Yalçın Doğan için
Bu arada; demokrasinin vazgeçilmezleri olan o meslek sahiplerine daha rahat vurabilmek için dokunulmazlıkların kaldırılması
Medya gelişmiş demokrasilerde; Yasama, Yürütme
ve Yargıdan sonra Dördüncü
Kuvvettir. Bu üç kuvveti de denetler.
Ama sadece denetler; yargılamaz, infaz edemez.
Son yıllarda Türkiye Medyası kendini "Birinci Güç" olarak görmeye başladı ve bu üç "Erk"i yargılar oldu...
İlle de siyaset ve siyasetçileri kendine "rakip" olarak görmeye başladı...
Başbakanlar ve bakanlar başta olmak üzere milletvekillerini aşağıladı; "hırsız" yaptı, "namussuz" olduklarını haberleştirdi; aklınıza gelebilecek ne kadar "melânet" varsa hepsini siyasetçiye yükledi...
Bu arada; demokrasinin vazgeçilmezleri olan o meslek sahiplerine daha rahat vurabilmek için dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda adeta kampanya başlattı.
Dün gece bir TV ekranında Hürriyet Gazetesi yazarlarından Yalçın Doğan'ı dinledik...
Türkiye'de siyasetle en kavgalı meslektaşlarımızdan biriyi Doğan ama siyasetçiyi öyle samimi bir şekilde koruyor; halk diliyle söylemek gerekirse öylesine güzel, "hem döverim ama hem de severim" diyordu ki; kulaklarımıza inanamadık.
Karşısında askeri, darbelerden şikâyetçi olduğunu bildiğimiz (sandığımız); parlamenterlerin ve parlamentonun saygınlığını koruduğunu düşündüğümüz (ama öyle olmadığını gördüğümüz) Faruk Mercan vardı...
O ise dokuınulmazlıkların kaldırılmasını, demokrasinin vazgeçilmezleri olan parlamenterlerin dileyen ideolojik çoğunluk tarafından dilediklerinde meclisten atılıp hapse konmasını istiyordu...
Faruk Mercan'ı dinlerken umudumuzu kaybeder gibi olsak da; bu ülke medyasının en sıkı muhaliflerinden biri olan Yalçın Doğan'ın parlamento ve parlamenteri sahiplenişiyle umutsuzluğa düşmenin gereksizliğini anlayıp sevindik...
Ve tabii ki bu demokrat tavrıyla Yalçın Doğan'ı alkışladık...
Ama sadece denetler; yargılamaz, infaz edemez.
Son yıllarda Türkiye Medyası kendini "Birinci Güç" olarak görmeye başladı ve bu üç "Erk"i yargılar oldu...
İlle de siyaset ve siyasetçileri kendine "rakip" olarak görmeye başladı...
Başbakanlar ve bakanlar başta olmak üzere milletvekillerini aşağıladı; "hırsız" yaptı, "namussuz" olduklarını haberleştirdi; aklınıza gelebilecek ne kadar "melânet" varsa hepsini siyasetçiye yükledi...
Bu arada; demokrasinin vazgeçilmezleri olan o meslek sahiplerine daha rahat vurabilmek için dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda adeta kampanya başlattı.
Dün gece bir TV ekranında Hürriyet Gazetesi yazarlarından Yalçın Doğan'ı dinledik...
Türkiye'de siyasetle en kavgalı meslektaşlarımızdan biriyi Doğan ama siyasetçiyi öyle samimi bir şekilde koruyor; halk diliyle söylemek gerekirse öylesine güzel, "hem döverim ama hem de severim" diyordu ki; kulaklarımıza inanamadık.
Karşısında askeri, darbelerden şikâyetçi olduğunu bildiğimiz (sandığımız); parlamenterlerin ve parlamentonun saygınlığını koruduğunu düşündüğümüz (ama öyle olmadığını gördüğümüz) Faruk Mercan vardı...
O ise dokuınulmazlıkların kaldırılmasını, demokrasinin vazgeçilmezleri olan parlamenterlerin dileyen ideolojik çoğunluk tarafından dilediklerinde meclisten atılıp hapse konmasını istiyordu...
Faruk Mercan'ı dinlerken umudumuzu kaybeder gibi olsak da; bu ülke medyasının en sıkı muhaliflerinden biri olan Yalçın Doğan'ın parlamento ve parlamenteri sahiplenişiyle umutsuzluğa düşmenin gereksizliğini anlayıp sevindik...
Ve tabii ki bu demokrat tavrıyla Yalçın Doğan'ı alkışladık...