'Yalan söyleme Ertuğrul Özkök!'
Ahmet Kekeç, Ertuğrul Özkök'ü eleştirmiş bugün... Geçmişte yaptıklarını dökmüş ortaya...
GAZETECİLER.COM
Ahmet Kekeç, Ertuğrul Özkök'ü eleştirmiş bugün... Geçmişte
yaptıklarını dökmüş ortaya... Nedeni de, Özkök'ün geçen akşam 32.
Gün programında söylediği sözler...
Ertuğrul Özkök, 32. Gün'de, 'Darbeleri savunmadım, darbe olursa gazeteciliği bırakırım' demişti. O akşam programı izleyen Ahmet Kekeç, Ertuğrul Özkök'ün bu sözlerini değerlendirdi.
Özkök'ün 'yalancı' olduğunu belirten Kekeç, Özkök'ün genel yayın yönetmeni olduğu dönemde, 12 Eylül darbesi ve 28 Şubat destekçisi olduğunu yazdı.
İşte Kekeç'in o yazısı;
(...) Ben, yeni süreci “tahkimatla” geçirir diye kuruyordum ama
o “aktör” olmayı tercih etti. Hâlâ kendisini Hürriyet gazetesinin
genel yayın yönetmeni sanıyor. Hâlâ akıllar fikirler dağıtıyor.
Hâlâ tehlikeli oyunlar oynuyor. Hâlâ bütün ilgilerin üzerinde
olmasını istiyor.
Bakmayın “Nehir kenarında oturuyorum” filan diye araya
yabancılaştırma efektleri sokmasına... Durumunu kabullenmekte
güçlük çekiyor...
Eh, insandır...
Herkes her duruma adapte olamaz. Herkes her durumu
kabullenemez.
Fakat, yeni durumuyla birlikte, başka durumlar da peyda oldu
kendisinde:
Bir, yalan söylüyor.
İki, “hafızasız adam”ı oynuyor.
Belki de hafızasızlığımıza güveniyor, bilemiyorum.
Üç, “alemi kör, milleti sersem” sanıyor.
Dün gece (ya da önceki gece) Mehmet Ali Birand'ın 32. Gün
programında izledim... Bir sürü şey anlattı. Günah çıkardı.
Özeleştiri yaptı. Bazı itiraflarda bulundu. Samimiydi...
Belki de “samimi adam”ı oynuyordu.
Sonra da, niyeyse, yalanlara başladı...
Mesela, hayatı boyunca hiç askeri darbeyi
savunmamış...
Hadi, “İyi ki 12 Eylül oldu” cümlesiyle başlayan
Evren ve 12 Eylül güzellemelerini saymayalım... Tarihe “postmodern
darbe” olarak geçen 28 Şubat'ın basındaki en büyük destekçisi,
“manşet atıcısı”, tamama erdiricisi kimdi?
Bu kadar karargâh çıktısını, bu kadar andıçı ben mi
yayınladım?
Darbeye meşruiyet atfeden manşetleri ben mi attım?
Her şeyin hukuktan ibaret olmadığını ben mi söyledim?
Ben mi Pakistan Yüksek Mahkemesi'nden “darbeye cevaz”
aradım?
Ben mi “Topyekün savaş” çığlıkları attım?
Ben mi insanların arkasından “Vay şerefsiz” diye
ünledim?
Ben mi Ergenekon'a mazeret üretip duruyorum?
Bir de diyor ki, “Bu ülkede darbe olursa ben gazeteciliği o
gün bırakırım. Çünkü ertesi gün yazacağım yazıyı yayınlayamam.
Yayınlayamayacaksam da yazmam daha iyi... 28 Şubat'ta ben Çiller'in
Erbakan'ın kanunsuz uygulamalarına karşı mücadele
ettim.”
İyi ettin de...
Kanunsuz uygulamalar Çiller ve Erbakan'ın yaptıklarıyla mı
sınırlıydı?
Askerin kanunsuz uygulamalarına karşı ne yaptın?
Brifingler, sürek avları, susturulan gazeteciler, sermayenin
renklere bölünmesi, andıçlar, lahikalar, eylem planları, “tanklı
kariyerli darbe gösterileri” karşısında ne yaptın? Meslektaşlarını
hedef göstermek dışında, hangi demokratik çıkışı
gerçekleştirdin?
Patronun Aydın Doğan, “1997 yılında ordunun baskısı sonucu
istifaya zorlanan hükümete karşı benim medya organlarım savaş
verdi...” diyordu.
Sen de bu savaşın içindeydin ve “darbenin tedvirine” memur
yazılmıştın.
Neden yalan söylüyorsun?
Hadi biz salağız... Ne desen inanırız...
Peki, tarihi nasıl kandıracaksın?
İşte arşiv orada duruyor...