri yazan Papaz...
Şöyle diyordu:
"Önce Sosyalistleri topladılar sustum çünkü ben
Sosyalist değildim.
Sonra sendikacıları topladılar sustum çünkü sendikacı da
değildim.
Sonra Yahudileri topladılar sustum zira Yahudi değildim...
Sonra beni almaya geldiler...
Benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.”
Ben kendi adıma Martin Niemöller'in
çağrısını düşünerek karşı çıktım Yalçın'ın
"tutuklu yargılanacak" oluşuna...
"Elektronik kelepçe vurun ama bırakın mesleğini
yapsın" deyişim ondandı...
Diğer arkadaşlar adına konuşamam ama sanırım onların karşı çıkış
sebebi de oydu…
Peki sonra ne oldu?..
Ne olacak?..
Bu kez de Soner Yalçın’la kişisel hesaplaşmayı
“İhkak-ı Hak” olarak algılayan çok sayıda
meslektaşımız; Soner Yalçın’ın tutuklanmasına
sadece “hukuk ve ilke” adına karşı çıkanlara ağza
alınmayacak hakaretler, küfürler ve bel
altı vuruşlarla yüklendiler…
Yeni evli meslektaşlarımızın eşlerini işin içine karıştıran
Bay Briyantin'ler vardı aralarında..
"Soner Yalçın'ın tarzını sevmeyiz ama ona yapılanın da
hukuki olduğunu kabul edemeyiz" diyenlere
"hakaret" eden meslektaşlarımız oldu...
Vay efendim vay!..
"Madem sevmiyorsun neden koruyorsun?" diye
sorguladılar..
Şerh düşmeyenler yanardı...
Bugün; "Soner Yalçın'ın tarzını sevmeyiz ama ona
yapılanın da hukuki olduğunu kabul edemeyiz" diyenlerin
"Soner Yalçın'ın tarzını sevmeyiz ama" şerhini
niçin düştükleri (düştüğüm) çok daha net anlaşılmıyor mu?..
Ya bir de o notu düşmeseydik...
Adımızı "Soner Yalçın'ın kankası, ortağı, v.s."
çıkaracaklardı ya...
Neyse...
Şimdi geleyim odatv'ye...
Yani “savunulan, korunan, uğruna her türlü hakarete göğüs
gerilen” Soner Yalçın’ın odatv'sine…
Onlar, Soner'in başına gelenlere karşı tavır alan
ama aynı zamanda da kendisiyle “hasım” olanlar
için "kötü" bir şey yazmıyorlar sözde…
Ama "sözde"…
Bu sefer, Soner Yalçın'a uygulanan tutuklamanın
haksız, hukuksuz olduğunu yazan, söyleyen o “cesur
yürekli” meslektaşlarımızın yazılarını yayımlıyorlar
odatv’de…
Ve…
Altlarına da sözüm ona okur
ekliyorlar…
Rezalet!...
İnsanı, Soner Yalçın’ı koruduğuna da koruyacağına
da “pişman” eden yorumlar bunlar…
Sakın ola kalkıp da “yorumlara müdahale
edemiyoruz” demesinler, bizim de işimiz bu…
İsteseler bal gibi ederler ama yapmıyorlar…
Bu arada kendisini koruyanlara da bol miktarda
“küfür” ve “hakaret”
ettiriyorlar…
Neden?..
"Teşekkür" yerine herhalde...
Ve eski "hasım" oldukları için...
Bindiğiniz dalı
kesiyorsunuz...
Soner kardeşime bir de kıssadan hisse anlatayım
bu arada…
Her ne kadar Nasrettin Hoca’ya bir fıkra olarak
mal edilse de aslı Şeyh Sadi’nin
Gülistan isimli eserinden alınma bir öyküdür…
Bahçenin sahibi, ağaçlarından birinin dalına tünemiş bir yabancıyı,
bindiği dalı keserken görür…
Seslenip uyaracakken vazgeçer…
Oysa seslense ağacının dalı da, eli baltalı adam da
kurtulacaktır…
Ama…
Adamın tıynetinde “hırsızlık” yapmak varsa bunu
her zaman yapacaktır…
Yani o anda eyleminden vazgeçecek, başka bir bahçede başka birinin
ağacındaki dalı kesecektir…
Susar, gider…
Tabii az sonra kırılan dalla birlikte adam ağaçtan yere
düşerler…
Sadi sonrasını yazmıyor ama mutlaka balta da
adamın başına düşmüştür bu arada…
Soner Yalçın kardeş;
Sesimi sana duyuramayacağımı biliyorum ama…
Eğer arkadaşların duyuyorlarsa onlara diyorum ki “çok ayıp
ediyorsunuz”…
Daha da öte…
Bindikleri dalı kesiyorlar…
Şurada bir avuç yürekli adam senden zarar gördükleri halde, sana
yapılan adaletsizliğe, vicdansızlığa karşı çıktılar…
Ama senin arkadaşlarının yaptığına bakar mısın?..
Yani Soner;
Risk alarak seni korumaları altına alınan o cesur yüreklere
böylesine küfür edilmesine izin veriyorsanız sitenizde...
Başkalarına (tam hasımlarınıza) neler yapmazsınız...
Bu durumda ister istemez senin ve arkadaşların için yazılanlar
geliyor aklıma…
“Şapı dövsen olur mu şeker” tekerlemesi yani…
Vallahi ben kendi adıma sana yapılanlara karşı durduğum için pişman
değilim ama…
Hakkında yazılan “kötü” sıfatlara inanmak için
bayağı yol aldığımı da itiraf edeyim…
Hele Hüseyin Gülerce gibi munis bir
adam için yapılan yorumları orada yayımlamak; akıllı ve
vicdan sahibi birinin yapacağı iş değil...
Soner Kardeş;
Belli ki düşmanlarının sayısı dostlarının sayısını bine
katlamış...
Oysa hayatının en çok "dost" ihtiyacı hissedeceğin
sürecini yaşıyorsun...
Ve fakat buna rağmen halen "yeni düşman" üretmekle
meşgulsün...
Ben sana daha ne diyeyim kardeş!..
adnanberkokan@gmail.com