Yalanlar Üstüne...
Aksi halde hangi vicdan, hangi izan, hangi insaf, hangi insan; bir siyasal iktidarı ya da rakiplerini böylesine aşağılık yalanlara
ADNAN BERK OKAN
Dikkatsizce okuduğunuzda,
Ertuğrul'un bugünkü yazısı çok güzel olmuş...
Ama…
İçinde, makalenin bütün doğruluğunu, güzelliğini yerle ile yeksan
eden, kocaman "yalanlar" var...
Neler mi?..
Buyurun:
***
Yalan 1:
1950’lerde “milli irade”, “Siz isterseniz odunu bile
seçtirirsiniz” belagatinin hülasasıydı"
Bu yalan, demokrasi tarihimizin "en aşağılık, en
tiksindirici, en edepsiz" yalanlarından biridir...
Çünkü...
T.B.M.M.’nde hiçbir zaman, hiç kimse; “Siz
isterseniz odunu bile seçtirirsiniz” dememiştir...
Hiçbir Meclis zabtında böyle bir cümle yoktur...
Ama...
Söylediği iddia edilen Başbakan Adnan Menderes, Cunta-CHP
ortak eylemiyle asılmıştır...
***
Yalan 2:
"Referandumu faşistler, diktatörler daha çok
sever."
Neredeyse her ay bir kere
"referandum" yapılan İsviçre'yi,
Faşistlerin, Diktatörlerin yönettiğini söylemek
sadece vicdan değil, aynı zamanda zekâ özürlü olmanın da
işaretidir...
***
Peki...
Ertuğrul, içine yalanlar kattığı bu yazıyı neden
yazdı?..
Net bilemem ama bazı olasılıkları sıralayabilirim...
***
- 20 yıllık genel yayın yönetmenliği sırasında bedeni ve benliğiyle "günün gerektirdiği adam" olmaktan başka hiçbir şey öğrenememiştir...
- Onun için siyasal iktidarlar, başbakanlar ve bakanlar; patronunun ve kendisinin çarklarını çevirmeye yarayan dişlilerden sadece bir tanesidir...
- Bütün dikkatini Allah inancı ve insanların manevi ihtiyaçlarından soyutlayıp(!) maddi dünyanın doyumsuz ihtiraslarına ve keyiflerine vermiştir...
- Patronunu Tanrı, gazete binasındaki makam odasını da kendisine tapınak bellemiştir...
- Dünyadaki bütün teknolojik gelişmelerin savaşları, kini, nefreti, sevgisizliği, sadakatsizliği ortadan kaldıramadığını göremeyecek kadar “teknoloji” ve sözde “çağdaşlık” tutsağı olmuştur...
- Modern hukukun; bencilliğe, acımasızlığa, hayasızlığa, ilkesizliğe, çıkarcılığa, soysuzluğa son veremediğini görememiştir...
- Cumhuriyet devrimlerinin bedenimizi özgür bırakırken; irademizi ve ruhumuzu tutsak aldığını anlayamamıştır, anlayamayacaktır...
- Yönettiği gazetenin okurlarını, okuduğunu anlayamayacak kadar cahil ve sorumsuz (Gazeteyi o yüzzden sit-coma döndürdü); milleti ise patronunun garsonu zannedecek kadar kafayı yemiştir...
Ve...
- Gönül gözleri günah tuğlalarıyla örülmüş; ruhu, kibir virüsüyle ölümcül bir hastalığa tutulmuştur...
***
Aksi halde hangi vicdan, hangi izan, hangi insaf, hangi insan; bir siyasal iktidarı ya da rakiplerini (ki aslında ona ve patronuna göre "rakip" yok, "düşman" vardır) böylesine aşağılık yalanlara sığınarak yok etmeye çalışabilir?..
adnanberkokan@gmail.com