'Verelim basın kartlarını, onların olsun!'
"Kimin aslında ne olduğu yazılır nasılsa basın tarihinde: Matbuatın da... İstibdadın da..."
Kim mi Sultan? Abdülhamit Han...
30 yıllık diktatörlük döneminin padişahı...
(...) Yıl: 1867...
Neredeyse 150 yıl önce...
Bu ilginç giriş Basın Kartlı Teröristler başlıklı Can Dündar'ın köşesinden.
Dündar, "Bu kararnameyle basına sansür kondu, gazeteler kapatıldı, kitaplar yakıldı, gazeteciler tutuklandı." diyor ve şöyle devam ediyor:
PADİŞAHIN SAĞLIK
HABERLERİNE ÖNCELİK VERİLİRDİ
Basını susturmanın bir yolu "Padişahım çok yaşa" demeyeni "vatan haini" saymaksa, diğer yolu gazete ve gazetecilere ödenekten para vermek, yani onları satın almaktı.
Saray, gazetelerden “Padişah’ın değerli sağlığına dair haberlere öncelik verilmesi”ni istedi.
(...) Dün, tutuklu gazetecilerin aslında "terörist" olduğunu izah eden Başbakan'ı dinlerken, 150 yıl öncesine gittim.
VERELİM BASIN KARTLARINI ONLARIN OLSUN
Kim sağlık haberini yazmış da, kim hangi örgütle
ilişkilendirilmiş de, kaçının basın kartı varmış da...
Verelim basın kartlarını, onların olsun!
Baskıcı her hükümet, tahakküm için kendi mazeretini yaratır.
Bugünün "kahraman"ı Hasan Tahsin, işgalci gözünde
"terörist"ti.
1940'larda Milli Şef'e dil uzatanlar "mürteci"
sayılıyordu.
McCarthy'ye göre Rosenbergler "komünist
ajanı"ydı.
12 Mart generalleri, Balyoz operasyonunda rehin aldığı 500 aydını
Elrom'u kaçıran THKP-C ile
"ilişkilendiriyordu."
HER İKTİDAR KARŞITLARINA TERÖRİST DAMGASI VURUR
Dedim ya, her iktidar, muhalefeti illegal diye damgalayarak
kendine yer açar.
Bakmayın şimdi mahkzm olmamış insanları "örgüt militanı" diye
yaftalamasına; Başbakan da bu "ilişkilendirme" hastalığından çok
çekmiştir.
(...) Ama dünün mağdurları, bugünün mağrurları oldu.
"Bana yapılan cadı avını ben yapmayayım, kendimi mahkeme
yerine koymayayım, bu ayıba kılıf yaratmayayım" demek
yerine karşıtlarına "terörist" damgası vurmaya koyuldu.
Olsun!
Kimin aslında ne olduğu yazılır nasılsa basın
tarihinde:
Matbuatın da...
İstibdadın da...