Vergi mergi karıştırmadan basın özgürlüğü!...
Hükümete, “sen bizim yazdıklarımızı beğenmiyorsun, üstümüze vergi salıyorsun” hafifliğine hiç sapmadan yazılmış bir yazı…
GAZETECİLER.COM
Sedat Ergin,
“Basın özgürlüğünde geriye gidiyoruz (I)”
başlığını attığı makalesinde, son zamanlarda
meslektaşlarımıza kesilen hapis cezalarını
eleştiriyor.
Muhabirlerin
yazdıkları haberler nedeniyle yargılanmalarının,
hapis
Sedat Ergin HÜRRİYET’te bir türlü yazılmayan ve açıkça söyleyelim
“beklediğimiz” yazıyı yazdı…
“Gerçek Basın Özgürlüğü” talebiydi bu…
Diğer mesai arkadaşları gibi içine “Vergi Cezası”
sıkıştırılmamış bir “basın özgürlüğü
talebi”…
Hükümete, “sen bizim yazdıklarımızı
beğenmiyorsun, üstümüze vergi salıyorsun” hafifliğine hiç sapmadan
yazılmış bir yazı…
A.B.O.
|
cezasına
çarptırılmalarının, tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk
edilmelerinin, dergilere yayın durdurma cezaları kesilmesinin
“vaka-i adiye” kategorisinde haberler olarak
görüldüğünü savunan Ergin daha sonra şöyle devam
ediyor:
Bu
kategorideki haberlerin en çarpıcı iki örneğini geçen hafta
yaşadık. Bunlardan birincisinde Taraf Gazetesi muhabiri Mehmet
Baransu, “Kafes Planı” haberinde soruşturmanın gizliliğini ihlal
ettiği gerekçesiyle Kadıköy Savcılığı tarafından tutuklanma
talebiyle mahkemeye sevk edildi, ancak Kadıköy 5’inci Sulh Ceza
Mahkemesi kendisini serbest bıraktı.
İkinci örnekte, Star Gazetesi’nin Ankara
Temsilcisi Şamil Tayyar, Ergenekon’u anlatan “Operasyon Ergenekon”
başlıklı kitabı nedeniyle toplam 1 yıl 8 ay hapis cezasına
çarptırıldı. Bu cezanın 1 yıl 3 aylık bölümü soruşturmanın
gizliliğini ihlal suçundan verildi.
YA
NURETTİN KURT’UN BAŞINA GELENLER
Bir
de aynı kategoride olup siyasi içerik taşımadığı için kamuoyuna
yeterince yansımayan mahkûmiyet kararları var. Örneğin Hürriyet
Ankara Bürosu’ndan Nurettin Kurt geride bırakmaya hazırlandığımız
2009’da yine soruşturmanın gizliliğini ihlal ettiği gerekçesiyle
iki ayrı yolsuzluk haberinden dolayı mahkûm oldu.
Bunlardan birincisi, 24 Şubat 2008 tarihinde
yayımlanan “Ankara’da İSKİ Patladı” manşeti. Bu haber, Ankara
Büyükşehir Belediyesi’nin yan kuruluşu olan BELPA’nın o dönemdeki
Genel Müdürü Yalçın Beyaz’ın karıştığı öne sürülen yolsuzluk
olaylarına ilişkin iddiaları konu alıyordu. Kurt, bu konuda açılan
soruşturmaya ilişkin bazı ayrıntıları haberleştirdiği için
İstanbul’da 1 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Bu
haberin yer aldığı dosyayla 2008 yılı Sedat Simavi Gazetecilik
Ödülü’nü kazandı Nurettin Kurt. Yalçın Beyaz hakkında tam 2 yıldır
yürütülen soruşturma ise henüz sonuçlanmış değil.
Kurt’un başını derde sokan bir diğer dosya, yine
Hürriyet’te 30 Ekim 2008 tarihinde çıkan “Şarampolde Rüşvet
Defteri” başlıklı manşet haberiydi. Haber, bir müteahhidin bürosuna
yapılan polis baskınında ele geçirilen, dağıtılmış rüşvetlerin not
edildiği bir defterin içeriğini anlatıyordu. Bu konuda açılan dava
Ankara Adliyesi’nde devam ediyor. Ancak, dava dosyasındaki rüşvet
belgesini iddianame açıklanmadan önce yazdığı için Nurettin Kurt
hakkında açılan dava sonuçlandı ve kendisi 1 yıl 3 ay hapis
cezasına çarptırıldı.Her iki karar da Yargıtay’da temyiz
aşamasında. Yargıtay her iki cezayı da onaylarsa, Kurt’a cezaevi
yolu görünebilir.
YASANIN HÜKMÜ ÇOK AÇIK: 3 YILA KADAR
HAPİS
Bu
mahkûmiyetlerin ya da soruşturmaların büyük bir bölümünde
karşımızda Türk Ceza Kanunu’nun 285’inci maddesini buluyoruz. Bu
maddenin birinci fıkrası, “Soruşturmanın gizliliğini alenen ihlal
eden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır” diyor. Üçüncü fıkrası ise “Bu suçların basın ve
yayın yoluyla işlenmesi halinde ceza yarı oranında artırılır”
hükmünü getiriyor.
Keza
Türk Basın Kanunu’nun 19’uncu maddesi de soruşturmanın gizliliğini
ihlal edenlere 2 ile 50 bin lira arasında ağır para cezası
öngörüyor.
İlginçtir ki, her iki yasa da AB’ye tam üyelik
sürecindeki siyasi reformlar çerçevesinde Adalet ve Kalkınma
Partisi hükümeti tarafından çıkartılmıştır. Hükümet, 2004 yılında
çıkartılan 5187 sayılı Basın Yasası’nda aynı konuda para cezası,
2005 yılında yürürlüğe giren 5237 sayılı Ceza Yasası’nda ise hapis
cezası getirmiştir.
Buradaki büyük çelişki, Basın Yasası’nda
gazetecilere hapis cezasını tümüyle kaldıran ve bununla iftihar
eden hükümetin, sonradan TCK’da gazetecilere açıkça hapis cezası
getirmiş olmasıdır. TCK’nın tam 23 ayrı hükmü, basın yoluyla
işlenen suçlara hapis cezası getiriyor.
MUSSOLİNİ’DEN ALINAN YASADA BU YOKTU
AKP’nin iktidara gelmesinden önce yürürlükte olan
1926 tarihli faşist Mussolini dönemi İtalya’sından ithal edilmiş
olan Türk Ceza Kanunu’nda bu konuda herhangi bir düzenleme yoktu.
Dolayısıyla 2005 yılı öncesinde gazeteciler herhangi bir
soruşturmanın içeriğine ilişkin bir haber yazdıklarında hapis
cezası tehdidini Demokles’in kılıcı gibi üzerlerinde
hissetmiyorlardı.
AB
sürecinde böyle bir çelişkinin yaşanıyor olması her açıdan
düşündürücüdür.
Yarın
2010 yılında Türk basınını bu konuda bekleyen büyük tehlikeye
işaret etmek üzere konuyu tartışmaya devam edeceğiz.