Vur albayım vur ki fikrim pekişsin!...
Genetik olarak iç siyasete müdahil olmaktan bir türlü kurtulamayan Genelkurmay, şu soruya cevap vermeli:
GAZETECİLER.COM, doğruluğundan şüphe ettiği bir haberi “kulis” olarak bile
vermez…
O halde, Genelkurmay Başkanı’nın
Ahmet Çalık’ı davet ettiği...
TARAF’ı basmaması...
Maddi olarak da sıkıştırmasını
rica(!) ettiğine ilişkin haberi doğru kabul ederek yapmak istiyorum
analizimi…
Efsane de olabilir… Gerçek
de…
Olay, ünlü yazar Dostoyevski’nin
(Fyodor Mihayloviç) başından geçiyor…
Dotoyevski, devlet aleyhine düzenlenen bir eyleme karıştığı iddiasıyla
tutuklanır, idam isteği ile yargılanır…
Hapishanede yattığı hücrede,
ertesi gün verilecek kararı beklerken, gece yarısından sonra
silâhlı iki asker tarafından alınır…
Ölüm kararı okunur yüzüne
karşı…
Papaz günah
çıkarttırır…
Gözleri bağlanmadan önce kurşuna
dizileceği direk ve ellerinde tüfekleriyle askerleri
görür…
Ellerindeki kelepçenin
çıkarıldığını fakat bu kez bir direğe bağlandığını
hisseder…
Henüz 28 yaşındadır (yıl:
1849)…
Titreyen bedeni ve ruhu ölüm
korkusunu yaşamaktadır…
Her an "Ateş" emri verilecek,
askerlerin tüfeklerinden fırlayacak kurşunlarla bedeni delik deşik
olacaktır…
İşte o anda bir çift elin
gözlerine uzandığını ve sıcak bir nefesi yüzünde
hisseder…
Soğuk terler boşanır
bedeninden…
Gözlerini örten bez çekilip
alındığında, yılan gibi tıslayan bir subayın, ölü balığı andıran
bakışlarını ve gülümsemeye çalışan gözlerini görür…
“İdam edilmeyeceksin Fyodor
Mihayloviç Dostoyevski… Mahkeme seni 8 yıl hapisle cezalandırdı…
Yüce Çarımız ise cezanı 4 yıla indirdi…”
Sessizce bu söylenenleri dinleyen
Dostoyevski’nin gözleri “peki neden?” der gibi merak ve biraz da
kuşku ile bakmaktadır…
“Çünkü” der subay, “Çünkü sana ölüm korkusunu yaşatarak seni korkutmak
istedik… Umarız bundan sonra Yüce Çar’ımıza karşı
gelmezsin”…
Ve bir daha Çar’a hiç karşı
gelmedi Dostoyevski…
Şimdi…
Genetik olarak iç siyasete müdahil olmaktan bir türlü kurtulamayan
Genelkurmay, şu soruya cevap vermeli:
Türk medyasında kesinlikle bir
boşluğu (Siyasal İslâm’a da, demokrasi
karşıtı darbe meraklısı cumhuriyetçilere de muhalefet yapabilen tek
gazete) dolduran ve bunu hem de büyük bir ağırlıkla yapan TARAF
boğulur mu?..
Daha da sertleşir
mi?..
Bir büyüğümüz
anlatmıştı…
12 Mart’ta
cezaevine atılan Mihri Belli’yi zorba bir albay
tokatlar…
Mihri Belli vücudunu iyice dikleştirir ve şöyle der:
“Vur albayım vur ki fikrim
pekişsin!”…
Ben, TARAF’ın Dostoyevski gibi
değil, Mihri Belli gibi olacağını tahmin ediyorum…
Öyle de olmalı...
Peki…
TARAF’ın
yaptığı her haber doğru mu?..
Hayır ama çoğu doğru…
TARAF, yaptığı gazetecilik türünde haklı mı?..
Evet…
Çünkü TARAF, “Demokratik” bir
ülkenin basını…
Çünkü TARAF “Hukukun Üstünlüğü”
ilkesinin geçerli olduğu bir ülkenin basını…
“Kasıtlı yalan haber”
yapmayacak kişiler tarafından
yönetiliyor…
Ama zaman zaman her gazete gibi
TARAF da manüple edilebiliyor…
Nitekim Genelkurmay Başkanı’nın
haklı olarak "kağıt parçası" diye tanımladığı "belgeli" haberinde
kesinlikle kullanılmıştı...
Gerçi “kullanılmaya” elverişli
olmalıydılar ki aslını görmedikleri bir fotokopi ile ülkenin
gündemini de moralleri de alt üst ettiler...
Ne var ki o haberlerin hiçbiri,
Genelkurmay Başkanı’na, TARAF konusunda konumundan kaynaklanan
gücünü, bir gazetenin boğdurulması için baskı yapma hakkını
vermez…
Ancak…
TARAF’ın
yaptığı gazetecilikten sadece Genelkurmay değil, medyamızın çok
büyük bir kısmı da rahatsız…
Rahatsızlık “İlkelerden ve samimi
inançlardan” kaynaklansa amenna ama…
Rahatsızlık, “Çıkar çatışmasından”
kaynaklanıyor…
Medyanın o bölümü
(Beyaz Türkler Medyası) çıkarları için,
inançlarını yiyor…
Bu, TARAF’ın taraflılığından çok
daha tehlikeli…